Musa Topbaş Efendinin Vasiyeti

Mûsâ Topbaş Efendi, her yaptığı güzel işten sonra “el-hamdü lillâh” diyerek, o imkânı bahşeden Rabbine şükreder ve O’nu hiçbir zaman unutmazdı. Öyle ümid ediyoruz ki, can emânetini yüz akıyla Hakk’a teslim ettiği için de gönülden bir “el-hamdü lillâh” demiştir. Vefâtından sonra açılmak üzere yakınlarına bir vasiyetnâme bırakmıştı. O vasiyetnâmenin bir kısmını sizler için alıntılıyoruz.

Mûsâ Topbaş Efendinin vasiyetinden bir bölüm:

“Ey kâinâtı yaratan, yerlerin, göklerin, kürelerin, zerrelerin, insanların, cinlerin, hulâsa bütün mahlûkâtın sahibi, yüceler yücesi, ulular ulusu Allâh’ım!

Vârislerim bu zarfı açtıkları anda, Sen’in huzûr-i ilâhinde olmuş olacağım.

Uzun ömür verdin, en değerli dostlarını fakir için rehber eyledin, dünyevî, uhrevî hiçbir şeyi esirgemedin, bol bol ihsân eyledin! Buna rağmen gayrete gelip de lâyıkıyla kulluk edemedim, koskoca ömür böylece geldi geçti. Hatâlar, noksanlıklar birbirini takip etti. Gönlümün istediği gibi yeşeremedim. Yalnız Sen’in yüceliğinle, Rahmânlığınla, Settârlığınla ve Gaffarlığınla tesellî buldum.

Bu hakir, zayıf kulunun günahlarını, hatâlarını bağışla! Çünkü o Sen’i, Rasûl-i Edîb’ini ve bütün Sen’i sevenleri ve sevdiklerini sevmiştir. Bu da yine Sen’in lûtf u ihsânınla, kereminle, inâyetinle zuhûr etmiştir.

Gerek vârislerime, gerek onu takip eden ve edecek olan zürriyetime de inâyet eyle! Hepsine kavî îman ver, atâlete uğrayanlardan eyleme ki bir taraftan kulluklarına devam ederken diğer taraftan Sen’in kullarına hizmet etsinler ve her an Sen’i tevhid edenlerden olsunlar!”[1]

“Her dünyaya gelen, vakti saati, sayılı nefesleri tamamlandıktan sonra ebedî hayata intikal edecektir. Ne mutlu o kimseye ki, hayatını Hak yolunda ifnâ etmiş ve yüzünün akıyla âhirete göçmüştür. Fakir de bu hususu nasîbim derecesinde bildiğim hâlde, lâyıkıyla kulluk edemedim. Pîr-i fânî olduğum hâlde kendime çeki düzen veremedim. İslâm büyüklerinin şuurlu, şerefli hayatlarını okudum; nefsimde tatbik edemedim. Hatâlarla dolu bir ömürden sonra Rabbimiz Teâlâ Hazretleri’nin mağfiretini, bağışlamasını umarım; çünkü O, Rahmân’dır, Gaffâr’dır. Vârislerimin İslâmî hukuka riâyet ederek hayatlarını değerlendireceklerini umarım.” [2]

[1] “Vasiyet Yerine”, Altınoluk, sayı: 162, Ön kapak arkası, Ağustos 1999.

[2] “Vasiyetlerinden…”, Altınoluk, sayı: 162, s. 20, Ağustos 1999.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

MUSA TOPBAŞ (K.S.) KİMDİR?

Musa Topbaş (k.s.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.