Muaz Bin Cebel (r.a.) Kimdir?

Muaz Bin Cebel (r.a.) kimdir? Peygamberimizin (s.a.s.) hazinedar ve kâtiplerinden Muaz Bin Cebel'in (r.a.) hayatı.

 Muaz bin Cebel (r.a.) helal ve haram ilmini en iyi bilen, Kur'an-ı Kerim'i en iyi okuyan genç sahabilerdendir.

Resulullah'a (s.a.s.) ikinci Akabe de biat etmiş 70 Ensar'dan biri olup kendi mallarını ve canlarını korudukları gibi Sevgili Peygamberimizi (s.a.s.) de koruyacaklarına ve İslâm'ın yayılmasında yardımcı olacaklarına söz veren yiğitlerdendir.

Yesrib'e dönünce arkadaşlarıyla küçük birlikler oluşturan Muaz (r.a.) Hz. İbrahim'in (a.s.) yaptığı gibi putlarla mücadeleye başlamıştır. Onların hiçbir fayda getirmeyeceğini hiçbir zararı da önlemeyeceğini müşriklere göstermek istemiştir. Putuna karşı çok itina gösteren Yesrib ileri gelenlerinden Amr ibni Cemuh'un birkaç defa putunu çöplüklere atmış parçalamış, böylece kendine dokunan zararı önleyemeyen nasıl bir yaratıcı olur? diyerek onun İslam'a girmesine vesile olmuştur.

MUAZ BİN CEBEL'İN (R.A.) HAYATI

Hicretten on sekiz yıl önce (m. 603) Medine’de dünyaya geldi; yirmi yıl önce (m. 601) doğduğu da zikredilmiş, Hazrecî ve Cüşemî nisbeleriyle de anılmıştır. Hazrecoğulları’nın Benî Udey koluna mensup olan babasının ölümü üzerine annesi Hind bint Sehl b. Cüheyne (r.a.), Medine civarında yaşayan ve cimriliğiyle tanınan Benî Selime oğullarının reisi Ced (Cüd) b. Kays ile evlendi.

Muâz (r.a.) on sekiz yaşında iken Müslüman oldu ve İkinci Akabe Biatı’na katıldı. Kendi kabilesinden İslâmiyet’i kabul eden arkadaşlarıyla birlikte geceleri Benî Selime oğullarından henüz Müslüman olmayan bazı kimselerin putlarını kırdı veya putların âcizliğini ortaya koyacak eylemler yaptı. (İbn Hişâm, II, 95-96; ayrıca bk. AMR b. CEMÛH)

Resûl-i Ekrem (s.a.s.) hicretten sonra onunla Abdullah b. Mes‘ûd (r.a.) arasında kardeşlik bağı kurdu; o sırada Habeşistan’da bulunan Ca‘fer b. Ebû Tâlib (r.a.) ile kardeş yapıldığına dair rivayet doğru olmamalıdır. Bedir Gazvesi başta olmak üzere Huneyn ve Tâif dışındaki bütün gazvelere katıldı ve bunlarda kabilesinin bayraktarı veya temsilcisi oldu. Mekke fethinin ardından Resûlullah (s.a.s.) Huneyn Gazvesi’ne giderken onu Mekke’ye önce emîr, ardından Kur’an ve dinî bilgiler muallimi tayin ettiği için Huneyn ve Tâif gazvelerine iştirak edemedi.

Muâz b. Cebel, 17 (638) yılında Ürdün’de Kusayru Hâlid’de Amvâs tâunu diye bilinen veba salgınında iki oğlu ve iki hanımıyla birlikte vefat etti. Bu tarih 18 (639) olarak da zikredilmiştir. Bugün İrbid vilâyetine (muhâfaza) bağlı Ağvârüşşimâliye livâsında kendi adıyla anılan köyde bulunan kabri üzerine küçük bir mescid ve türbe yaptırılmıştır.

