Müslüman Olan Yahudi Alim

Benî Kaynukâ Yahûdîlerinin en büyük alimlerden olan Abdullâh bin Selâm -radıyallâhu anh-’ın künyesi Ebû Yûsuf olup Yûsuf -aleyhisselâm-’ın neslindendir. Asıl adı Husayn iken Müslüman olduktan sonra ismi "Abdullah" olarak değişiyor...

Abdullâh bin Selâm -radıyallâhu anh-’ın künyesi Ebû Yûsuf olup Yûsuf -aleyhisselâm-’ın neslindendir. Asıl adı Husayn iken Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, onun adını Abdullâh olarak değiştirdi. Benî Kaynukâ Yahûdîlerinin âlimlerinden idi.

ABDULLAH BİN SELAM (R.A.) NASIL MÜSLÜMAN OLDU?

O'nun İslam'a girmesi Yahudiler arasında büyük bir hadise olmuştur. Kendisi İslam'a gelişini şöyle anlatıyor.

"Bahçede hurma ağaçlarıyla uğraşıyordum. Bir adam geldi. Peygamber denilen kişinin Küba'da konakladığını söyledi. Ben de ağacın üzerindeydim. Bu haberi işitince "Allahü ekber... Allahü ekber..." diye bağırdım. Halam Halide binti Harîs hurmalıkların altın da duruyordu. Tekbir getirdiğimi işitince bana:

"Kahrolası eğer sen İmranoğlu Musa'nın geldiğini duysaydın bundan fazla sevinmezdin" diyerek çıkıştı. Ben de, "Halacığım O, İmranoğlu Musa'nın kardeşidir. Onun dini üzeredir. Ona gönderilen buna da gönderilmiştir." deyince, "Kıyamete yakın geleceği bildirilen Peygamber bu mu?" dedi. Ben de "Evet" dedim. Halam, "Öyleyse iyi" diyerek sustu.

Ben hemen Küba yolunu tuttum Resûlullah'ın yanına vardım. Halk etrafına toplanmıştı. Zorla aralardan geçerek O'na yaklaştım. Onu görür görmez "Bu yüz yalancı olamaz." dedim ve derhal kelime-i şahadet getirdim. Resulullah bana döndü ve adımı sordu. Ben de, "Husayn İbni Selam" dedim. O "Hayır, Abdullah ibni Selam" buyurdular. Ben de "Seni hak ile gönderene yemin ederim ki, bundan böyle başka bir ismimin olmasını istemem." dedim. "Evet, Abdullah İbni Selam" diye teyit ettim.

HZ. MUHAMMED'İ (S.A.V) KENDİ OĞLUMDAN DAHA İYİ TANIRIM

Nitekim yahûdîlerin en büyük âlimlerinden iken müslüman olan Abdullâh bin Selâm -radıyallâhu anh-:

“−Ben, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i, kendi oğlumdan daha iyi tanırım!” dediği zaman Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-:

“−Ey İbn-i Selâm! Bu nasıl olur?” diye sordu. O ise:

“−Ben Muhammed -aleyhissalâtü vesselâm-’ın gerçekten Allâh’ın Rasûlü olduğuna yakînen şehâdet ederim. Kendisinin peygamber olduğunda hiç şüphe etmem! Çünkü, O’nun Allâh tarafından gönderilen Peygamber olduğu, na’t ve vasıfları, kitabımızda bulunmaktadır…” dedi.

Bunun üzerine Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-:

“−Ey İbn-i Selâm! Allâh seni hakîkate muvâfık kılmıştır!” dedi ve onu alnından öptü. (Vâhidî, s. 47; Râzî, Tefsîr, IV, 116)

TEVRAT VE İNCİL'DE PEYGAMBER EFENDİMİZ (S.A.V)

Âyet-i kerîmede, Tevrât ve İncîl’de Peygamber Efendimiz ve ashâbının vasıf, hâl ve şanlarının şöyle beyân edildiği bildirilmektedir:

“Muhammed, Allâh’ın Rasûlü’dür. Onun berâberinde bulunanlar, inkârcılara karşı sert, birbirlerine karşı merhametlidirler. Onları rükûa varırken, secde ederken görürsün. Allâh’tan lutuf ve rızâ isterler. Onların alâmeti, yüzlerindeki secde izi, secde aydınlığıdır. İşte bu, onların Tevrât’ta anlatılan vasıflarıdır. İncîl’de ise şöyle vasıflandırılmışlardı: Filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, çiftçilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allâh böylece bunları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inkârcıları öfkelendirir. Allâh, îmân edip sâlih amel işleyenlere, mağfiret ve büyük bir ecir va’detmiştir.” (el-Feth, 29)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz.Muhammed Mustafa-1 (Mekke Devri), Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.