Müslümanın İnsan İlişkileri

Altınoluk Dergisi’nin 396. sayısı yayınlandı. Derginin bu ayki konusu “Müslümanın insan ilişkileri” oldu.

Altınoluk Dergisi 396. sayısında “İnsan ilişkilerinde neredeyiz?” sorusuna cevap aradı. Derginin sunuşu şu şekilde:

“Neredeyiz?”

Bu, zaman zaman kendi kendimize bakma, özeleştiri yapma, nefis muhasebesine yönelme zaruretinin sorusu.

Bugün bunu “İnsan ilişkileri”nde yapalım dedik.

Çünkü odur bizim, toplum içinde “Nasıl”lığımızı ortaya koyacak olan. Nasıl bir insanız?

Her daim Müslümanız. Müslüman olmak bir ânâ, bir duruma, bir statüye münhasır bir oluş değil.

İslam sınırına girildikten sonra -ki biz, Müslüman ana babadan, Müslüman bir yuvada ve ülkede dünyaya gelen insanlar olarak bu yolculuğu ana rahminde başlatıyoruz- bir inşa sürecinin içine giriyoruz.

Nev’i şahsına münhasır, deniyor, kendine özgü diye de ifade edilebilir, bir şahsiyet halidir Müslümanlık.

Yürekte başlar ama yürekte kalmaz Müslümanlık.

Çünkü inziva değildir Müslümanın hayatı.

Çünkü insanlar tek başlarına, dağda, inziva halinde yaşamazlar.

Yola anne-babayla çıkılıyorsa, anne-baba ile bir toplum hali söz konusu olmaktadır.

Onlarla ilişki nasıl olacak?

Anne-baba iseniz iki kişi arasındaki ilişki bir toplum örneğidir.

Anne-baba olarak evladınızla ilişkiniz toplum nüvesine bir tuğladır.

Annenin kendi ailesinden, babanın kendi ailesinden ilişkiler etrafımızdaki toplumsallığın parçalarıdır.

Yani neresinden bakarsak bakalım içinde yaşadığımız toplumun bir parçasıyız ve onunla her ilişkimizin niteliği önemlidir.

Yüzünüzün şekli, elinizin hareketi, beden diliniz bile bir davranış kodu ve mesaj taşıyor.

Oysa ilişkiler öylesine girift ve milyonlarca çeşitlidir ki, şuurla seçilenler, refleks halinde ortaya konanlar, kontrol edebildiklerimiz, edemediklerimizle bir toplumsal ahenk ya da kargaşa oluşturuyoruz.

Hani denir: “Bir bardak suda fırtına koparmak...”

Hani denir: “Pire için yorgan yakmak.”

Kur’an, “Göz kaş işaretiyle bile insanların hukukunun ihlal edilebileceği”ne dikkat çekiyor.

İslam aslında çok titiz.

Tebessümü kıymetli buluyor.

Öfkenin insan ilişkilerini zehirlediğine dikkat çekiyor.

Zarafet, nezaket gibi Müslümanda olması gereken hassasiyet alanları var.

İnsanların izzeti nefsini zedelememek gibi hassasiyet alanları var.

İftira, yalan, gıybet gibi tehlikeli alanlar var.

Hani bizde olması gerekenlerin, bizim olmazsa olmazlarımızın dünyanın herhangi bir ülkesinde var olması ve gidip gördüğümüzde “neden bunlar bizde yok?” diye hayıflanmamız ne kadar acı.

Oysa istiyoruz ki bunlar bizde doğsun, dünyaya yayılsın.

Altınoluk olarak kendimize bakıyoruz sık sık. “İslam - Müslüman ilişkileri”nin özellikle “insan ilişkileri” alanında aksamalar sergilemesi, gözden kaçırılamayacak bir zaaf niteliği taşır.

Resulullah insan ilişkilerinde zarafetin timsalidir. Her sahabi “Resulullah’ın en çok kendisini sevdiğine inanırmış.” Ne demek bu? Bir muhabbet iklimi ki herkesin yüreğini doyuruyor.

Resulullah’ın izinden giden, her şubatta yâd ettiğimiz Mahmud Sami Ramazanoğlu (k.s.) gibi Allah dostları zarafet insanlarıdır.

Bizler, bütün çağların Müslümanları, onları gözümüzün, gönlümüzün ışığı yaparak yürümemiz gerekiyor.

Bu sayımız, bu yolda bir gayretin ifadesidir. Sizleri Altınoluk’la baş başa bırakıyor, saygılar sunuyoruz.

Ayrıntılı bilgi www.altinoluk.com’da

 

 

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZ İNSANLARA NASIL DAVRANIRDI?

Peygamber Efendimiz İnsanlara Nasıl Davranırdı?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.