Öfke Nedir? Nasıl Kontrol Edilir?

ÖFKE NEDİR?

Öfke nedir? Öfke nasıl kontrol edilir? Peygamber Efendimizin öfke anında sakinleşmek için verdiği tavsiyeler nelerdir? Öfkenin insan bedenine ve hayatına zararları nelerdir?

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur:

“Dikkat edin! Öfke Âdemoğlunun kalbinde bir ateştir. Öfkelenen kişinin gözlerinin kızardığını, boyun damarlarının şiştiğini görmez misiniz? Kim, öfkelenmeye başladığını hissederse, hemen otursun veya yatsın!” (Tirmizî, Fiten, 26/2191; İbn-i Mâce, Fiten, 18)

Öfke, insanı bir anda yıpratıp tüketen tehlikeli bir vasıftır. Aklı baştan gideren ve gönlü perdeleyen bir hâldir. Dengeyi bozar, insanı cinnete kadar götürür. Nitekim hapishaneleri dolduran insanların çoğu, bir anlık öfke patlamasının mahkûmu olmuşlardır.

Öfkeli insanın iç dünyası; “kin, intikam, hakâret, kavga ve cinâyet” gibi şerlerle doludur.

Hayat kitabının öfke faslı, bir fâcia târihidir. Bu vahim tehlikeden kurtuluşun çâresi, öfke karşısında kardeşlik, af ve sabra yönelerek, muvâzeneyi korumak ve sükûnete bürünmektir.

ÖFKELENİNCE NELER OLUYOR?

CENNETE GİRMEME VESÎLE OLACAK BİR ŞEY ÖĞRETİR MİSİNİZ?

Ebu’d-Derdâ -radıyallâhu anh- Peygamber Efendimiz’e:

“–Cennete girmeme vesîle olacak bir şey öğretir misiniz?” deyince; Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Öfkelenme!” buyurdu. (Buhârî, Edeb, 76; Tirmizî, Birr, 73)

Bir başka hadîs-i şerîfinde de Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Dikkat edin! İnsanların kimisi vardır yavaş öfkelenir, öfkesinden çabuk döner.

Kimisi vardır çabuk öfkelenir, çabuk sakinleşir; bu iki haslet birbirini dengeler, dolayısıyla övmek veya yermek söz konusu değildir.

Dikkat edin! Kimisi vardır, çabuk öfkelenir, geç sakinleşir. Bunların en hayırlısı geç öfkelenip, çabuk sakinleşendir. Bunların en şerlisi de çabuk öfkelenip geç sakinleşendir.” (Tirmizî, Fiten, 26/2191; İbn-i Mâce, Fiten, 18; Hâkim, IV, 551/8543; Beyhakî, Şuab, VI, 309)

3 ADIMDA ÖFKEYİ KONTROL ETMEK

Şeytanın işini kolaylaştıran en mühim insânî zaaf “öfke”dir. İnsan öfkelendiğinde, şeytan, bir çocuğun topla oynadığı gibi o kimseyle oynamaya başlar.

En akıllı insan, öfkesine hâkim olabilen kişidir. Yani öfke, aklın en büyük düşmanıdır. Nitekim şöyle denilmiştir:

“Öfke gelir göz kararır, öfke gider yüz kızarır.”

“Nasıl ki ateşe düşen bir canlı yanarak son nefesini verirse, bir kalbe de öfke ateşi düştüğünde, akıl orada can verir.”

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sadece bir hak çiğnendiği ve bunda ısrar edildiği zaman öfkelenir, ancak hakkı tevzî ettikten sonra sükûnete bürünürdü. Aslâ kendi nefsi için öfkelenmez, kimseyle münâkaşaya girmezdi.

Cenâb-ı Hak, öfkelerini yutan ve insanları affedenler hakkında şöyle buyurur:

“O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için infâk ederler; öfkelerini yutar ve insanları affederler. Allah da, (bu şekilde davranan) ihsan sahiplerini sever.” (Âl-i İmrân, 134)

ÖFKE NASIL KONTROL ALTINA ALINIR?

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- öfkelenen bir insana şunu tavsiye etmiştir:

“Biriniz kızdığında ayaktaysa otursun, öfkesi geçtiyse ne âlâ, aksi takdirde yatsın!” (Ebû Dâvûd, Edeb, 3/4782; Ahmed, V, 152)

Ebû Vâil der ki:

“Bir gün biz Urve bin Muhammed’in yanına gitmiştik. Orada bir kişi, bâzı sözler söyleyip Urve’yi kızdırdı. Bunun üzerine Urve kalktı, abdest alıp yanımıza geldi ve Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şöyle buyurduğunu nakletti:

“Öfke şeytandandır. Şeytan ise ateşten yaratılmıştır. Ateş, su ile söndürülür. O hâlde biriniz öfkelendiğinde abdest alsın!” (Ebû Dâvûd, Edeb, 3/4784; Ahmed, IV, 226)

ÖFKEYİ KONTROL ETMENİN YOLLARI NELERDİR?

Ancak burada şunu da ifâde etmek gerekir ki öfke, nefsânî ve şeytânî yönden olunca kötülenmiştir. Eğer o, ilâhî cihettense, yani Allah yolunda ve sırf Allah içinse, bu takdirde bir fazîlettir. Allâh’ın rızâsını kazanmak için öfkeyi yenmek mühim olduğu kadar, gerektiğinde Allah için öfkelenmek de son derece mühim bir vazifedir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hakk'a Adanmış Gençlik , Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.