Müslüman Yüreği Hangi Kıvamda Olmalı?

Altınoluk Dergisi 29. yılının son sayısında [Şubat 2015]  “Derya Gönüllü Olma”yı ana dosya konusu olarak ele alıyor.

Ahmet Taşgetiren, dosya konusu bağlamında “Derya Gönüllü Olmak” başlıklı yazısıyla okuyucularını selamlıyor. Bir mü’minin insan ilişkileri çerçevesinde Ebu Hanife Hazretlerinden ödünç alınarak “Derya gönüllü olmak ne demek, bu sözün içi nasıl dolar?” sorusuna cevap aranıyor.

Dr. Adem Ergül, “Huzur Bulan Huzur Veren Derya Gönüller” başlıklı yazısında acısıyla tatlısıyla şu alemi yaşanılabilir bir hayat haline dönüştürmenin gönül genişliği ile gerçekleşebileceğine dikkat çekiyor.

Osman Nuri Topbaş Hocaefendi, Gönül Bahçesinden üst başlığında “Hak Dostlarından Hikmetler Bâyezid-i Bestami -1” makalesinde günahların Allah’tan gafil kalındığı zaman işlendiğini anlatıyor. “Hiç kimse besmele çekerek bir kardeşine çelme takamaz. Kalbi “Allah” diyen biri; kalplere diken batıramaz, bile bile kul hakkına giremez, haramlara dalamaz.” diyerek günümüzde yaşadığımız birçok problemin aslında aslında Allah’tan gafil olmamızla işlendiğine işaret ediyor.

İsmail Lütfi Çakan, “Arı-Duru Gönüller” başlıklı makalesinde salih, sadık ve alim önderlerin ya da bu niteliklere sahip arı-duru gönüllerin rehberliği, toplumumuzun ve ümmet-i Muhammed’in saadet-i dâreyn yolculuğunu kolaylaştıracak soylu bir kılavuzluk olduğunu belirtiyor.

Prof. Dr. Süleyman Derin, bu ay ki yazısında “Engin Gönüllü Olmak” başlığında bugün kaybettiğimiz hasletlerin başında gelen “gönül genişliği” ve “iç huzuru” sufiler üzerinden anlatıyor.

Prof. Dr. İrfan Gündüz, “Akıl, Kalp ve Gönül Üzerine” kalbi bir yolculuk yapıyor.

Neslihan Nur Türk, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e saygısızlığın kat be kat arttığı günümüzde O’na saygı ve sevginin en güzelini “Sensiz Olmaz” başlıklı yazısında anlatıyor.

Mahmud Sami Ramazanoğlu hazretlerinin vefatının 31. sene-i devriyesinde manevi talebesi Zahid Bayramoğlu ile yapılmış yürekten bir söyleşi okuyucuları bekliyor. Sami Efendi aşısı almış bir mühtedi: Zahid Barsamoğlu “60 Yılda Tek Vaktim Kazaya Kalmadı” diyor. Ahmet Topbaş, Y. Selman Tan ve H.Murat Karaman kendisiyle konuşuyor.

Sami Efendi Hazretlerinin torunu Mahmut Kirazoğlu’nun Mahmud Sami Ramazanoğlu Hazretlerini anma programında yaptığı konuşmanın ikinci bölümünü okuyucularıyla paylaşıyor. Konu başlığı; “Aile İçinde Mahmud Sami Efendi Hazretleri”.

Beytullah Demircioğlu, Charlie Hebdo saldırısı ve kırmızı çizgimiz 348-KAPAKbağlamında “Peygamberime Saldırma” başlığı ile dünya gündemini değerlendiriyor. Batılı çevrelerin 11 Eylül olaylarından bugüne İslam dünyasını nasıl bir kuşatma altına aldıkları, İslam dünyası ile Batı ilişkilerinin seyri, Yemen’de meydana gelen darbe ve İsrail’in Hizbullah’ı vurması ve sonrası yorumlanıyor.