Uzun boylu ve heybetli bir kimse olan Muâz’ın (r.a.) bir ayağı sakattı. Kaynaklarda ailesi Amvâs tâununda ölünce soyunun tükendiği kaydedilir. Onun hiç çocuğu olmadığına dair rivayet asılsızdır (Nüveyrî, XIX, 355). Daha çok edebiyat kitaplarında yer alan, oğlunun ölümü üzerine Hz. Peygamber’in (s.a.s.) ona bir tâziye mektubu gönderdiğine dair rivayetin (Ebû Ca‘fer en-Nehhâs, s. 227-228) güvenilir bir kaynağı yoktur. Muâz’ın (r.a.) Rebîa adında bir kardeşinin bulunduğu, onun soyunun da tükendiği (İbn Hazm, s. 358), kızı Ümmü Abdullah ile kız kardeşi Sa‘be bint Cebel’in (r.a.) Hz. Peygamber’e (s.a.s.) biat eden hanımlardan olduğu belirtilmektedir.

MUAZ BİN CEBEL'İN (R.A) KATILDIĞI SEFERLER

Hz. Peygamber (s.a.s.), hicretin 9. yılı Rebîülâhirinde (Ağustos 630) Muâz’ı (r.a.) Ebû Mûsâ el-Eş‘arî (r.a.) ile birlikte Yemen’e elçi, zekât memuru ve kadı sıfatıyla gönderdi. Muâz’ı Yemen’e giden heyete başkan tayin ederek onun Yukarı Yemen’de, Ebû Mûsâ’nın (r.a.) da Aşağı Yemen’de görev yapmasını istedi. İslâmiyet’i kabul eden ilk Himyer meliklerinden Hâris b. Abdükülâl’e Muâz ile bir mektup gönderdi. Muâz’ın (r.a.) Yemen’de kadılık yaparken nasıl hüküm vereceğiyle ilgili olarak Resûl-i Ekrem (s.a.s.) ile aralarında geçen konuşma meşhurdur.

Resûlullah’ın (s.a.s.) sorularına cevap veren Muâz önce Allah’ın kitabına göre hükmedeceğini, aradığı delili Kur’an’da bulamazsa Resûl-i Ekrem’in (s.a.s.) sünnetini dikkate alacağını, aradığını orada da bulamazsa kendi kanaatine göre hüküm vereceğini söyleyince Hz. Peygamber (s.a.s.) memnun oldu ve Resûlullah’ın (s.a.s.) elçisine Resûlullah’ı (s.a.s.) hoşnut edecek şekilde cevaplar verdiren Allah’a hamdetti. (Ebû Dâvûd, “Aḳżıye”, 11; Tirmizî, “Aḥkâm”, 3)

Ayrıca halka kolaylık gösterip zorluk çıkarmamalarını, müjde verip nefret ettirmemelerini tembih etti. (Buhârî, “Meġāzî”, 60; Müslim, “Cihâd”, 7) Yemen heyetini uğurlarken bir süre Muâz’ın (r.a.) yanında yürüyen Resûl-i Ekrem’in (s.a.s.) ona belki bir daha görüşemeyeceklerini, Medine’ye döndüğünde sadece mescidini ve kabrini bulacağını söyleyince Muâz ağladı; Hz. Peygamber (s.a.s.) de onu teselli etti. (Müsned, V, 235)

Yemen’deki Benî Bekre kabilesinin Sekûn kolundan bir hanımla evlenen Muâz b. Cebel (r.a.), orada peygamberlik iddiasında bulunan ve kısa sürede Yemen’in birçok bölgesine hâkim olan Esved el-Ansî’nin üç ay içinde ortadan kaldırılmasında önemli rol oynadı. 11 (632) yılında görevini tamamladı ve Resûl-i Ekrem’in (s.a.s.) vefatından bir süre sonra Medine’ye döndü.

Muâz, Hz. Ebûbekir (r.a.) devrinde Suriye fetihlerine katılmak için halifeden izin talep etti. Hz. Ömer (r.a.), onun bilgisine ihtiyaç duyulacağı gerekçesiyle izin verilmemesini telkin ettiyse de halife şehid olmak isteyen kimseyi engellemeye hakkı olmadığını söyleyerek ona izin verdi.

Muâz (r.a.), önemli görevler üstlendiği Yermük ve Ecnâdeyn savaşlarıyla Dımaşk’ın fethinde bulundu. Ecnâdeyn Savaşı’nda ordunun sağ kanadına kumanda etti. Hz. Ömer (r.a.) halifelik görevini üstlendiğinde Suriye ordusunun kumandanı Ebû Ubeyde b. Cerrâh (r.a.) ile ona bir mektup yazdı. Ebû Ubeyde (r.a.) veba salgınında ölünce ordunun başına Muâz b. Cebel (r.a.) geçti. Daha sonraları bazı sahâbîlerle birlikte Suriye’ye muallim olarak gönderildi.

