Mü’minlere Rahmet Tecellîsi

Ahirette müminlere rahmet tecellîsi nasıl olacak?

Bir sıfatı da “ayıpları gizleyip örten” mânâsında “Settâru’l-Uyûb” olan Cenâb-ı Hak, affedeceği günahkâr mü’min kullarının bir kısmını, günahları ortaya dökülüp de mahcub olmasınlar diye, gizlice hesâba çekecektir.

Nitekim Safvân bin Muhrız el-Mâzinî -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

“Ben bir defasında Abdullah bin Ömer -radıyallâhu anh-’ın elin­den tutmuş giderken birisi karşımıza çıktı ve İbn-i Ömer Hazretleri’ne:

«‒Necvâ[1] hususunu Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den nasıl işittiniz?» diye sordu.

İbn-i Ömer -radıyallâhu anh- da şöyle buyurdu:

«‒Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şöyle buyurduklarını işittim:

“–Muhakkak ki Allah Teâlâ kıyâmet günü mü’mini yaklaştırır, üzerine perdesini indirerek onu örter (ve hiç kimsenin görmediği bir vaziyette tek başına hesâba çeker):

«‒Filân günahı biliyor musun? Falan gü­nahı biliyor musun?» diye sorar.

Mü’min de (büyük bir nedâmet içerisinde):

«‒Evet; biliyorum, biliyorum ey Rabbim!» der.

Bu şekilde günahlarını ikrâr edip (günahlarının çokluğu sebebiyle) artık kesinlikle helâk olacağına kanaat getirdiği bir anda Cenâb-ı Hak:

«‒Onları dünyada gizlemiştim (ortaya çıkarmamış ve başkalarına göstermemiştim), bugün de senin için hepsini mağfiret ediyorum!» buyurur. Ve mü’mine hasenat defteri verilir.

Kâfirlere ve münâfıklara gelince; şahitler, onlar hakkında herkesin içinde:

«İşte bunlar, Rab’lerine karşı yalan söyleyenlerdir, derler. Bilin ki, Allâh’ın lâneti zâlimlerin üzerinedir!»[2] (Buhârî, Mezâlim 2, Tefsîr 11/4; Ahmed, II, 74)

ALLAH DOSTUNUN İSTEĞİ

Hesap esnâsında mü’min kulun Rabbiyle baş başa kalması, çok ayrı bir lûtuftur. Bu sebeple Hak âşıklarının hesâba bakışı farklı olmuştur. Nitekim Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri bir gün:

“‒Bütün insanlar hesaptan kaçarlar, ben ise Cenâb-ı Hak’tan beni hesâba çekmesini istiyorum.” buyurmuşlardı. Kendisine:

“‒Niçin?” diye sorulunca, şu muhteşem cevâbı verdiler:

“‒Belki Cenâb-ı Hak, hesap esnâsında bana; «‒Ey kulum!» diye hitâb eder, ben de «‒Lebbeyk/buyur yâ Rabbi!» derim! O’nun bana; «‒Ey kulum!» buyurması, benim için dünya ve içindekilerden daha sevimlidir. Sonra bana dilediğini yapsın!”[3]

Dipnotlar:

[1] Necvâ, iki kişinin gizlice konuşmasına denir. Burada murâd, Cenâb-ı Hakk’ın, mü’min kulunu, hiç kimseye duyurmadan baş başa ve gizlice hesâba çekmesidir.

[2] Hûd, 18.

[3] İbn-i Mülâkkın, Tabakātü’l-Evliyâ, Kâhire 1415, sf. 399-400; Hânî, Hadâik, s. 320.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları

HESAP GÜNÜ NASIL OLACAK?

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.