Nefsin Tuzakları

İnsanoğluna sayılı günler hâlinde lütfedilmiş olan hayat nîmeti, ilâhî bir imtihan vesîlesidir.

NEFS GÜÇLENDİKÇE FİRAVUNLAŞIR - OSMAN NURİ TOPBAŞ

Akıllı insan, kendisine bahşedilen kıymetli ve mahdut imkânı en güzel şekilde ve dolu dolu geçirmenin yollarını arar. Nitekim Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh- şöyle buyurmuştur:

“Dünya, mü’minlerin pazarı; gece ile gündüz, sermâyeleri; güzel ameller, ticâret malları; Cennet, kazançları; cehennem de zararlarıdır.”

HER HAYRI FIRSAT BİL!

Âhiret gününe kat’î bir îmanla inanan bir Müslüman, amel defterini hayırlarla doldurabilmek için hayat sermâyesini en verimli bir şekilde kullanmalı ve dâimâ amel-i sâlih gayreti içinde bulunmalıdır. Karşısına çıkan her türlü hayır imkânını Cenâb-ı Hakk’ın bir lütfu olarak değerlendirmeli, bulunmaz bir fırsat bilmelidir. İnsanların bâzı hayırlara iltifat etmediğine bakarak aldanmamalı, imkân bulabildiği her hayra koşmalıdır.

NEFSİN TUZAKLARI

Nefsânî arzularının esiri olmuş bir insan, bütün dünyâ menfaatlerini kendisinde toplamak ister. Böylece Allâh’ın vaatte bulunduğu Âhiret nîmetleri karşısında gâfil kalır. Cenâb-ı Hak, bu kullarını şöyle îkaz buyurur:

“Hayır! Doğrusu siz, çarçabuk elde edilen ve hızla geçen (dünya hayâtını ve nîmetlerini) seviyor/tercih ediyor, Âhireti ise bırakıyorsunuz.” (el-Kıyâme, 20-21)

“Şu insanlar, çarçabuk ele geçen ve hemen zevâl bulan dünyayı seviyorlar da önlerindeki çetin bir günü (âhireti) ihmâl ediyorlar.” (el-İnsân, 27)

“Nefsini kötülüklerden arındıran, Rabbinin ismini zikredip namaz kılan, felâha erer. Fakat siz dünya hayâtını tercih ediyorsunuz. Hâlbuki Âhiret, daha hayırlı ve daha bâkîdir (ebedîdir).” (el-A’lâ, 14-17)

Sâdî-i Şîrâzî Hazretleri, insanı bâdirelerden bâdirelere sürükleyen bu hırs ve menfaatperestliği şu teşbîh ile hülâsa eder:

“Mîde derdi olmasaydı hiçbir kuş tuzağa düşmezdi.”

Mevlânâ Hazretleri de şu misâli verir:

“Nice balık vardır ki, su içinde her şeyden eminken boğazının hırsı yüzünden oltaya tutulmuştur.”

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 2, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.