Muhabbetullah Nasıl Kazanılır?

Muhabbetullâhı temin edebilmek için, Allâh’ı kalpte tanıyabilmek, yâni O’nun güzel isimlerinin, yâni Esmâ-i Hüsnâ’nın tecellîlerine mazhar olabilmek zarûrîdir.

MUHABBET NASIL OLMALIDIR?

Peygamber Efendimiz:

“Allâh güzeldir, güzelliği sever!” (Müslim, Îmân, 147) buyurmaktadır.

Buna göre bütün güzelliklerin sâhibi olan Allâh, aynı zamanda hakîkî muhabbetin de kaynağıdır. Çünkü O, Vedûd’dur. Bu ism-i şerîf, “çok seven” mânâsına geldiği gibi “çok sevilen” mânâsına da gelir. Bu sebeple mü’minin vazîfesi, ilâhî muhabbeti gönüllere aşılayan bir rahmet kapısı olmaktır. Zîrâ mü’min, Rabbine olan sevgisini (muhabbetullâhı), Allâh’tan gayrı her şeye duyulan sevgi ve bağlılığın üstüne çıkarmadıkça “Sırât-ı Müstakîm”e lâyıkıyla ulaşamaz. Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede:

“…Mü’minlerin Allâh’a olan muhabbetleri ise her şeyden daha ileri ve daha kuvvetlidir…” (el-Bakara, 165) buyurmaktadır.

Mü’minler için bu hâlin zarûrî olduğu, diğer bir âyet-i kerîmede şöyle ifâde edilir:

“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabânız, kazandığınız mallar, kesâda uğramasından korktuğunuz ticâret, hoşlandığınız meskenler, size Allâh’tan, Rasûlü’nden ve Allâh yolunda cihâd etmekten daha sevgili ise, artık Allâh emrini getirinceye kadar bekleyin. Allâh, fâsıklar topluluğunu hidâyete erdirmez.” (et-Tevbe, 24)

Muhabbetullâhı temin edebilmek için de, Allâh’ı kalpte tanıyabilmek, yâni O’nun güzel isimlerinin, yâni Esmâ-i Hüsnâ’nın tecellîlerine mazhar olabilmek zarûrîdir.

Cenâb-ı Hakk’ı zikretmek de, muhabbetullâh istikâmetinde bir terakkîye vesîle olur. Ancak bu terakkî, zikrin keyfiyeti, yâni kalpteki hissediliş seviyesi nisbetinde gerçekleşir.

Fahr-i Kâinât Efendimiz şöyle buyurmaktadır:

“Allâh’ı sevmenin alâmeti, Allâh Teâlâ’nın zikrini sevmektir.” (Süyûtî, II, 52)

MUHABBETULLAH'A NASIL ULAŞILIR?

Allâh’a muhabbet istikâmetinde ilerleyebilmek için, kalbin ona tahammül edecek bir liyâkat ve kifâyet kazanması lâzımdır. Bu ise, beşerî muhabbet temrinleriyle elde edilebilir. Bu yüzden, kalp için bir hazırlık teşkîl etmesi sebebiyle, meşrû ölçüler dâhilindeki beşerî aşka müsâmaha nazarıyla bakılır ve o, “aşk-ı mecâzî” adıyla yâd olunur. Tıpkı bir kişinin âilesine olan muhabbeti gibi…

Bu hâl üzere devâm ederek muhabbetullâha ulaşmak, insanoğlunun yaratılış gâyesini gerçekleştirmesi, Allâh’ın rızâsına nâil olması demektir. Zîrâ İslâm’da insana sunulan ilâhî tekliflerin zirvesi ve nihâî hedefi, “vâsıl-ı ilallâh” olmaktır. Bunun da en mühim sermâyesi muhabbettir. Diğer ameller, bu muhabbetin bir tezâhürüdür.

NEFSİN ŞERRİNDEN KURTULMANIN YOLU

Mârifetullâh ve muhabbetullâha eren bir mü’min, nefsinin şerrinden ve şeytanın desîselerinden uzaklaşır ve yalnız Hakk’ın rızâsını talep ederek yaşar. Kâinât kitabının sayfaları kendisine aralanır ve bütün mahlûkât ile dost olur. Yâni Hâlık’ın nazarıyla mahlûkâta bakabilme istîdâdı kazanır. Cihandaki ilâhî hikmet ve esrar akışlarını ibretle seyre dalar. Allâh’ın farz ve mecbûrî kıldığı asgarî kulluk vazîfelerini büyük bir huşû içinde îfâ ettikten sonra, zarûrî olmadığı hâlde, sırf gönülden gelen aşk ve muhabbet sebebiyle nâfile ibâdetleri ve hayırlı amelleri de kemâl-i edeb, tâzîm ve şevk ile artırmaya çalışır. Cümle nefsânî lezzetleri ifnâ ederek gerçek lezzetin sırrını îmanda bulur.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.