Müslümanın Örtünme Edebi Nasıl Olmalı?

İslam’a göre Müslümanın örtünme edebi nasıl olmalıdır?

Hak dostları, beşer nazarlarından uzak tenhâlarda bile müstesnâ bir edep üzere olurlar. Meselâ namazda Hakk’a karşı bir ihtiram ifâdesi olan başı örtmek, dâimî bir ibâdet iklîminde yaşayan Hak dostlarının namaz dışında da riâyet ettikleri bir edeptir.

Sahâbeden biri, kimsenin olmadığı bir yerde giyim husûsunda rahat davranıp davranamayacağını sorduğunda, Peygamber Efendimiz :

“Allah, kendisinden hayâ edilmeye, insanlardan daha lâyıktır.” buyurmuştur. (Ebû Dâvud, Hammâm, 2/4017)

Gönül dünyaları İslâmî terbiye ile yoğrulmuş olan ecdâdımız da, edep, iffet ve nâmus mevzuunda, bütün cihânın hayran olduğu muhteşem bir ahlâkî seviye sergilemişlerdir.

MÜSLÜMANIN ÖRTÜNME EDEBİ

Nitekim son derece mutaassıp bir Protestan papazı olan Salomon Schweigger, Seyahatnâme’sinde Müslümanları anlatırken şöyle demiştir:

“Müslümanlar, hamamda bile bir örtü kuşanıyorlar. Ne kadar edepli insanlar! Edep ve nâmusu, bu barbar dediğimiz kimselerden öğrenmemiz lâzım.”

Örtünmek insana âit bir keyfiyettir. Diğer mahlûkat için örtünmek mevzubahis değildir. Ayrıca örtünmek, fıtrî bir kulluk edebidir. Nitekim Hazret-i Âdem ile Hazret-i Havvâ, cennette başka insanlar olmadığı hâlde hayâ ettiler; telâş içinde yapraklarla örtünmeye çalıştılar. Demek ki, örtünme ve onun mânevî sâikı olan edep ve hayâ, insanoğlunun fıtratında bulunan en köklü vasıflardandır.

Allâh’a karşı duyulması gereken edep, O’na yakınlık derecelerine göre bütün varlıkları da şümûlüne alır. Allâh’ın zâtına karşı edepten sonra gelen ikinci büyük edep ise, Allah Rasûlü (s.a.s.) Efendimiz’e karşı olan edeptir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından 1, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

TESETTÜR NEDİR? NASIL OLMALIDIR?

Tesettür Nedir? Nasıl Olmalıdır?

İSLAM’DA ÖRTÜNMENİN (TESETTÜRÜN) HÜKMÜ

İslam’da Örtünmenin (Tesettürün) Hükmü

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.