Müslümanlar Yılbaşını Kutlar mı?

Cenâb-ı Hak buyuruyor: "Gökleri ve yeri yarattığı günde Allah'ın yazısına göre Allah katında ayların sayısı on iki olup, bunlardan dördü haram aylarıdır. İşte bu doğru hesaptır. O aylar içinde (Allah'ın koyduğu yasağı çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin ve müşrikler nasıl sizinle topyekün savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekün savaşın ve bilin ki Allah (kötülükten) sakınanlarla beraberdir." (Tevbe, 36)

DÖRT HARAM AY

Rasûlullah (sav) buyurdular:

"Zaman, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü şekliyle dönmektedir. Bir yıl on iki aydır. Bunlardan dördü haram olan aydır. Üçü birbiri ardınca gelen, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem'dir. Biri ise Cemaziyelâhir ile Şaban arasında bulunan ve Mudar kabilesinin daha çok değer verdiği Recep ayıdır..." (Buhârî, Hac 132; Müslim, Kasâme 29)

MUHARREM AYI HARAM AYLARDANDIR

Muharrem ayı 30 gündür. Kur’an-ı Kerim’de “Allah Teâlâ yeryüzünü, semâlar ve lâtif cisimleri yarattığından beri Levh-i Mahfuz’da ayların sayısı 12’dir. Bunların dördü haram aylardır.” buyuruyor. (Tevbe, 36)

Recep, Zilkaade, Zilhicce ve Muharrem haram aylardandır. Bu aylarda müşrik (Allah’a ortak koşan) de olsa, insanlara zulmetmek, öldürmek yasaklanmıştır. Allah katında bu aylar diğerlerinden daha hürmetli ve saygındır. Bunlarda işlenecek güzel amellerin sevabı diğer aylardan daha fazla olup, bu aylarda işlenecek kötülüklerin cezası ise öteki aylardan daha büyüktür. Ancak, Daha önce müşriklerle döğüşe başlanmışsa ve müslümanlara saldırı yapılmışsa, gerektiği şekilde davranılması, mukabelede bulunulması emredilmiştir.

MÜSLÜMANLAR, YILBAŞI KUTLAMALARINA PRİM VERMEMELİ

Müslüman itidal sahibi insandır. Neş’esinde, eğlencesinde aşırılığa kaçmaz, haddini aşmaz. Bu sebeble bizim yılbaşına bakışımız, gerekse kutlamalarımız hıristiyanlardan farklıdır. Şuurlu bir müslüman, içgüdü ve tutkularını temsil eden nefsi ve onun esiri olmasını isteyen, tüm negatif duygu ve düşünceleri sembolize eden şeytan ile hayat boyu mücadele halindedir. Bunlardan ve bütün olumsuzluklardan Allah’a sığınmanın diri bilincine sahiptir. Uyanık idrakini zaafa uğratacak fiillerin bir an dahi kendisini istilâ etmesine fırsat vermenin, manevî âleminde ne büyük yıkımlara yol açacağını yakînen bilir. Bilincini diri, idrakini uyanık kılacak bilgi, tefekkür, iman ve bunlarla bütünleşmiş ibadet ve davranışlara sımsıkı sarılır. Böylece Hâlık’ın rahmet, merhamet ve himayesine nâil olmayı, O’nun güvencesi altında yaşamayı gözetir. Özünde iyilik bulunan her işi amacından saptırmaya çalışan, insanı şerli işlere ve batağa sevkeden şeytana, içkili eğlenceler, yabanca kökenli Noel kutlamaları ile prim vermez. Haram olan, şuuru, idraki felceden, hâyâ ve arlanma duygularını dumura uğratan alkolden neş’e ummanın, akıl kârı olmadığını bilir.

Ocak ayına daha haftalar varken, televizyon ekranlarını Noel kutlamaları ve âdetlerini öğreten filmler istilâ ediyor, bıkkınlık veren inatla aylarca sürdürülüyor. Çocuk ve gençlerimizin beyinleri, inanç ve geleneklerimize aykırı bu tür filmlerle yıkanıyor. Noel babalı yılbaşı törenleri anaokullarımıza, büyük şehirlerimizin mağaza ve caddelerine kadar girdi. Sırada daha kutlanacak “sevgililer günü” gibi saçmalıklar ve bilmem hangi yortular var.

YABANCI KÜLTÜR İSTİLÂSI

Milletimiz yabancı kültür ihtilâli ve istilâsıyla karşı karşıya. Oysa bayramlarımız, evlenme vs. gibi sevinçli günlerimiz, özünde dinî bir veche, bir ibadet özelliği taşıyor. Bunlarla ilgili kutlamalarımız, neş’e ve mutlulukların paylaşıldığı, muhabbet duygularının aktarıldığı bir vasıta, bir fırsat sayılıyor. Alkolle şuurları bulanık insanların taşkınlık ve çılgınlıklarını sergileyen, yabancı özentili yılbaşı görüntüleri ise, sadece bünyemizi, inancımızı ve geleneklerimizi yıpratmaya, bozmaya hizmet ediyor. Bizim geleneklerimizde yeni yıla güle oynaya değil, dualarla girmek bulunuyor.

Kaynak: Nesrin Zerey, Altınoluk Dergisi.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.