Müslümanın Ramazan Günlüğü

Ramazan, Allah'ımızın gaybî semalarından gelip ümmet ufuklarında dolaşan, kalp bahçelerimize feyiz ve bereketler saçan bir rahmet ve saadet nisanıdır.

Nisan yağmurlarındaki şifa gibi, hayat veren, diriltici, bir unsur gibi, Ramazan rahmeti de insanın yaratılışındaki gizli hakikat tohumlarını yeşerterek onun mükerremiyyetini ortaya çıkarır. İnsanı, maddenin ağır yükü altında ezilmekten, ona esaretten kurtarıp, manevî alemlere açılmasına, ruhanî havayı teneffüs etmesine imkan verir. Gelip geçici zevklerden, fani pırıltılardan, bakî lezzetlere ulaştırır. Zira "misli yok bir ibadet" diye bildirilen oruç bu ayda farz kılınmıştır.

Kalbleri yalnız Allah muhabbeti etrafında pervaneleştirmeye, gönüllerimize ebediyet saatlerinin heyecanlarını yaşatmaya vesile yegane ibadettir oruç. İnsanın süzülerek adeta meleksima bir hal almasını, melekkiyyet sıfatları kazanmasını sağlar oruç.

Her insan İslâm fıtratı üzere doğar. Bembeyaz süt gibidir fıtratımız. Leke yoktur. Kir değil, toz bile konmamıştır. Pırıl pırıl, cıvıl cıvıldır. Bu fıtrat insanı her zaman İslâm'ın baharına sevk etmek ister. O için için bu güzel duygularla coşarak büyür. Büyüdükçe kendini ve çevresini bir bahar gibi çiçeklerle benzemek ister. Çevresini, evini, işini, sokağını hep bu güzelliklerle donatmaya gayret eder. Çünkü onu yaratan, Allah-celle celalühü bu fıtrat güzelliğini muhafaza edebilmesi için "Ey iman edenler! Allah'tan hakkıyla korkun. Sadıklarla, salihlerle beraber olun". buyurmuştur. Bu emir onun hayat düsturu olmuştur.

Ramazan ve oruç içimizdeki bu fıtrat güzelliklerini muhafaza için önümüze açılmış bir fırsat, bir ibadet günleridir. Bu günler, her mü'minin gönlünde bir heyecan uyandırır. İmanî bir vecd duyar, ameller çoğalır, hayırlar, bereketler artar. Mü'minin gönlü, kandillerle aydınlanan ufuklara doğru yeni bir hayata açılır.

Ramazan günleri, oruçsuz geçen günlerle müsavi olmamalı. Her Müslümanın bir Ramazan günlüğü olmalı. Sevgili Peygamberimiz hadisleriyle bu programı bildirmişler hayatında tatbikatıyla da bizlere göstermişlerdir. Buyurmuşlardır ki:

"Sahur yemeği yiyin. Çünkü sahurda Feyiz ve bereket vardır. Bir yudum su içmek bile olsa sahuru terk etmeyin.

SAHUR NEŞ'ESİ

Günlük yaşantımızda ilk değişiklik, seher vaktinde kalkmak, bir iki lokma ile de olsa sahur bereketini, seher feyzini gönle doldurmakla başlıyor. Evimizde bir neşe, camimizde bir coşku, mahallemizde bir dirilik, çocuklar da bir sevinç daha seherde başlıyor. Allah'ın rahmetinin mü'minlere sağnak sağnak boşalacakmışçasına yaklaştığı seher vaktinde...

Hacet kapıları açık, gönüller yumuşacık, iç içe bildiğin kadar sevgiyi... al alabildiğin kadar rahmet-i ilahiyyeyi...

