Mü'minin En Büyük Kerâmeti

Müʼminin en büyük kerâmeti; “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol…” (Hûd, 112) âyet-i kerîmesine itaat ederek, Allah rızâsı istikâmetinde bir hayat yaşamasıdır. Yani hayatının her safhasını, ilâhî emir ve nehiylere göre tanzim edebilmesidir.

Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri buyurur:

“Kendisine kerâmetler verilmiş, hattâ havada bağdaş kurup oturan birini görseniz bile, hemen ona aldanmayın! İlâhî emir ve nehiylere riâyet ediyor mu, ilâhî hudutları muhafaza ediyor mu, şer’î hükümleri hakkıyla edâ ediyor mu, ona bakınız!”[1]

Müʼminin en büyük kerâmeti; “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol…” (Hûd, 112) âyet-i kerîmesine itaat ederek, Allah rızâsı istikâmetinde bir hayat yaşamasıdır. Yani hayatının her safhasını, ilâhî emir ve nehiylere göre tanzim edebilmesidir. Zira Hakkʼın rızâsı, takvâ üzere bir kulluğa bağlıdır. Bu hususta noksanlıkları bulunmasına rağmen, kulun kendini kerâmet ehli, istikâmet sahibi veya müttakî bir müslüman olarak görmesi, ancak derin gafletinin bir ifâdesidir.

İSLAM HAYATIMIZIN HER SAHASINI TANZİM EDER

Zira İslâm, bizim sadece ibadetlerimizi değil, hayatımızın her sahasını tanzim etmektedir. Yani sırf namaz, oruç, zekât, hac ile Hakkʼa kulluğumuz kemâle ermez. Ticârî hayatta, âilevî hayatta, çocuklarımıza yaptırdığımız tahsil hayatında, komşuluk münâsebetlerimizde, topluma karşı sorumluluklarımızda da, müslüman şahsiyet ve karakterinin gerekli kıldığı vazifeleri yerine getirmeliyiz.

Meselâ, evlâdının iyi bir dünyevî istikbâli olsun diye, mânevî hassâsiyetlerin gözetilmediği, ihtilâtlı, yani karışık ortamlarda, dîninden ve ahlâkından tâvizler vermek pahasına tahsil yaptırmak, takvâ hassasiyetine sahip hiçbir anne-babanın tercihi olamaz. Zira bu nevî mâneviyatsız eğitimler, hem evlâtların, hem de sorumlulukları nisbetinde anne-babaların, gerçek istikbâlleri olan ebedî hayatlarını tehlikeye atar.

Yarın ilâhî hesap gününde insanı en çok müşkül durumda bırakacak hususlardan biri de, evlâtların anne-babalarından dâvâcı olmalarıdır. Onların âdeta;

“‒Yâ Rabbi! Annem-babam beni Kurʼân ve Sünnet terbiyesi altında yetiştirmediler. Beni uhrevî hakîkatlerden mahrum bıraktılar. İçine düştüğüm yanlışların en büyük sebebi, onların bu ihmalleridir.” diyerek şikâyet edecek olmalarıdır.

Nitekim âyet-i kerîmelerde; “İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar!” (Abese, 34-36) buyrulmaktadır. Bu ise, kıyâmet gününde insanların, âile fertlerine karşı sorumluluklarının hesabı sebebiyle duyacakları, derin endişe hâlini tasvir etmektedir.

[1] Beyhakî, Şuab, III, 304; Kuşeyrî, Risâle, s. 58.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Bâyezîd-i Bistâmî, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.