Müslüman Oldu Diye Kafasını Testereyle Kestiler

Dr. Murat Kaya "Ashab-I Uhdud" Kıssasını anlatıyor:

Bize Heddâb b. Hâlid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hem-mad b. Seleme rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sabit, Abdurrahman b. EM Leylâ'dan, o da Suhayb'dan naklen rivayet etti ki, Resûlullah (sallalahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar:

“Sizden öncekiler arasında bir hükümdar vardı. Bu hükümdarın bir sihirbazı vardı. Sihirbaz ihtiyarlayınca hükümdara:

— Ben ihtiyarladım, imdi bana bir çocuk gönder de, sihri ona öğre-teyim, dedi. O da öğretmek için kendisine bir çocuk gönderdi. Çocuk yo¬luna çekildiği vakit bir rahibe tesadüf etti. Hemen yanma oturarak konuşmasını dinledi ve beğendi. Artık sihirbazın yanına giderken rahibe uğrar, yanında otururdu. Sihirbaza geldiğinde ise, sihirbaz kendisini döverdi. Çocuk bunu rahibe şikayet elti. Rahip şunu söyledi:

— Sihirbazdan korktuğun vakit, beni ailem salmadı de! Ailenden kork- tuğun vakit de beni sihirbaz salmadı deyiver!

Çocuk; bu minval üzere devam ederken büyük bir hayvanın üzerine geldi. Bu hayvan insanları hapsetmişti. (Kendi kendine) Sihirbaz mı efdal, yoksa rahip mi bugün anlayacağım, dedi. Ve bir taş alarak:

— Allah’ım! Eğer rahibin işi senin İndinde sihirbazın işinden daha makbul ise, bu hayvanı öldür de, insanlar işlerine gitsinler, dedi. Ve taşı attı. Hayvani öldürdü. İnsanlar da işlerine gittiler. Arkasından rahibe gelerek (hâdiseyi) ona haber verdi. Rahip ona:

— Ey oğulcuğum! Bugün sen benden daha faziletlisin. Senin halin gördüğüm raddeye ulaşmıştır. Sen muhakkak İmtihan olunacaksın. Şayet İmtihan olunursan, benîm nerede olduğumu söyleme, dedi. Çocuk körlerle abraşlar; düzeltiyor, sair ilâçlardan insanları tedavi ediyordu. Derken hü¬kümdarın maiyetinde bulunanlardan kör olmuş birisi bunu işitti. Ve kendisine birçok hediyeler getirerek:

— Eğer beni sağlığıma kavuşturursan, şuradaki şeylerin hepsi senin olsun! Dedi. Çocuk:

— Ben hiç bir kimseyi sağlığına kavuşturamam. Şifayı ancak Allah verir. Eğer sen Allah'a iman ediyorsan, ben Allah'a dua ederim. O da şifa verir, dedi. Adam, Allah'a iman etti. Allah ta şifasını verdi. Müteakibinden hükümdarın yanına gelerek eskiden oturduğu gibi oturdu. Hükümdar ona:

— Senin gözünü kim iade etti? Diye sordu. Adam:

— Rabbim! Cevabını verdi.

— Senin benden başka Rabbin var mı? Dedi. (Adam) :

— Benim Rabbim de, senin Rabbin de Allah’dır cevabını verdi. Bunun üzerine hükümdar onu tevkif etti. Ve kendisine İşkenceye başladı. Nihayet o adam çocuğun yerini söyledi. Çocuğu da getirdiler. Hükümdar ona:

— Ey oğulcuğum! Sihrin körleri ve abraşları düzeltecek ve şöyle yapacağın dereceyi bulmuş, dedi. Çocuk

— Ben hiç bir kimseyi düzeltmem! Şifayı veren ancak Allah'dır, dedi. Bunun üzerine hükümdar onu da tevkif etti. Ve ona işkenceye başladı. Nihayet çocuk rahibin yerini söyledi. Rahibi de öldürdüler. Kendisine:

— Dininden dön! Denildi. O razı olmadı. Derken hükümdar bir tes-tere istedi ve onu başının ortasına koyarak yardı hatta iki parçası yere düştü sonra hükümdarın maiyet adamı getirildi. Ve kendisine:

— Dininden dön! Denildi. O da razı olmadı. Hemen testereyi başının ortasına koyarak, başını onunla yardı hatta iki parçası yere düştü. Sonra çocuk getirildi. Ona da:

— Dininden dön! Denildi. Fakat o da kabul etmedi. Bunun üzerine çocuğu maiyetinden bazı kimselere vererek: Bunu filân dağa götürün. Dağın üzerine çıkarın. Zirvesine ulaştığınızda dininizden dönerse ne âlâ! Dönmezse aşağı atın, dedi. Çocuğu götürdüler ve dağa çıkardılar. Çocuk:

— Allah’ım! Bunlar hakkında bana dilediğin şeyle kifayet et! Dedi. Bunun üzerine dağ onları salladı ve (aşağı) düştüler. Derken yürüyerek hükümdara geldi. Hükümdür ona:

— Arkadaşların sana ne yaptı? Diye sordu. Çocuk:

— Onlar hakkında Allah bana kâfi geldi, dedi. Hükümdar onu yine maiyetinden birkaç kişiye vererek:

— Bunu götürün, bir gemiye yükleyerek denizin ortasına varın. Eğer dininden dönerse ne âlâ! Aksi takdirde denize atın! dedi. Çocuğu götürdüler. (O yine) :

— Allah’ım! Bunlar hakkında bana dilediğin şeyle kifayet et! Diye dua etti. Hemen gemileri alabora olarak boğuldular. Çocuk yine yürüyerek hükümdara geldi. Hükümdar ona:

— Arkadaşların sana ne yaptı? Diye sordu. Çocuk:

— Onlar hakkında Allah bana kâfi geldi, dedi. Ve hükümdara şunu söyledi:

— Sana emredeceğim şeyi yapmadıkça, sen beni öldüremezsin! Hükümdar:

— Nedir o? diye sordu.

— Halkı bir yere toplarsın ve beni bir ağaca asarsın. Sonra torbam-dan bir ok al! Bu oku yayın ortasına koy. Sonra bu çocuğun Rabbi olan Allah'ın ismiyle diyerek bana at. Bunu yaparsan beni öldürürsün, dedi. Hükümdar hemen halkı bir yere topladı ve onu bir ağaca astı. Sonra tor¬basından bir ok aldı ve oku yayın ortasına koydu. Sonra: Bu çocuğun Rabbi olan Allah'ın ismiyle diyerek çocuğa attı. Ok çocuğun şakağına isa¬bet etti. Çocuk elini şakağına, okun vurduğu yere koydu ve öldü. Bunun üzerine halk:

— Çocuğun Rabbine iman ettik! Çocuğun Rabbine iman ettik! Çocu-ğun Rabbine iman ettik! Dediler. Ve hemen hükümdara gidilerek:

— Ne buyurursun, korktuğun vallahi başına geldi. Halk iman etti, denildi. Bunun üzerine hükümdar yolların başlarına hendekler kazılmasını emretti. Ve kazıldı. Ateşler de yakıldı. Ve:

— Kim dininden dönmezse, onu buraya atın! Dedi. Yahut hükümdara sen at, denildi. Bunu da yaptılar. Nihayet beraberinde çocuğu olan bir kadın geldi. Kadın oraya düşmekten çekindi. Bunun üzerine çocuk ona:

- Ey anneciğim, sabret! Çünkü sen hak üzeresin! Dedi.”

Kaynak: Müslim, Zühd, 73

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.