HZ. İBRAHİM'E (A.S.) BENZETİLİRDİ

Abdullah ibni Mes'ud (r.a.) Muaz hakkında, Muaz Allah yolunda bir cemaat gibiydi. Biz onu hep Hz. İbrahim'e (a.s.) benzetirdik. O, insanlara hayrı, iyiliği öğretir, Allah'a ve Resulüne itaat ederdi diye şahadette bulunmuştur.

Mus'ab bin Umeyr'in (r.a.) delaletiyle 18 yaşlarında iken İslâm'la şereflenen Muaz bin Cebel (r.a.) genç, zekî, cesur ve çok cömertti. Az konuşur, çok dinlerdi. Rasulullah (s.a.s.) Medine'ye hicret edince Muaz (r.a.) O'ndan hiç ayrılmadı. Kur'an'ı, İslâm'ı onun tükenmez kaynağından öğrendi.

Muâz b. Cebel (r.a.) her zaman Resûl-i Ekrem’in (s.a.s.) yanında bulunmaya gayret eder, merak ettiği konuları sorup öğrenirdi. Hz. Peygamber (s.a.s.) de onu sever, bazan Ufeyr adlı eşeğinin terkisine bindirirdi (Buhârî, “Cihâd”, 46; Ebû Dâvûd, “Vitir”, 26; İbn Sa‘d, II, 347; III, 586; VII, 389). Muâz bir gün mahallesinde yatsı namazını kıldırırken Bakara sûresini okumuş, ziraatla uğraştıkları için yorgun düşen cemaatten bazıları onu Hz. Peygamber’e şikâyet edince Resûlullah ona, “Sen fitne mi çıkarmak istiyorsun?” demiş ve namazı daha kısa sûrelerle kıldırmasını istemiştir (Buhârî, “Eẕân”, 60, “Edeb”, 74; Müslim, “Ṣalât”, 178-179; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 123, 124).

HELALİ VE HARAMI EN İYİ BİLEN SAHABİ

Fahr-i kainat (s.a.) Efendimiz onun hakkında "Ümmetimin helal ve haramı en iyi bileni Muaz bin Cebel'dir." buyurmuşlardır.

Asr-ı saâdet’te Kur’ân-ı Kerîm’in tamamını ezbere bilen birkaç kişiden biri olan Muâz (r.a.), Resûlullah’ın (s.a.s.) kendilerinden Kur’an öğrenilmesini tavsiye ettiği dört sahâbî arasında yer alıyordu. Yine o devirde fetva veren altı sahâbîden biri olan Muâz’ı (r.a.) Resûl-i Ekrem (s.a.s.) helâl ve haramı en iyi bilen kişi olarak gösterir, kendisine “Muâz ne iyi adam!” diye iltifat eder, kıyamet gününde onun âlimlerin önünde yürüyeceğini söylerdi. (Buhârî, “Feżâʾilü’l-Ḳurʾân”, 8, “Menâḳıbü’l-enṣâr”, 16; Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 119; Tirmizî, “Menâḳıb”, 32; İbn Sa‘d, II, 347, 350)

Muâz’ın Hz. Peygamber’in (s.a.s.) kâtiplerinden olduğu (M. Mustafa el-A‘zamî, s. 102-103) ve hazinedarları arasında yer aldığı (DİA, XVII, 141) zikredilmiştir. İnsanlara iyiyi ve hayırlı olanı öğretmesi ve güçlü bir imana sahip olması sebebiyle sahâbîler onu Hz. İbrâhim’e benzetirdi.