Altınoluk Dergisi’nde yer alan diğer yazarlar ve yazdıkları konu başlıkları ise şöyle:

Ali Rıza Temel, “Yalan Fakat Yaman Dünya”

Cafer Durmuş, “Büyük Mükâfat Kazanmak”

M. Edip Beki, “Bir Sorun Var Dualarımızda”

Mustafa Eriş, “Kalbin Gümüş Gibi Saf Olması”

Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu, “Gazali’ye Göre Nokta-i Süveyda”

Senai Demirci, “Serencam”

Nihat Tüzün, “Emanet Bilinci”

Halil İbrahim Delen, “Alim ve Üslub”

Doç. Dr. Kerim Buladı, “Kur’ân Şeref Kaynağıdır”

Mehmet Dinç, “Bir Garip Yolcuyum Hayat Yolunda”

Ali Büyükçapar, “İnsanın İmtihanı”

ALTINOLUK ŞUBAT [2015] SAYISINDAN

Şöyle kalblerimize baksak, kimler sığıyor oraya, kimler dışarda kalıyor? Rasulullah Efendimiz (s.a.v.)’in kalbini görmeye çalışsak, nasıl bir vüs’ate sahip? Allah dostlarının kalbini okumaya çalışsak.

Bizim kalblerimize bazan kendi varlığımızdan kopan çocuklarımız sığmayabiliyor, bazen anne-babalarımızı içimizde taşıyamayabiliyoruz, bazan Allah’ın emri Rasulullah’ın sünneti üzere nikahımıza emanet edilen insanları, değil kalblerimizde taşımak, evlerimiz daralıyor, onlarla aynı evi paylaşamaz hale gelebiliyoruz.

Denir ki tebessüm etmeyi bilmeyen dükkan açmasın. Tebessüm kalbin ışımasıdır çünkü. Onun için Allah Rasulü “Tebessüm sadakadır” diye buyurur. Mü’minin yüreği hep ışısın ister.

Uhud’da Hazreti Hamza’yı şehid eden Vahşi’nin bir gün gelip Rasulullah’ın yanına sokulabileceği akla gelir miydi? “Azadlık ödülü” karşılığında ona öldürme görevini veren Hind’e kimin dünyasında yer olabilir?

Ama Allah Rasulü’nün kalb vüs’ati bunların hepsine yakınına sokulma fırsatı tanıdı.

Allah dostları düsturu şöyle koymuşlar:

“-Ben mü’min kardeşime değil, onun günahına düşmanım. O, o günahtan arındığı takdirde yine benim kardeşimdir.”

Hacıveyiszade Hoca’nın, yolda rastladığı alkol komasına girmiş adamı evine kadar sırtında taşıdığı rivayet edilir. Ama bu derya gönüllülüğün ecri, adamın uyandığında olayı öğrenmesi ve bir Allah dostunun erdemi karşısında titreyip tevbe etmeye karar vermesidir.

HAM GELİP YOLDA PİŞMEK

Mahmud Sami Efendi Hazretlerinin ahirete irtihallerinin her sene-i devriyesinde, Allah dostlarının gönül dünyalarını anlamaya yöneliyoruz. Anlamaya ve oralardan kendi gönül dünyalarımız için meyveler devşirmeye...

Seyrü süluk demek, ham gelip yolda, bir mürşid-i kamilin rehberliğinde pişmek demek. Binlerce insan tutar mürşid-i kâmilin elinden, her biri bir karakterdedir. Kuzu gibi teslim olanı da vardır, ele avuca sığmayanı da. İnsan bazan kendi evladını tanımakta ve ona tahammül etmekte zorlanıyor. Allah dostları ise “Ben size bağlandım, kalb terbiyemi size emanet ettim” diyen bir insanı adeta Rabbani bir emanet gibi eline alıyor, diline alıyor, kalbine alıyor, eliyle, sözüyle, özüyle yoğuruyor. Taş olsa yontarsınız, hamur olsa şekil verirsiniz, ağaç olsa budarsınız... Bunları yapmak da bir ustalık ister, ama gene de kontrol edilebilir bir malzemeye hükmetmektesinizdir. İnsan ise, girifttir. Üzerinde kolay tasarrufta bulunulamaz.

Bunun için ister aile hayatı, ticaret, siyaset alanı olsun, ister manevi yolculuk olsun insan ilişkilerinin bütün alanlarında yürek genişliği hayati önem taşıyor. “İhvan” denilerek aynı yolda kardeşlik hukuku içinde yürüyenler arasında bile yürek genişliği ile yürek darlığı, şahsiyetin sıhhatli oluşumu açısından siyahla beyaz gibi farklılık arzeder.

Ne diyoruz? Derya gönüllü olalım, diyoruz. Allah’tan kalbimize genişlik lutfetmesini niyaz edelim. “Rabbişrah li sadri...” dualarıyla.

Ayrıntılı Bilgi: www.altinoluk.com

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.