Müslüman Kadının Örnek Alacağı İki Fatıma

Ezvâc-ı tâhirâttan Ümmü Seleme Vâlidemiz’in Hudeybiye günü keskin firâsetiyle bulmuş olduğu çözüm, Efendimiz’in mahzun gönlünü ferahlatırken, mühim bir meseleyi çözüme kavuşturmuştur.

Ezvâc-ı tâhirât vâlidelerimiz, hayatları boyunca Peygamber Efendimiz’e ayrı ayrı birer destek olmuşlardır. Bugünün hanımlarının da, o güzîde ve sâliha annelerimizin mânevî husûsiyetlerinden hisse alma gayreti içinde olabilmeleri zarûrîdir ki “sâliha hanım” fazîletine erebilsinler.

NAMUSUMUZUN PERDESİ

Muhammed İkbal, şu mânâlara gelen bir şiirinde, kendisine iki Fâtımâ’yı örnek almasını isteyerek Müslüman kadına şöyle seslenir:

“Ey örtüsü nâmusumuzun perdesi olan Müslüman Kadını! Senin yüzündeki nûr, îman kandilimizin sermâyesidir. Yaratılışındaki saflık; Hak’tan bize rahmettir, dînimizin kuvvetidir, ümmetimizin varlık esâsıdır. Evlâdımız sütten kesilir kesilmez, ona kelime-i tevhîdi ilk öğreten sensin. Senin muhabbetin, bizim hâlimizi, fikrimizi, sözümüzü, işimizi tanzîm eder.

Toplum fidanının âb-ı hayatı sensin. Ümmetin emânetini koruyan muhafız sensin. Fıtratındaki ulvî hasletleri aklınla keşfet. Hazret-i Fâtıma, senin için bir numûnedir; ondan gözünü ve gönlünü ayırma. Tâ ki, senin dalın da bir Hüseyin meyvesi versin; gülistan, eski mevsimi getirsin.”

İKİ FATIMA KİMDİR?

İşte Müslüman kadının örnek alacağı birinci Fâtıma, Cenâb-ı Hak tarafından İnsan Sûresi’nin 8-11. âyetleri arasında fazîleti zikredilen Fâtıma’dır. İkinci Fâtıma da, Hazret-i Peygamber’in canına kastetmeyi isteyip, büyük bir cinayet işlemeye giden Hz. Ömer’e (r.a.) mânî olarak, onu hidâyete sevk eden Fâtıma’dır.

Misalleri zikredilen, etraflarına her zaman yüksek şahsiyet ve karakter tevzî eden bu anneler, ümmet-i Muhammed’in annelerine örnek olacak zirve ve âbide annelerimizdir. Kalben ve rûhen böyle annelere yaklaşabilen kimseler için şu şehâdetnâme ne müthiştir:

“Cennet annelerin ayakları altındadır!” (Ahmed bin Hanbel, III, 429)

Rabbimiz bütün yavrularımıza Fâtıma Vâlidelerimizin gönül dünyalarından, Hazret-i Âişe Vâlidemiz’in üstün zekâ, basîret, firâset ve iffetinden ve bilhassa Hazret-i Hatice Vâlidemiz’in eşsiz sadâkat ve sonsuz fedâkârlığından hisseler nasip eylesin.

Âmîn…

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Gönül Yolculuğu, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.