Mina'da Yapılan İbadetler

Hac

Mina neresidir, orada neler yapılır? Mina'da yapılan ibadetler.

Mina”, Müzdelife ile Mekke arasında Harem sınırları içinde bir bölgenin adıdır.

Kurban bayramı günleri (Zilhicce 10, 11, 12 ve 13) Mina'da şeytan taşlama, kurban kesme ve tıraş olmak üzere 3 görev îfa edilir.

1. REMY-İ CİMAR

Sözlükte küçük taşlar atmak anlamına gelen “remy-i cimar”, bir hac terimi olarak “cemerat” diye adlandırılan belli yerlere belli zamanda ve belli sayıda taş atmak demektir.

Yüce Allah, İbrahim Peygambere, oğlu İsmail'i kurban etmesini emrettiğinde şeytan bu emri yerine getirmelerine engel olmaya çalışmıştı. Bunun üzerine Hz. İbrahim, eşi Hacer ve oğlu İsmail, şeytanın bu tuzağını fark edip onu taşlamışlardı. İşte “remy-i cimar”, bu olayı sembolize etmekte­dir. Burada şeytana karşı direniş ve protesto söz konusudur.[1]

Şeytan taşlama vazifesi, Mina'da Kurban bayramı gün­lerinde îfa edilir. Şeytan taşlama ittifakla haccın aslî vacip­lerinden biridir.”[2] Bu görevin terk edilmesi dem gerektirir.

Şeytan taşlama günlerinde Mina'da gecelemek sünnettir.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre kurban bayra­mının 1. gününü 2. gününe, 2. gününü 3. gününe ve 3. gününü 4. gününe bağlayan gecelerin yarıdan çoğunu Mina'da geçir­mek vaciptir. Mazeretsiz olarak bu görevin terki dem gerektirir.[3]

Mina'da şeytanın taşlandığı “Cemerat” diye anılan üç yer vardır.

1. “Cemre-i Suğrâ ” (Küçük Cemre): Mescid-i Hayf tarafındadır. Bu cemreye halk arasında “Küçük Şeytan” denir.

2. “Cemre-i Vustâ ” (Orta Cemre): Mekke cihetinde Kü­çük Cemreden sonra 150 m. mesafede yer alır. Bu cemreye halk arasında “Orta Şeytan” denir.

3. “Cemre-i Aka'be” (Büyük Cemre): Mina'nın Mekke istikametindeki sınırında yer alır. Bu cemreye halk arasında “Büyük Şeytan” denir.

a) Remy-i Cimar'ın Vakti, Hükmü ve Uygulanması

Cemrelere taş atmanın zamanı, kurban bayramı gün­leridir. Bu günlerin ilkine “Yevm-i Nahr” (Kurban Kesme Günü), kalan üç güne ise “Eyyam-ı Te şrik ” (Teşrik Günle­ri) denir. İlgisi nedeniyle bu günler, “Eyyam-ı Mina ” (Mina Günleri) olarak da anılır.

aa) Bayramın Birinci Günü

Bayramın birinci günü, büyük şeytan denilen Aka'be Cemresi'ne yedi taş atılır. Bu taşların atılma zamanı; Hanefi ve Malikî mezheplerine göre fecr-i sadıktan itibaren baş­lar, ikinci gün, fecr-i sadığa kadar devam eder. Bu zaman diliminde taşlar atılmazsa dem gerekir.

Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'e göre, vaktinde atı­lamayan taşlar, bayram sonuna kadar kaza şeklinde atılabi­lir ve bundan dolayı ceza da gerekmez.[4]

Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre, Akabe Cemresi'ne taş atma Arefe gününü birinci gününe bağlayan gece yarısından itibaren başlar, bayramın 4. günü güneşin batmasına kadar de­vam eder. Bu günde atılması gereken taşlar bayramın dördüncü günü güneş batımına kadar atılsa caiz olur, her hangi bir ceza da gerekmez.[5]

Bayramın birinci günü Mina'ya gelindiğinde yukarıda zikredilen süre içerisinde Aka'be cemresine gidilir. Uygun bir yerden “Bismillahi Allahü Ekber. Rağmen lişşeydani ve hızbihi” “Allah’ın adıyla... Allah en büyüktür, şeytan ve taifesini kastederek taş atıyorum”[6] duası okunarak taşlar atılır.[7]

Nohut büyüklüğündeki taşlar, sağ elin baş parmağıyla işaret parmağının uçları arasında tutulur, kol fazla kaldırıl­madan atılır.

Taşlar atıldıktan sonra beklenmeksizin oradan uzakla­şılır. Dua etmek için beklenmez, dua yürürken yapılır.

Cemre-yi Aka'be'ye ilk taşın atılmasıyla telbiyeye son verilir.

Temettu veya kıran haccı yapan kimse, bayramın bi­rinci günü Aka'be Cemresi'ne taş attıktan sonra kurbanını keser veya vekâleten kestirir. Günümüzde kurbanlar, daha önce parası yatırılmak suretiyle İslam Bankası aracılığı ile kestirilmektedir. Tıraş olup ihramdan çıkar. Böylece birinci “tehallül” gerçekleşir. Bundan sonra “cinsel ilişki” dışındaki bütün ihram yasakları sona erer.

