Mısır’ı Neler Bekliyor?

Mısır tarihinin ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin cunta mahkemeleri tarafından idama mahkûm edilmesi geçen ayın en önemli gelişmesi olarak kayda geçti.

Muhammed Mursi ile birlikte Müslüman Kardeşler Teşkilatı Rehberlik Konseyi Başkanı Muhammed Bedii ve Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı Yusuf el-Kardavi'nin de aralarında bulunduğu 106 kişinin dosyası,  haklarındaki idam kararıyla ilgili görüş alınması için Mısır müftülüğe gönderildi.

MISIR’DAKİ İDAM KARARLARI

Halkın iradesiyle ve yüzde 52 oy ile seçilmiş olan Mursi'ye verilen idam cezasına, Türkiye ve birkaç uluslararası sivil toplum kuruluşu dışında önemli bir tepki gelmedi. Türkiye gibi bazı ülkeler kararı kınarken,  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kararı, “Mısır’ın eski Mısır’a” dönüşü olarak yorumladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı “duyulan endişeyi” dile getirdi. AB Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ise, “kararın gözden geçirilmesini ümit ettiğini” ifade etti. Arap ülkeleri çok sessizdi bu siyasi karar karşısında. Körfez ülkelerinden çıkan kısık sesler ve eleştiriler daha ziyade entelektüel çevrelerden yükseldi.

Hukuki olmaktan fersah fersah uzakta, tamamen siyasi bu idam kararlarına yönelik tepkisizlik ya da son derece cılız, göstermelik tepkiler açıkçası çok da şaşırtıcı değildi. Çünkü  cunta lideri Abdülfettah Sisi hem darbeyi hem de Müslüman Kardeşleri şeytanlaştırma operasyonunu sessiz kalmakla suçlanan  bu çevrelerin katkısıyla gerçekleştirmişti.

Kendi koltuklarını koruyabilmek adına son kale olarak gördükleri Mısır’da devrimin başarıya ulaşmaması için Cunta yönetiminin arkasındaki Körfez monarşileri Sisi’ye açık çek verdiler.

KÖRFEZ MEDYASININ MURSİ'Yİ DEVİRME İTTİFAKI

Cunta yönetimi, Körfez medyasının inanılmaz katkılarıyla bir taraftan darbe karşıtı Türkiye aleyhinde algı operasyonu yürütürken diğer taraftan da Müslüman Kardeşleri terör örgütü göstermek için müthiş bir kampanya yürüttü. Bununla öyle bir algı oluşturmaya çalıştı ki sanki darbeyi yapan Sisi değil de Mursi’ydi...  Sanki protesto gösterilerinde binlerce sivilin katledilmesi, insanların keskin nişancılar tarafından, kameralar önünde kuş avlar gibi avlanmasının emrini veren Sisi değil de Mursi’ydi…  Sanki Mısır hapishanelerini tıka basa dolduran, darbeye karşı sesini yükselten her kesime dünyayı dar eden Sisi değil de Mursi’ydi…

Bu algı operasyonu, onu satın almaya dünden razı Batı dünyasında da çok ciddi mâkes buldu.  Baştan beri darbenin ebeliğini yapan Batı dünyası cuntanın bütün hukuksuzlukları karşısında hep üç maymunu oynamıştı çünkü. Tıpkı 1992’de Cezayir’de İslami Selamet Cephesi’nin iktidara gelmesinin engellenmesi sürecinde yaptıkları gibi Sisi’nin bütün cürümlerini görmezden geldiler. Halkın oylarıyla seçilen FİS’in Cezayir’de söz sahibi olmasını darbecilere verdiği destek ile engelleyen Batı, sırf “İslamcılar” iktidara gelmesin diye binlerce, onbinlerce Cezayirlinin darbeciler tarafından katledilmesi karşısında da üç maymunu oynamıştılar.

BUNDAN SONRAKİ SÜREÇTE MISIR’I NELER BEKLİYOR?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifade ettiği gibi Mısır, eski Mısır’a yani Hüsnü Mübarek döneminin antidemokratik günlerine geri dönmüş durumda. Hüsnü Mübarek diktatörlüğünü deviren halk devrimi Körfez-Batı desteği ile akamete uğratılmış vaziyette. Darbeyle Mısır’ın özgürleşmesinin önüne geçilmiştir. Tıpkı Türkiye'de 27 Mayıs cuntasının halkın meşru temsilcilerini ezdiği gibi bugün de Mısır halkının meşru temsilcisi ezilmek istenmektedir.

Ne yazık ki vakıa bu...

İNFAZLAR GERÇEKLEŞTİRİLEBİLİR Mİ?

Sisi gerçekten de bu düzmece mahkeme kararlarının infazına onay verebilir mi? Bölgeyi yakından takip eden uzmanların değerlendirmelerine bakılacak olursa idamların infazına onay verilmesi tamamen ihtimal dışı değil. Ancak bunun Mısır için bedelinin çok ağır olacağının altı çiziliyor. Gerçekten de böyle bir ihtimalin Mısır’ı çok daha karanlık günlere sürükleyeceğini kestirmek güç değil. Sisi’nin kendisini yönlendiren odaklardan gelen telkinlere göre hareket edeceğini söylemek mümkün…

Her şeye rağmen Mısır’ın geleceğinden ümitsiz değiliz. Mısır halkı bir gün mutlaka özgürlüğüne kavuşacaktır. Darbecilerin cinayet, baskı ve kanla sabitleştirmeye çalıştıkları yönetimleri Mısır’da asla ilelebet payidar olamayacaktır. Hak karşısında bâtılın zâil olması kaçınılmaz çünkü. Mazlumların ahı yerde kalmayacak inşallah…

Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, Haziran 2015, 352. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.