Misafiri Memnun Bırak

“Savm” kökünden gelen “oruç” fiili; kişinin kendini tutması, frenlemesi ve alıkoyması mânâlarına gelir. Bir diğer anlamıyla oruç; elimize, ayağımıza, dilimize, gözümüze, kulağımıza, kalbimize ve bedenimizin her âzâsına sınır koymak, onları çerçeve içine almak, muhafaza etmektir.

Oruç; nefsin sınırsız arzularına karşı bilenmek; irâdeyi güçlendirmek için özel eğitim almaktır.

Oruç; içte ve dışta bütün insan ve şeytan vesveselerini zincire vurmak, fısıldadıkları hâlde onları duymamak, yaklaştıkları hâlde onlardan uzaklaşmak, bize varan bütün kapıları onlara kapatmak demektir.

Oruç; hazları gemlemek, nefsin esiri olmamak ve her istediğimize kolaylıkla ulaşabildiğimiz şu dönemde, budanmak, terbiye olmaktır.

Mâhiyetine dikkat edilerek tutulan oruç, hem dünyada hem de âhirette kişiyi “ateşten koruyan bir kalkan” hükmündedir.

RAMAZAN'IN NE OLDUĞUNU BİLSELERDİ..

Ramazan ayı, on bir ayın sultanı olarak yılda bir defa büyük mükâfatlarla gelir ve misafirliğini tamamlayıp gider. Başta midelere ve sâir âzâlara tutturulan oruç ibadeti olmak üzere sahuru, iftarı, terâvih namazı, Kadir gecesi, fıtır sadakası, paylaşması, arefesi ve bayramı ile yediden yetmişe herkesi sevindiren kutlu bir misafirdir. Misafirliğin ömrü sayılıdır. Ramazan ayı da “başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş” olarak gelir ve kısa bir zaman sonra aramızdan ayrılır. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Ramazan ayı hakkında şöyle buyurmaktadır:

“Şayet kullar Ramazan’ın ne olduğunu bilmiş olsalardı, senenin tamamının Ramazan olmasını temenni ederlerdi.” (İbn-i Hüzeyme, Sahih, III, 190)

Nitekim bu ayın en önemli ibadeti olan orucun mükâfâtını, Allah Teâlâ, kudsî bir hadîs-i şerîfte şöyle haber vermektedir:

“İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç ise, Benim içindir. Oruçlu kişi yemesini, içmesini, cinsî arzusunu Benim için terk eder. Her iyiliğin karşılığı on misli sevap olduğu hâlde oruçlunun mükâfâtı Bana aittir.” (Buhârî, Savm, 3)

Ashâb-ı kirâmın rivâyetine göre, bir gün Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- mescidde hutbe vermek üzere minbere çıkarken her basamakta durup yüksek ses ile:

“-Âmin!” demişti.

Üç kez böyle yaptıktan sonra, minbere çıkıp hutbesini vermiş, ardından aşağı inmişti. Ashâb-ı kirâm, hemen yanına koşarak ilk defa görmüş oldukları bu davranışın hikmetini sordular. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“Bugün Cibrîl bana eşlik etti. Birinci basamakta geldi ve:

«-Ana-babası ya da onlardan biri yanında ihtiyarlayıp da fırsatı değerlendiremeyen- mağfiret olunmayan- adama yazıklar olsun, Allah o adamın burnunu yere sürtsün!» dedi.

Ben de bu söze; «Âmîn!» dedim. İkinci basamakta geldi ve:

«-Bir yerde Senin adın anıldığı hâlde Sana (saygı göstermeyen) salât ve selâm (ile Sana bağlılığını dile) getirmeyen adamın Allah burnunu yere sürtsün.» dedi.

Ben de yine «Âmîn!» dedim. Üçüncü basamakta da geldi ve:

«-Ramazan ayına varmış, ama bu ayı hakkıyla idrâk edememiş, mağfiret ve tevbe imkânını kullanamamış adamın Allah burnunu yere sürtsün.» dedi.

Ben de; «Âmîn!» dedim.” (Tirmizî, Deavât, 100/3545; Hâkim, Müstedrek, IV, 170)

Kaynak: Seher Küçük, Şebnem Dergisi, Sayı: 136

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.