Mustafa Efe: "kediler Camiyi Kirletmez"

Soğuktan üşüyen kedileri Aziz Mahmud Hüdayi Camisi'nin içine alan imam Mustafa Efe, bir anda sosyal medyada herkesin ilgisini çekerek Türkiye'de hatta dünyada gündem oldu. Kedi dostu imam Hâfız Mustafa Efe Hoca ile Yüzakı Dergisi konuştu.

Sosyal medyada «Kedi Seven İmam» olarak bir anda çok tanındınız. Camiye kedileri kabul ettiğiniz için birçok kişi sizi tebrik etti. Sizde hayvanlara karşı sevgi nereden geliyor?

Aslında benim yaptığım, herhangi bir müslümanın da yapması gereken bir davranış idi. İsterseniz biraz tarihimizden misallerle bunu biraz açayım.

Camilerimize; güvercinlerin, kuşların, kedilerin muhabbeti eski zamanlardan beri vardır. Eyüp Sultan, Fatih Camii, Yeni Cami gibi mâbedlerimiz güvercinleriyle mâruftur. Halkımız da onlara yem vermeyi, bir sadaka olarak bilir.

Kedilere gelince; Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hadislerini bizlere en çok ulaştırmış sahâbî olan Ebû Hureyre’yi (r.a.) duymayan yoktur.

Ebû Hureyre (r.a.): «Kedicik babası» demektir. Peygamberimiz’in mescidinin bitişiğindeki Suffa ashâbından olan bu sahâbîye, kedilere olan muhabbeti ve onlara kulübesinde bakması sebebiyle bu isim verilmişti.

Yine Peygamberimiz, abdest alacağı kaptan kedinin su içtiğini görünce ona kabı eğmiş ve içmesini beklemişti. O sudan abdest almıştı. Örneğimiz O’dur...

Vazife yaptığım Aziz Mahmud Hüdâyî Camii’nde de kediler hep civarımızdadır. Namazda, vaazda -hiç huzur bozmadan- aramızdalar. Kimse onları camiden çıkarmaya çalışmaz. Onlar da camiyi kirletmezler.

MERHAMETLİ OLMAMIZ GEREK

Siz tabiî bir şey söylüyorsunuz fakat, bir hâfız ve din adamı olarak, hayvan sevgisine sahip olmanızı yadırgayanlar oldu. Bu açıdan verdiğiniz bilgilerin de temeli olarak, dînimiz hayvanlar konusunda bize neler söyler?

Bu mevzuda önce merhameti anlamamız gerekiyor. Merhamet dînimizde çok önemli bir yere sahip.

Daima besmele çekiyoruz. Hep Rabbimiz’i  «Rahmân ve Rahîm» olarak yani merhametiyle anıyoruz. Peygamber Efendimiz’i «Âlemlere rahmet» olarak tanıyoruz.  Demek ki bizler de Allâh’ın kulu ve O Peygamber’in ümmeti olarak bütün mahlûkāta çok şefkatli, çok merhametli olmamız gerek. Çünkü inanıyoruz ki, bu dünyadaki her şey bizim için yaratılmış ve bize emânet edilmiş.

Hakikaten insanın olmadığı yerde onlar da yok. Diğer galaksilerde, diğer sistemlerde hayvanlara rastlanmıyor. Demek ki onlar bize emânet... Kapımızdaki kedi-köpek bize emânet. Okyanustaki nesli tükenen balık da bize emânet.

Onlara tefekkürle bakmak, onları korumak, onlara merhamet etmek bizim vazifemiz. Sadece şirin kedilere değil; bir müslümanın bir yılana da merhametli olması gerekir.

Yûnus Emre Hazretleri; “Yaratılmışı severiz, Yaratan’dan ötürü...” der. Çünkü insanı da yaratan Allah’tır, diğer varlıkları ve hayvanları da yaratan da Allah’tır.

İSLAM'IN GÜLER YÜZÜNÜ SEYRETTİRMEMİZ LAZIM

Peygamberimiz’in hayvan sevgisi ve onlara şefkatine dair misaller verir misiniz?

Peygamber Efendimiz, «âlemlere rahmet» demiştik. O, hayvanlar âlemine de rahmet getirdi. Onları da câhiliyye teröründen korudu.

Onlar kuşları canlı canlı hedef yapar, ok atarlardı. Hayvanların üzerinden canlı canlı et koparırlardı. Hayvanların bir hakkı olduğu hiç düşünülmezdi.

Peygamber Efendimiz’in hayatı bu zulümlerle mücadele içinde geçti. Kan gölü hâlindeki çöller bile O’nun rahmet pınarıyla birer gülistana döndü.

