Nafile Namaz Hakkında Hadis-i Şerifler

Nâfile, farz ve vâcip olan ibadet yerine getirildikten sonra, onlar dışında daha fazla sevap elde etme amacıyla yapılan ilâve ibadeti ifade eder.

Âsım bin Damre (r.a) anlatıyor:

Hz. Ali’ye Peygamber Efendimiz’in gündüz kıldığı nâfile namazları sorduk.

«–Siz ona güç yetiremezsiniz» dedi.

«–Olsun, sen bize anlat, gücümüz yettiği kadarını yaparız» dedik. Şöyle anlattı:

«–Nebî (s.a.v) sabah namazını kılınca biraz bekler, Güneş biraz yükselince iki rekât namaz kılardı. Biraz daha yükselince dört rekât daha kılardı. Güneş tam tepeden batıya doğru meyledince öğle namazından önce dört rekât, öğleden sonra da iki rekât kılardı. İkindi’den önce de dört rekât kılar, iki rekâtta bir mukarreb meleklere, nebîlere ve onlara tâbî olan mü’min ve müslümanlara selâm verirdi. İşte bu 16 rekât Peygamber Efendimiz’in gündüz kıldığı nâfile namazlardı. Bunlara hakkıyla devâm eden ne kadar azdır!”

Habîb bin Ebî Sâbit, bu hadisi rivâyet eden Ebû İshâk’a:

“–Ey Ebû İshâk, rivayet ettiğin bu hadis senin mescidin dolusu altından daha kıymetlidir” demiştir. (Ahmed, I, 85)

Aynı şekilde Tâbiînden Âmir eş-Şa’bî, sual soran bir Horasanlı’ya bir hadîs-i şerîf rivâyet ettikten sonra şöyle buyurmuştur:

“İşte bunu biz sana hiçbir bedel taleb etmeden veriyoruz. Hâlbuki vaktiyle (Peygamber Efendimiz [s.a.v] ve ashâb-ı kirâm zamanında) bundan daha basit bir mesele için tâ Medîne’ye kadar yolculuk yapılırdı.” (Buhârî, İlim, 31)

SABAH NAMAZINI KILDIĞI YERDE GÜNEŞ DOĞUNCAYA KADAR OTURURDU

Câbir ibn-i Semüre (r.a) şöyle buyurur:

“Nebiyy-i Ekrem Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- sabah namazını kılınca güneş doğuncaya kadar namaz kıldığı yerde otururdu.” (Tirmizî, Cümʻa, 59/585)

Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:

“Kim sabah namazını cemaatle kılar sonra oturup güneş doğuncaya kadar Allah’ı zikreder, (kerahat vakti çıkınca) iki rekât namaz kılarsa, kendisine hac ve umre sevâbı ihsân edilir.”

Sonra Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) sözünü şöyle tekid buyurdular:

“Tam bir hac ve umre sevâbı, Tam bir hac ve umre sevâbı, Tam bir hac ve umre sevâbı!” (Tirmizî, Cümʻa, 59/586)

ALLAH'I ZİKREDEN CEMAATLE OTURMAK

Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:

“Allâh’ı zikreden bir cemâatle sabah namazı vaktinden güneş doğuncaya kadar birlikte oturmam, bana İsmâiloğulları’ndan dört tânesini kölelikten kurtarmamdan daha sevimli gelir. Yine Allâh’ı zikreden bir cemâatle, ikindi namazı vaktinden güneş batıncaya kadar berâber olmam, dört köle âzad etmemden daha sevimlidir.” (Ebû Dâvûd, İlim, 13/3667)

TIP İLMİNİN İFLÂS ETTİĞİ AN 

II. Abdülhamîd devri meşâyihinden Hacı Kâmil Efendi’nin son hastalığı sırasında yanında bulunan Hüseyin Vassaf Efendi şöyle anlatır:

“Hummâdan ağır ve dalgın hasta idi. Etrafında bulunuyorduk. Kuşluk namazı vakti olunca gözlerini açtı. Oturduğu yerde abdest aldı. Kuşluk namazını on iki rekât olarak kıldı. Hizmetçisi olan Kadri Efendi dedi ki:

«‒Hazret böyle dalgın yatıyor. Çalar saat gibi beş vakit namazına uyandığı gibi nafilelerden her birini, hatta geceleri teheccüdü asla terk etmiyor. Namazdan sonra yine dalgın yatıyor. Doktorlar bu hâle şaşırdılar, “Tıp ilmi bunda iflas eder.” dediler».” (Tarık Velioğlu, Osmanlı’nın Manevi Sultanları, İstanbul, 2008, s. 333)

Fakihler, bu sünnet namazları devamlı terk eden, umumiyetle kılmayan kimselerin bid’at ehlinden sayılacağını söylemişlerdir.

Kaynak: Kuranvesunnetyolunda

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.