Hz. Ömer (r.a.), hilâfeti zamanında fıkhî meseleler için Muâz b. Cebel’e (r.a.) başvurulmasını tavsiye ederdi. Muâz geceleyin bir süre uyuduktan sonra kalkıp Kur’an okur ve namaz kılardı. Daha dinç ibadet edebilmek niyetiyle uyuduğunu, bu sebeple uykusundan da sevap beklediğini söylerdi. (Buhârî, “Meġāzî”, 60, “İstiṭâbe”, 2; Müslim, “İmâre”, 15)

Muâz b. Cebel (r.a.) Resûl-i Ekrem’den (s.a.s.) 157 hadis rivayet etmiştir. Bunlardan ikisi Ṣaḥîḥ-i Buḫârî ile Ṣaḥîḥ-i Müslim’de, üçü sadece Ṣaḥîḥ-i Buḫârî’de, biri sadece Ṣaḥîḥ-i Müslim’de bulunmaktadır. Rivayetleri toplu halde Ahmed b. Hanbel’in (r.a.) Müsned’inde yer almıştır. (V, 227-248) Pek çok konuda fetva vermesi ve sahâbîlerin bilmedikleri hadisleri ona sormaları Muâz’ın (r.a.) çok hadis bildiğini, fakat az rivayette bulunduğunu göstermekte, Hz. Peygamber’den (s.a.s.) yazdığı hadisleri ihtiva eden bir sahîfesi olduğu da anlaşılmaktadır. (Müsned, V, 228)

Kendisinden Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Amr b. Âs, Abdullah b. Ebû Evfâ, Abdurrahman b. Semüre, Câbir b. Abdullah, Ebû Mûsâ el-Eş‘arî, Ebû Ümâme el-Bâhilî, Enes b. Mâlik gibi sahâbîler; Yemen’e onunla birlikte giden Abdurrahman b. Ganm ile Abdurrahman İbn Ebû Leylâ, onu Yemen’de tanıyan Amr b. Meymûn, Atâ b. Yesâr, Ebû Müslim el-Havlânî, Şakīk b. Seleme, Ebü’l-Esved ed-Düelî, Esved b. Yezîd, Hâlid b. Ma‘dân, Kādî Şüreyh, Kays b. Ebû Hâzim, Mesrûk b. Ecda‘ gibi tâbiîler hadis, fıkıh ve kıraat öğrenmiştir.

Muâz’ın Allah’ı zikrederek imanı güçlendirmek gerektiğini anlatmak üzere, “Gelin, bir saat oturup mümin olalım” dediği nakledilmiş (Buhârî, “Îmân”, 1); “Oğlum! Namaza durduğunda dünyaya veda etmek üzere olduğunu ve oraya bir daha dönmeyeceğini düşün” (İbn Ebû Âsım, s. 180); “İnsanlarla az, rabbinle çok konuş; belki o zaman kalbin rabbini görür” (Abdülhamîd Sâlih Hamdân, s. 67) gibi sözlerine kaynaklarda yer verilmiştir.

Abdülhamîd Mahmûd Tahmâz Muʿâẕ b. Cebel: İmâmü’l-ʿulemâʾ ve muʿallimü’n-nâsi’l-ḫayr, Abdülhamîd Sâlih Hamdân İmâmü’l-ʿulemâʾ Muʿâẕ b. Cebel adlı eserleri kaleme almış, Mer‘î Mecdû‘ Abdullah el-Karenî de Muʿâẕ b. Cebel: Aḳżıyetühû ve merviyyâtühû adıyla bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır (1400, Câmiatü’l-İmâm Muhammed b. Suûd el-İslâmiyye el-ma‘hedü’l-âlî li’l-kazâ).

PEYGAMBERİMİZİN MUAZ BİN CEBEL'E (R.A.) NASİHATLERİ

O, güzel konuşur, hikmetli sözler söylerdi. Güzel giyinirdi. Gençliği ve yakışıklılığı ile dikkat çekerdi Rasuli Ekrem (s.a.s.) Efendimiz de onu adeta bir iman en ve İslâm tebliğcisi olarak yetiştirmek istemişti. Bir gün Muaz'ı karşısına aldı, şu nasihatlarda bulundu.

"Ey Muaz! Sana Allah'tan korkmayı, Ona sığınmayı, doğru konuşmayı, verdiğin sözde durmayı, herkese selam vermeyi, iyi işler yapmayı, yetimlere merhamet etmeyi ve tatlı sözlü olmayı tavsiye ederim.

Daima Kur'an'la yaşamayı, ahiret hesabının korkusunu içinden çıkarmamayı herkese şefkatli olmayı her yerde ve hiç bir zaman Allah'ı unutmamayı ve her günahın peşinden tevbe etmeyi tavsiye ederim.

Ey Muaz! Allah'ı görür gibi ibadet et ve kendini ölmüş gibi bil! Daha mühim bir şey söyleyeyim: "Dilini tut!"