İmsak ile lahûti bir hayata girilir. Ağız yıkanır, niyet edilir, ve cihad başlar nefisle... Zaten bütün ibadetlerin özüdür nefis mücahedesi. Rabbımız «Bizim için mücahede edenlere, bize ulaştıran yolları göstereceğiz.» (Ankebut:69) buyuruyor: Hidayete ermek, kendinle mücahededen başlıyor. Yusuf suresinin 53. ayetinde; «Muhakkak nefs kötülüğü emreder.» buyurularak bizlerin dikkati nefis mücahadelesine çekilmektedir. Nefsin heva ve hevesini kıran yegane ibadet de oruçtur. "Oruç cehenneme karşı bir siper, günahlara karşı bir kalkandır" buyuruyor Allah'ın Resûlü...

RAMAZAN'IN GÜZELLİKLERİ

İmsakla ezanlar başlar. Mü'minler fevc fevc camiye koşar. Sabah namazına cemaate gitmek de kolaydır artık. Nasıl olsa ayaktayızdır. 30 Ramazan sabah akşam cemaatle namaz kılmanın ecrini almak. Komşularımızla yüz yüze, diz dize, gönül gönüle olabilmek. Kardeşliklerimizi kuvvetlendirmek. Sabah mukabelesini dinleyerek Kur'an-ımızın nurunu gönlümüze doldurmak hepsi Ramazan'ın güzellikleri olarak sunulmakta ümmete. Namazdan sonra günlük hayat başlıyor. Yine oruç yüklü olarak...

Kurulan saat gibi, giyilen zırh gibi mü'minin gönlü hep fıtrat güzellikleriyle dolu doludur. Gündüzünü de cephede eli tetikte bir mücahid asker gibi geçirmelidir. Zira sevgili Peygamberi ona şöyle yol göstermektedir.

"Oruç sadece yemekten, içmekten vesaireden kesilmek değildir. Kamil ve sevaplı oruç ancak, faydasız laftan, boş vakit geçirmekten, kötü söylemekten, nefs-i emmarenin bütün temayüllerinden de vaz geçmektir. Şayet biri sana söver yahut sana karşı cahilce herhangi bir harekette bulunursa kendi kendine, gerçek ben oruçluyum, gerçek ben oruçluyum, de, sabret."

Cabir b. Abdillah (r.a.)'dan rivayetle de: «Sen oruçlu olduğun zaman, kulak, göz ve lisanına da yalandan ve haramlardan oruç tuttur.» buyurarak bilhassa üç uzvumuza da oruç tutturmanın ehemmiyetine işaret etmişlerdir. Çünkü insanoğlu çoğu kere göz, kulak ve dil nimetinin şükrünü hakkıyla yerine getirememektedir. Oruçla bunları kötülüklerden korumağa ve onları itaatkar hale getirmeğe sevk etmektedir. Yine bir başka hadis-i şerifte:

«Oruçlunun soluğu, Allah katında misk kokusundan daha hoş ve temizdir.» buyuruluyor. Çünkü mü'min dedikodu yapmaz, dinlemez. Bakılması yasak edilen şeylere bakmaz. Diliyle kimseye eza cefa vermez. Bilir ki, haramlardan sakınan bir oruçlunun; "sükutu, tesbih, uykusu ibadet duası makbul, ameli de kat kat olur."

GÖZÜNE SAHİP OLMAK

Hadis-i Kudsî'de: «Harama bakmak İblis'in oklarından bir oktur ki; her kim benden korkarak onu bırakırsa zevkine bedel ona bir iman veririm, ki onun halavetini, tadını kalbinde duyar.» buyurulduğu gibi oruçlu yasak olan şeylere bakmamakta daha da titiz davranacak ve göz kapağı kalkanı ile okları karşılayacaktır. Gözüne sahib olacak ki imanın tadını bulacaktır. Mü'mini kuşatan hayat bu konuda eman vermeyecek kadar zor şartlarla çevrili... Minibüsü... Otobüsü, vapuru... Sokağı, caddesi hep iblisin oklarıyla dolu. Gazetesi, dergisiyle işinde, evinde aynı dert... Reklamıyla, özel baskılarıyla aralara serpiştirilmiş ve insanımıza doğru çevrilmiş bu oklar... Evet sakınmak zor... Ama mü'mindeki iman nuru, azim, irade kuvveti bu zoru bozacak ve kamil insan olma yolunda adımlarını sıklaştıracak, bu kemalata Ramazan günleriyle başlayacaktır. Önce menfî hareketleri atacak hayatından. Mesela: İç alemine düşman neşriyata son verecek. Dalgalarla, kanallarla fıtratına leke saçan yayınların düğmesini kapatacak. Dışardan gelen tüm kötülüklere sed çekecek. Peşinden müsbetler girecek hayatına. Güzel bilgilerle donanacak. Yaşadığı şartları, kavrayacak, İslâm'ını düşünecek. Eksiklerini gidermek için zemini hazır bulacak. Zira bu günlerde diğer günlere nazaran daha İslâmî bir hava içinde bulacak kendini. Zırhla bürünmüş hissedecek oruçla...

