Nasipsizlik Neden Olur?

Allah’ın muhabbetine ancak, O’nun Resulü’ne itaat, teslimiyet ve bilhassa muhabbet yolundan ulaşabiliriz. Bu yolda en ufak bir ihmâl, tereddüt veya şüphesi olana, ilâhî muhabbet kapısı kapalı kalır.

Peygamber Efendimiz’e muhabbetin, Allah’a muhabbet; O’na itaatin, Allah’a itaat; O’na isyanın da Allah’a isyan mâhiyetinde olduğu, âyet-i kerîmelerle sâbittir.

NASİPSİZLİĞİN NEDENİ

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyurur:

“(Allah’ın râzı olacağı güzel bir kulluğa) muvaffak olmamızda gayretlerimizin payı ne ki! Ne varsa hepsi Allah’ın lûtfudur. Ama buna mutlakâ bir sebep gösterilmesi gerekirse derim ki, bütün lûtufların sebebi; gelmiş ve gelecek bütün insanlığın efendisi olan Efendimiz’e bağlanıp Oʼnun mübârek izinden git­mektir...

İnsana bir şeyin azı veya tamanasip olmamışsa bunun tek sebebi, Peygamber Efendimiz’e tam olarak uyma hususunda bir kusurunun olmasıdır. Bir defasında gaflete düşerek abdesthâneye sağ ayağımla girdim. (Sünnet’e uymayan bu davranışım sebebiyle) o gün birçok mânevî hâlden mahrum kaldım.”

“KİM RESÛL’E İTAAT EDERSE ALLAH’A İTAAT ETMİŞ OLUR”

Kulu Rabbine yaklaştıran feyiz ve rûhâniyete ancak, Efendimiz’e tam bir teslîmiyetle itaat ederek erişilebilir. Zira âyet-i kerîmelerde Rabbimiz şöyle buyurur:

“Kim Resûl’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur…” (en-Nisâ, 80)

“(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın...” (Âl-i İmrân, 31)

Yani Allah Teâlâ’nın muhabbetine ancak, O’nun Habîbi’ne itaat, teslîmiyet ve bilhassa muhabbet yolundan ulaşabiliriz. Bu yolda en ufak bir ihmâl, tereddüt veya şüphesi olana, ilâhî muhabbet kapısı kapalı kalır. Zira Hazret-i Peygamber’e muhabbetin, Allah’a muhabbet; O’na itaatin, Allah’a itaat; O’na isyanın da Allah’a isyan mâhiyetinde olduğu, âyet-i kerîmelerle sâbittir.

Bu yüzden mü’min, büyük-küçük her hareketinde, Kur’ân’ın fiilî bir tefsîri demek olan Habîbullah Efendimiz’in hayat tarzına, yani Sünnet-i Seniyye’ye tam bir riâyet hassâsiyetiyle dolu olmak mecburiyetindedir.

Zira şu bir hakîkattir ki, Efendimiz’in sünnetlerine lâyıkıyla sarılan mü’minlerin -ekseriyetle- farzları yaşamakta da herhangi bir tâvizi, noksanı, ihmâli olmamaktadır. Fakat sünnetleri ihmâl edenlerin, farzlarda da büyük fireler vermeye açık oldukları, bilinen bir gerçektir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İmam-ı Rabbani, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İHTİYAÇ DUASI

İhtiyaç Duası

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • logo
    MEAL-TEFSİR BUL
    SÛRELER
    MEALLER
    FİHRİST
    DERSLER
    KURAN ÖĞRENİYORUM
    TEFSİR DERSLERİ
    KIRAAT DERSLERİ
    HAKKIMIZDA
    HAKKIMIZDA
    İLETİŞİM
    KURAN OKU
    Zümer Sûresi 49-52. Ayet Tefsiri

    Önceki Ayet49-52 / 75Sonraki Ayet
    WhatsApp Twitter Facebook
    Hakkında
    Konusu
    Nuzül
    Fazileti
    Zümer Sûresi Hakkında
    Zümer sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 75 âyettir. İsmini 71 ve 73. âyetlerde geçen “zümreler, gruplar, bölükler” mânasına gelen اَلزُّمَرُ (zümer) kelimesinden alır. 22. âyette geçen ve “köşkler, odalar” mânasına gelen اَلْغُرَفُ (ğuref) kelimesi de sûreye isim olmuştur. Resmî tertîbe göre 39, iniş sırasına göre 59. sûredir.

    فَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَانَاۘ ثُمَّ اِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِنَّاۙ قَالَ اِنَّمَٓا اُو۫ت۪يتُهُ عَلٰى عِلْمٍۜ بَلْ هِيَ فِتْنَةٌ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٤٩﴾
    قَدْ قَالَهَا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿٥٠﴾
    فَاَصَابَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۜ وَالَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ سَيُص۪يبُهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۙ وَمَا هُمْ بِمُعْجِز۪ينَ ﴿٥١﴾
    اَوَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ۟ ﴿٥٢﴾
    Karşılaştır 49: İnsan bir sıkıntıya düştüğünde bize yalvarıp yakarır. Ona tarafımızdan bir nimet verdiğimizde ise: “Bunu bilgim ve becerim sayesinde elde ettim” deyiverir. Halbuki o bir imtihandır; fakat insanların çoğu bunu bilmez.
    Karşılaştır 50: Gerçek şu ki, onlardan önce gelip geçenler de böyle söylemişlerdi. Fakat kazandıkları şeyler kendilerine hiçbir fayda sağlamadı.
    Karşılaştır 51: Çünkü kazandıkları kötülükler, sonunda azaba dönüşüp tepelerine iniverdi. Bu günkü insanlar arasında zulüm ve haksızlık yapanları da, yaptıkları kötülüklerin cezası yakında gelip bulacak, onlar buna asla engel olamayacaklardır.
    Karşılaştır 52: Bilmezler mi ki, Allah rızkı dilediğine bol verir, dilediğine daraltır. Elbette bunda iman edip onda derinleşecek insanlar için nice dersler vardır.
    TEFSİR:
    Dünyada verilen nimetler, kişinin iyi ya da kötü olduğunu; Hak katında makbul bir insan olup olmadığını gösteren bir ölçü değildir. Zira Allah Teâlâ, bir imtihan olarak insanlara rızkı dileği şekilde taksim etmekte, istediğine bol, istediğine ise az vermektedir. Bu sebeple, her ne kadar kulun kendi kazancında belli bir payı var gibi gözükse de, ki o pay da yine Allah’tandır, bütün nimetlerin ve kazançların gerçek sahibinin Allah olduğu bilinmelidir. Buna rağmen cahiller kendilerine verilen nimetleri, Allah indinde makbul kimseler olduklarının alâmet ve delili zannederler. Bu düşünce yanlıştır. Çünkü dünyada verilen nimetler ikram olsun diye değil, imtihan için verilmektedir. Zira herkes bilmektedir ki, Allah’ın nice makbul kulları yoksulluk içinde kıvranırken, nice azgın kimseler nimetler içinde yüzmektedir. Dikkat edilecek bir diğer husus da şudur: Eğer zâlimlerin dünyada kazandıkları kendi çabalarının bir sonucu olmuş olsaydı, Allah’ın azabı geldiğinde, yine aynı çabayı göstererek ona engel olabilirlerdi. Halbuki böyle bir durumda, onların hiçbir bilgi, beceri ve çabaları işlerine yaramamıştır, yaramamaktadır. Şâirin:

    “Âlimim dersin ammâ âlemden bîhabersin

    Bu andan, bu nefesden, bu demden bîhabersin” (İbrâhim Efendi) sözü tam da bu gâfiilerin hâlini aksettirir.

    Fakat ne büyük bir ilâhî af ve rahmet tecellisidir ki, bunca zulüm ve haksızlık işleyenlerin bile, eğer henüz hayatta iseler, tevbe edip kurtulma imkânları hâlâ devam etmektedir:
    Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

    Selamun aleyküm. Yazılanları itinalı bir şekilde okudum. Allah’ın Emirlerine ve Resul’ün sünnetine uyulmadığı takdirde nasipsizlik oluşacağı belirtilmiş. Şunu sormak istiyorum çevremizde görüyoruz içkili restoran işletmecileri, pavyon bar meyhane işleyenlere, tefeciler veya düzgün bir işte çalışıpta evli insanlarla zina edenler, dini vecibelerden tamamen uzak Kişiler ve daha bir sürü örnek, benim tanıdığım ne kadar bu şekilde kişi varsa hepsinin nasibi gayet yerinde en azından ortalama bir müslüman işçiden kat be kat daha nasipli oldukları kesin.. Bu insanlar Allaha ve Resul’e uyan insanlardan daha fazla nasip Sahibi olmasının sebebi nedir. Bu dünya sınav dünyası farkındayım fakat bu dünyada Allah’ın dünyası değil mi? Allah dilediğime az dilediğime çok veririm buyuruyor, ama nerde bir fasık var gerçekten durumu iyi oluyor. Sonsuz adalet sahibi olan Allah’ın dilediğime az dilediğime çok veririm diye buyurmasını nasıl yorumlayabiliriz.

    • efe,
      nasipten anladığın mal mülk para zenginlik mi ? çok yanlış anlamışsın. Bu dünya zaten onların yeyip içip eğlenecekler.

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.