Her bir cümlesi birer hayat kandili olan bu öğütler bizlerin de hayatına ışık tutuyor elhamdülillah.

Muaz bin Cebel (r.a.) Peygamber mektebinde yetişmiş bir muallim olarak Mekke Medine, Şam, Yemen ve Filistin'e kadar gitmiş, ora halkına Kur'an'ı, İslâm ı öğretmiştir

Yemen hükümdarı, İslam'a girdiklerini açıklamak ve halkına İslâm'ı öğretecek bir muallim istemek üzere Medine'ye elçiler göndermişti.

İlim, edeb, nezaket ve her türlü güzelliğin kaynağı Peygamber (s.a.s.) Efendimiz ashabına dönerek: "İçinizdenizden hanginiz Yemen'e gider" buyurur. Hz. Ebubekir (r.a.) "Ben giderim Ya Resulullah" diye ayağa kalkar. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) tekrar: "Hanginiz Yemen'e gider?" diye sorar. Bu sefer Hz. Ömer (r.a.) 'Ben giderim Ya Resulullah" der. Bir müddet sonra tekrar: "İçinizden Yemen'e kim gider'" buyurunca Muaz bin Cebel (r.a.) ayağa kalkar ve "Ya Resulullah ben giderim" der. Resul-i Ekrem (s.a.s.) Efendimiz "Ey Muaz bu vazife senindir" buyurur.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) Muaz'ı (r.a.) uğurlarken bir müddet beraber yürürler ve vedalaşırken:

"Muaz, Belki sen bu seneden sonra beni bir daha göremeyeceksin. Belki dönüşünde benim mescidime ve kabrime geleceksin. Sana bir dava getirilirse ne ile hükmedersin?" diye sorar. Muaz (r.a.): "Allah'ın kitabı ile" der. Ya onda cevabını açıkça bulamazsan? "Peygamberin sünneti ile." Ya onda da bulamazsan? "İctihad eder, anladığımla hükmederim." diye cevap verir.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) "Elhamdülillah! Allah Resulünün elçisi, Resulünün rızasına uygun söyledi." diyerek memnuniyetim ifade eder ve Muaz'a (r.a.) 'Allah seni musibetlerden, insanların ve cinlerin şerrinden muhafaza eylesin" diye dua ederler.

Hz. Muaz (r.a.) Yemen de uzun müddet kalır. Sevgililer sevgilisinin dar-ı bekaya irtihalleri haberini Yemen'de iken alır. Sonra Medine'ye döner.

Hz. Ebubekir (r.a.), Muaz'ı (r.a.) müşavere heyetine alır. Hz. Ömer (r.a.) devrinde de aynı vazifeye devam eder.

Suriye valisinin Kur'an'ı ve İslâm'ı öğretecek muallim istemesi üzerine Hz. Ömer (r.a.), Resulullah (s.a.s.) zamanında Kur'an'ı ezberleyen Ubade ibnu's Samit'i (r.a.) Humus'a, Ebu'd Derda'yı (r.a.) Şam 'a, Muaz bin Cebel'i (r a) de Filistin'e gönderir. Orada İslâm'ın yayılmasına gayret ederler.

Hz. Muaz (r.a) Filistin de veba hastalığına yakalanır 640 tarihinde Kudüs ile Remle arasında Amvas köyünde 35 yaşlarında vefat eder.

Cenab-ı Hak'tan onun tebliğ ruhunu bizlerde de göstermesini ve şefaatlerine nail eylemesini niyaz ederiz. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 1993 - Temmuz, Sayı: 089, Sayfa: 026

İslam ve İhsan

PEYGAMBERİMİZİN, MUAZ BİN CEBEL'E DUA TAVSİYESİ

Peygamberimizin, Muaz Bin Cebel'e Dua Tavsiyesi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Sunumum için çok faydalı oldu teşekkür ederimm

    maşallah faydalı bilgiler

    Evet çok güzel ama muaz bin cebelin hayatı çıkmıyor düzeltilirse çok ama çok sevinirim lütfen yalvarırım

    • İlginiz için teşekkür ederiz. Temenni ettiğiniz gibi Muaz Bin Cebel'in (r.a) hakkında daha geniş ve detaylı bilgi eklenmiştir.

    ytgj

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.