Nebî-sallallahu aleyhi ve sellem- efendimiz yolda sağa sola bakmaz, ayaklarının ucuna bakarak yürürlermiş. Tevazu sahibi, Allah dostları da ayakları ucuna bakarak yürürler. Her adımını "Allah Allah" diye atarlar. Her nefesi "Allah Allah" diye alır. "Hu" diye verirler. İbadetlerimiz bizleri bu yüceliklere hazırlamalı... Cemiyetimiz bu güzellikleri görmeli, yaşamalı. İslâm günleri bu duyguları yaşatır, bu ahlakı kazandırır. Ramazan'da vakar ve heybeliyle günde beş vakit camiye giden... Babasını, dedesini gören bir çocuk neler almaz ki ondan...

DİLİNE BEKÇİ OLMAK

Dil kalbin tercümanıdır. Oruçlu mü'min diline de sahib olacak. Ondan boş ve kötü bir söz çıkmaması için gayret edecek. İşinde, evinde, çarşıda, pazarda, işçisine, ailesine, çocuklarına ve komşularına hiç bir kimseye eza vermemek için dilinin bekçisi olacak. Dil yılan gibidir. Sahib olmazsan zehirler dendiği gibi «Tatlı dil yılanı yuvasından çıkarır» da derler. İki tarafı keskin bıçak gibi olan bu uzvumuza da oruç tutturabilmek ne kadar güç bir iş...

İbni Abbas -radıyallahu anhuma- dilini tutar şöyle dermiş: «Ya hayır söyleyerek hayra nail ol, yahut şerri söylemekten hazer et, selamet bul!»

Fudayl b. İyaz kuddise sirruh: «Hacca gitmek, cihada çıkmak, dili tutmaktan daha zor değildir.» diyerek dile sahib olabilmenin güçlüğünü belirtmiştir.

Fakat "Söz gümüşse sükut altındır." diyen Lokman aleyhisselam: «Sükutu ganimet bil! konuştuğunda lağviyat, boş ve lüzumsuz şeyler konuşur.» diyerek öğütte bulunmakta ve bizi sükuti bir hayata teşvik etmektedir. Sevgili Peygamberimiz de: "Kişinin kendini alakalandırmayan şeyleri terk etmesi, İslâmî güzelliğindendir." buyurarak, kendini ilgilendirmeyen şeyin lüzumsuzluğuna, boş şeyler olduğuna işaret edip bundan sakınmanın İslâmi güzellik olacağını bildirmiştir.

Zamanımızda dil, konuşmak yerini tutan, işaret ve yazı hususunda da aynı titizliği göstermek gerekir. Kitap, dergi, gazetede; makale, fıkra v.s. her türlü yazılarda da sünnet-i seniyyeye tabi olmak mü'minlik şiarıdır. Gıybet, dedikodu lüzumsuz, faydasız şeylerden kaçamayarak, yazıda mü'minler arası sevgi dokunmalıdır.