Arzu ederseniz sadece bir misal vereyim:

Rasûlullah j Mekke’ye gitmek üzere ihramlı olarak Medine’den çıkmıştı. Tabiî yanında ashâbı da vardı. Yolda, gölgede kıvrılıp uyumakta olan bir ceylân gördü. Âlemlerin Efendisi; ashâbından bir şahsa, herkes geçinceye kadar ceylânın yanında bekleyip kimseye hayvanı tedirgin ve rahatsız ettirmemesini emretti. (Muvatta’, Hacc, 79)

Ne büyük incelik...

Bizim de bugün dînimizin sevgi ve şefkat yönünü insanlara samimî bir şekilde sergileyebilmemiz lâzım. İslâm'ın güler yüzünü seyrettirmemiz lâzım.

Evet, bu tarz değerlendirmeler de yapıldı. İslâm hep şiddetle gündeme getirilirken, camisinin kapısını kedilere açan bir din adamı olmanız ilgi çekici geldi.

Tabiî burada şu hususu da belirtmek isterim. Peygamberimiz; “Merhametiniz geniş olmalı, bütün mahlûkātı içine alacak şekilde, şâmil ve kapsayıcı olmalı...” buyurmuştur.

Bugün hayvanâta olan sevgi sadece süs hayvanlarına mahsus bırakılmamalı. Sokaklarda yaşayanları da düşünmek lâzım.

Tabiatta, ormanlarda yaşayan hayvanları zevk için avlamak da hiç merhamete yakışmayacak bir vicdansızlıktır. Etinden, sütünden, yumurtasından yararlanmak için beslediğimiz hayvanlara da merhamet etmemiz şart.

Peygamberimiz bir gün koyununu kulağından çekerek götüren birine rastlamıştı. Hemen müdahale ederek;

“–Hayvanın kulağını bırak da boynunun kenarından tut!” buyurdu. (İbn-i Mâce, Zebâih, 3)

HALKIMIZI BU KEDİLER GİBİ CAMİYE KOŞMAYA DAVET EDİYORUM

O zaman üzerimizde kul hakları gibi, hayvan hakları da var, diyebilir miyiz?

Elbette. Hayvanların üzerimizde hakları var. Kıyâmette onlara karşı da mes’ul olacağız. Hattâ çok meşhur bir hadîs-i şerîfi de ifade etmek isterim:

“...Bir kadın, kedisini umursamayıp aç bırakmıştı. Hattâ (gafletinden dolayı) yerdeki haşerattan yemesine bile izin vermedi. Nihayet kedi açlıktan öldü. O kadın da bu merhametsizliği sebebiyle cehennem yolcusu oldu!” (Bkz. Buhârî, Enbiyâ, 54)

Buna karşılık; “Günahkâr bir kadın, çölde susuzluktan dili ile kumları yalayan bir köpek görmüştü. Ona merhamet edip ayakkabısı ile kuyudan su alarak köpeğin susuzluğunu giderdi. Cenâb-ı Hak da, bu kadının günahlarını affetti.” (Bkz. Buhârî, Enbiyâ, 54)

Bu vesileyle okuyucularımıza bir mesajınız olur mu?

Son haftalarda kedileriyle ülke gündemine gelmiş olsa da camimiz başka birçok güzel faaliyetin de adresidir. Bu vesileyle halkımızı, huzuru bir mâbedde bulan bu kediler gibi, camilere koşmaya davet etmek istiyorum.

MUSTAFA EFE KİMDİR?

Aziz Mahmud Hüdâyî Camii İmam-hatibi hâfız Mustafa Efe; aynı zamanda idarecisi bulunduğu Hüdâyî Kur'ân Merkezi'nde ve başkanı olduğu Şifâ ve Rahmet Vakfı'nda  hâfızlara ihtisas eğitimi vermektedir.

Afyon Bolvadin’de doğdu. Memleketi Çorum Osmancık'tır. Babasında başladığı hâfızlığını hâfız Mahmut Ekşi Hocaefendi’de ikmal etti. Sahasında  üstad hocaefendilerden tashîh-i huruf ve makam dersleri aldı.

Marmara ve Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini bitirdi. 1995 yılında «Kur’ân-ı Kerîm’i Güzel Okuma Yarışması»nda aldığı Türkiye birinciliği ile ülkemizi dünya yarışmalarında temsil etti. Ödüller aldı.

İleri derecede ses, spikerlik, diksiyon ve sunuculuk eğitimleri de aldı. Kur’ân’a hizmet ekseninde TV ve radyo programcılığı ve sunuculuğu yapmaktadır.

Kaynak: www.yuzaki.com

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.