Modern Çağda İnsanlığın Sonu!

1700’lü yılların başından itibaren insanlık yeni bir döneme girdi. Ve o dönem, her geçen gün, dozajını artırarak devam ediyor: İhtiras çağı!..

İnsanın “sahip olduğu” ile yetinemediği, “hep daha fazlasını” ve “daha farklısını” istediği bir çağ…

İnançları ve bir Tanrı’nın varlığını inkâr eden insanlık, kulluk etmek üzere “bilimi” îcat etti. Bilimin ulaştığı neticeleri -doğruluğunu sorgulamaksızın- yüceltti, kutsadı ve “din” hâline getirdi. Dini reddederek, yeni bir din îcad etti.

İnsanları milletlere, yetmedi, kabilelere ayırdı. Her topluluğu birbirine düşürdü. “En soylu millet uğruna” insanlığın hizmetkâr olmasını esas kabul etti.

İNSANLIK KENDİ SONUNU HAZIRLIYOR

Dünyayı topyekün sömürge adası îlan etti. Hammaddeyi tek elde toplamaya çalışırken, ürettiği mallar için bütün dünyayı bir pazar kabul etti. Köleleştirerek topladı, harcamaya teşvik ederek köleleştirdi.

Havayı bozdu, suyu bozdu, toprağı bozdu. İnsanı ifsad etti; kadını, erkeği, çocuğu, âileyi bozdu.

Artık bugün tertemiz bir havamız, berrak bir suyumuz, lekelenmemiş bir karış toprağımız yok. İnsanlarımız, erkek olmaktan, kadın olmaktan utanır hâle geldi. Âileler yıkıldı, çocuklar enkaz altında kaldı. Bu kıyımın en vahşî boyutlarıyla yaşandığı Avrupa toplumlarında, “Siz çocuğunuzu doğurun, şu odaya bırakın, biz bakarız!” diyecek hâle geldikleri hâlde, insanlar çocuk sahibi olmaktan yüz çevirdiler.

Yaşlandık, yaşlanıyoruz. İnsanlık olarak kendi sonumuzu hazırlıyoruz.

Üç asırdır devam eden, artık acı faturalarının saklanamaz hâle geldiği bu yeni düzen; “iki dünya savaşıyla” milyonları yuttuğu yetmezmiş gibi, bugün yeni bir savaşın tellâllığını yapıyor. Her yerde savaş çığırtkanlığı… Her yerde terör karmaşası… Kardeşin kardeşe kırdırılmak istendiği bir düzen…

NEREYE GİDİYORUZ?

Dedik ya; insanlık bozuldu diye… Artık kadınlar, erkek olmaya çalışıyor, erkekler gibi giyiniyor, konuşuyor, çalışıyor, yaşıyor. Fıtratını inkâr ediyor. Erkekler de kadınlara benzemeye çalışıyor. Kılık kıyafetinden, hâline tavrına, oturuşuna-kalkışına… Değişenler, dönüşenler, başkalaşanlar öne çıkarılıyor, reklamı yapılıyor, özendiriliyor. Toplum cinnet geçiriyor. Fıtratlar kayıyor. Ne kadın, tam olarak erkek olabiliyor; ne de erkek kadına dönüşüyor. Ama insanlık hem erkeği, hem kadını kaybediyor. Nereye gidiyoruz? Bu yokuşun sonu hangi uçuruma toslamakla bitecek? İnsanlık topyekûn bir kıyamete, kendi elleriyle mi sürükleniyor?

“İnsanlığın öncüsü, rehberi, hayırlı yollardaki ümit ışığı olacak ümmet” nerede? Yoksa bu hastalıklı çağ; “inkâr”ı inanç yaparak, “dinsizliği” dine çevirerek, ulusları birbirine kırdırarak, müslümanları birbirine öldürterek, kadının ipini erkeğe, erkeğin ipini kadına çektirerek onları da yuttu mu?

İnsanlık Allah’tan uzaklaşarak, kendinden, fıtratından utanıp uzaklaşarak nereye vardı? Bu vardığı nokta, kurtuluşun başladığı yer mi, yoksa umudun tükenip helâkin başladığı yer mi? Biz, Allah’tan uzaklaşınca mı daha mutlu olduk, ona yaklaşınca mı? Biz fıtratımızı köreltip vicdanımızı susturduğumuzda mı huzurluyuz, yoksa ruhumuzla barış yaptığımızda mı?

Kafaların, gönüllerin bulandığı bu çağda, ya Râbbi, bizi bize bırakma! “Biz kendimize zulmettik. Şayet Sen bizi bağışlamazsan, bize rahmet etmezsen, şüphesiz helâk olanlardan oluruz.” (Bkz: el-A’râf, 23)

Kaynak: Melike Şahin, Şebnem Dergisi, 134. Sayı, Nisan 2016

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Amin Allah razi olsun.

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.