Oruç insana bir frendir adeta. Giderken gelirken, otururken, konuşurken, dinlerken, çalışırken bir günaha girmemek, bir tehlikeye düşmemek için gayret gösteren mü'min titizliğini kazandırır insana. Gıybet, dedikodu yapılan yerlerde bulunmaz mü'min. Kendisi sûkûtiliği tercih eder. Allah dostlarını da derin bir sükut içinde görmüştür çünkü. Sessiz ve sözsüz bir hayat içinde... Kalbden kalbe sevgi akışı... Kimsenin duyamayacağı, kıskanamayacağı bir hal iki sevgili arasında sükut...

Rabbimizden Ramazan günlerimizi necatımıza vesile kılmasını niyaz edelim. Gufran ayı Ramazan... Kur'an ayı Ramazan... İçinde kadir gecesi bulunmayan bir aydan hayırlı olan Ramazan... Hatimler, mukabeleler, selat ve sıyamla, tevhid, tekbir ve tehlikelerle geçen Ramazan... Sana kavuşma hasretiyle gönülleri yanan mü'minleri mağfiretine, şefaatine nail eyle...

SADAKA VERMEK

Gönül dünyasında inşirah genişlik bulan mü'min, rızkında, nafakasında da bolluk genişlik görür. Ramazan'da nafakayı çoğaltarak yedirip içirmeyi, savaşta aç kalan gazileri doyurmak kadar sevabı bol bir iş olduğunu bilir.

"Bir insanın kendi çoluk çocuğuna verdiği nafaka sadaka makamındadır." "Sadaka ile nar-ı cahim'den korununuz. Velev ki bir hurmanın yarısı ile olsun. Ona da malik değilseniz insanların gönüllerini alacak, hoş, güzel bir sözle tasadduk da bulununuz." buyuran Rasûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz çağlar boyu kurulamayacak bir sevgi bağını kurmuş. Cemiyeti teşkil eden birimleri, aileyi, amiri memuru, zengini, fakiri gönüllerinden birbirlerine rabteylemiştir. İslâm'ın güzelliklerinin topyekün yaşanması insanlığın kendi menfaatine... ama bir bilinse... İslâm hayatımıza bir yansıma imkanı bulabilse...

Bunca günah çarkları arasından bütün gün ezilmeden sağ çıkabilme mücadelesi veren mü'min artık sevinç anı akşama girmenin heyecanı içindedir. İftar vakti gelmek üzere... Hayat sanki duruyor... Melekler kullar için istiğfar ediyor... Rızıklar önünde... Emir bekleniyor ve "Allahu Ekber, Allahu Ekber..." diye geliyor emir. Herkes bir anda yine onun adıyla "Bismillahirrahmanirrahim..." diyerek emre itaat ederek orucunu açıyor.

Çocuğu sevinçli, ihtiyarı sevinçli, genci sevinçli... Zengin, fakir hepsi sevinçli...

Ne güzel dünya değil mi? Bu günleri hayatımızın her ayına, her gününe yansıtabilmek aşkıyla...

Mü'minler! Kulluğumuz, yalnız kandillere münhasır kalmasın, gönüllerdeki muhabbet nurlarıyla her mü'min daimi bir kandil olsun. Unutulmasın ki; lezzetleriyle, kıymetleriyle yaşanmayan iman hayatının harmanı yoktur. Bu cennet mevsimin hakkını verelim. Halis niyetlerle özlü bir Kur'an-ı hayata yönelelim. Yoksulları, yetimleri, dulları, hastaları, çocukları gözetelim. Çorak ömür günlerini "Amel-i salihlerle" taze ve solmaz ebediyet bahçelerine çevirelim. Gaflet ve günah rüzgarlarıyla saadet mahsullerini kurutmayalım. Toprak üstü salta-natına kapılıp, toprak altı boşluğuna düşmeyelim. Ahiret yoksulu olmayalım. Bilelim ki; izzet , meserret, saadet Allah yolunda... Zillet, musibet, nedamet şeytan izindedir.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 1990 - Nisan, Sayı: 050, Sayfa: 013

EVLİYA ÇELEBİ’NİN UNUTAMADIĞI RAMAZANLAR

https://www.islamveihsan.com/evliya-celebinin-unutamadigi-ramazanlar.html

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.