Ne Hayırlı Mal!

İnsanın nûrunu ve kemâlini artıran asıl müessir, meşrû yollarla elde edilen helâl lokmadır. Rızkın helâlini seçmek, hayatın nûru, gönlün sürûru, ibâdetin rûhâniyeti ve kalbin, kalb-i selîme ulaşmasının en başta gelen âmillerindendir.

Harâm rızıklar, hayatın zehirleri, kalb yangınları ve hüsranlıklarıdır. Dünyâda ve âhırette zillet, haysiyetsizlik ve musîbetler, harâm rızıkların kahır dolu neticeleridir.

Helâl mal ve helâl gıdâ, Cenâb-ı Hakk'ın rızâsını kazanmaya vesîledir. Harama bulaştırılan mal ve gıdâ ise, sahibi için büyük bir nedâmet ve hüsrândır. Mal, mülk ve evlâd, Allâh'a tahsîs edilecek yerde kalbi işgâl ederse, âkıbet hazîn olur. Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh-, bunu şu misâlle anlatır:

"Geminin içindeki su, gemiyi batırır. Geminin altındaki su ise, onu kaldırıp yüzdürür."

"Mal, mülk sevgisini gönlünden çıkarıp attığı için Hazret-i Süleymân -aleyhisselâm-:

«Ben fakîrim. Fakîre, fakîrlerle ülfet yaraşır!» dedi ve ne yüce mertebelere ulaştı."

BU NE GÜZEL MAL

Nitekim Allâh Teâlâ buyurur:

"Ey insanlar! Hepiniz fakîrsiniz, ganî olan ancak AIlâh'dır..." (Fâtır, 15)

Bunun içindir ki, mala, ancak dîn ve Allâh için sahip olanlar hakkında Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz:

"Bu ne güzel mal, ne hayırlı mal!" buyurmuştur.

Hazret-i Ömer -radıyallâhü anh- şöyle duâ ederdi:

"Ey Allâh'ım! Malın fazlalığını bizim hayırlılarımıza emanet kıl! Umulur ki, onlar, içimizdeki ihtiyaç sahiplerine verirler."

Diğer taraftan haram para, başkasına âid olduğu için zekâtı da yoktur, sadakası da.. Dünyâda da âhırette de yüz karasıdır.

Helâl lokma, vücudda hikmet, ilim ve mârifeti besler, gönülde AIlâh aşkı, Allâh şevki ve sevgisini uyandırır.

Buğday ekilen yerde arpa, arpa ekilen yerde mısır bitmediği gibi vücuda giren maddî ve mânevî gıdâlarda da aynı neticeler müşâhede edilir. Vücûd, gönle Hakk'ı tanıma kudreti veren helâl gıdâlar ile beslenmezse, kalbde rûhâniyet ve ibâdetlerde huşû mümkün değildir.

ALLAH'IN NURUNA GÖTÜRECEK KUVVET HELAL GIDADA

Bir hadîs-i kudsîde buyurulan:

«Harâmdan perhiz edenlerden hesap sormaya hayâ ederim.» beyânındaki sırrı idrâk etmelidir.

Demek ki dünyâ geçidinde uğranılan yerlerin bütün gıdâlarını helâl olanından tedârik etmek zarûrîdir. Çünkü kulu, sırât-ı müstakîmden ayırmayacak, ilâhî duygular ve hikmetlerle müzeyyen kılacak ve dünyâ zindanından AIlâh'ın nûruna götürecek kuvvet, yalnız helâl olan gıdâlarda mevcuddur.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 161

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.