Bundan sonra Mescid-i Haram'a gidip ziyaret tavafını yapar. Daha önce yapmamışsa hac sa'yini yapar. Tavaf ve Sa'y yaptıktan sonra “ikinci tehallül” de gerçekleşmiş ve ihramla ilgili bütün yasaklar kalkmış olur.

Tavaf ve Sa'yini yapan kimse, Mina'ya döner, bayra­mın 1, 2 ve 3. günlerinde (eyyam-i teşrik) Mina'da gece­ler. Eyyam-i Teşrik gecelerini Mina'da geçirmek sünnettir. Bu sünnet terk edilirse her hangi bir ceza gerekmez. Gü­nümüzde mevcut şartlar sebebiyle Eyyam-i Teşrik geceleri Mina'da geçirilmemektedir.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre Eyyam-i Teşrik gecelerini Mina'da geçirmek vaciptir.[8]

Bayramın birinci günü Akabe Cemresi'ne atılacak yedi taşın Müzdelife'de toplanması müstehaptır. Diğer günlerde cemrelere atılacak taşlar, Müzdelife, Arafat, Mina, Mekke veya her hangi bir yerden toplanabilir.

Cemrelere atılacak taşların cemrelerin yanından veya temiz olmayan yerlerden toplanması, büyük taşların kırıla­rak küçük parçalara bölünmesi mekruhtur.

bb) Bayramın İkinci ve Üçüncü Günleri

Bayramın ikinci ve üçüncü günleri cemrelere taş atma zamanı, zevalden sonra başlar, fecr-i sadığa kadar devam eder. Peygamberimiz (s.a.s.) ikinci ve üçüncü günde cemre­lere taşı öğleden sonra atmıştır.[9]

Öğle vaktinden önce ve fecr-i sadıktan sonra atılan taş­lar geçerli olmaz. Öğleden sonra atılması gereken bu taşlar atılmaz ve kurban bayramının 4. günü güneş batıncaya ka­dar kaza da edilmezse dem gerekir.[10]

Bayramın ikinci ve üçüncü günü sırasıyla küçük, orta ve büyük şeytana yedişer taş atılır. Bu sıraya uymak sün­nettir. Sıraya uyulmaması durumunda her hangi bir ceza gerekmez.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre sıraya uyulma­sı ise vaciptir. Bu mezheplere göre sıraya uyulmadığı takdirde dem gerekir.

cc) Bayramın Dördüncü Günü

Bayramın dördüncü günü Mina'da kalmayacak olan kimseler bugünün taşlarını atmakla yükümlü değillerdir.

“Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönerse, ona günah yoktur. Kim geri kalırsa, ona da günah yoktur. Bu, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar içindir” [11] anlamındaki ayet buna işaret etmektedir..

Bayramın dördüncü günü Mina'da kalmayacak olan kimsenin, üçüncü günün taşlarını attıktan sonra fecr-i sa­dıktan önce Mina'dan ayrılması gerekir. Belirlenen zamanda ayrılmazsa dördüncü günün taşlarını da atması gerekir.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre bayramın dör­düncü günü Mina'da kalmayacak olan kimsenin üçüncü günü güneşin batmasından önce Mina'dan ayrılması gerekir.

Bayramın üçüncü günü Mina'dan ayrılmaya “Nefr-i Ev­vel” denir.

Dördüncü günün taşlarını atma zamanı, zevalden son­ra başlar güneşin batmasıyla sona erer.

Bu günün taşları da önce küçük, sonra orta ve daha sonra da büyük şeytana olmak üzere yedişer taş atılır.

dd) Cemrelere Atılan Taşların Sayısı

Şeytan taşlamada; Birinci gün, Aka'be Cemre'sine 7, İkinci gün, küçük, orta ve büyük cemrelere yedişerden 21, Üçüncü gün, küçük, orta ve büyük cemrelere yedişerden 21, Dördüncü gün, küçük, orta ve büyük cemrelere yedişerden 21 olmak üzere toplam 70 taş atılır.

Bayramın üçüncü gününde Mina'dan ayrılan kimse, dördüncü günü taş atmayacağı için ilk üç günde toplam 49 taş atmış olur.

Dördüncü günü atılacak taşlar toplanmış ise bu taşlar uygun bir yere bırakılır.

Ebû Hanîfe'ye göre bayramın dördüncü günü Mina'da kalanlar için, bu günün taşlarının zeval vaktinden önce cemrelere atılması caiz, Ebû Yusuf ve Muhammed'e göre caiz değildir.[12]

ee) Atılmayan Taşların Kazası

Taşlar, her gün için belirlenen zamanda atılmazsa erte­si günü veya en geç dördüncü gün güneş batımından önce atılmalıdır, aksi takdirde dem gerekir.

Sadece Ebû Hanîfe'ye göre her gün atılması gereken taşlar zamanında atılmazsa daha sonra kaza edilmez. Zama­nında atılmadığı için dem gerekir.[13]

b) Şeytan Taşlamanın Geçerli Olmasının Şartları

1. Atılan taşları, dikili sütunlara isabet ettirmek veya yakınlarına düşürmek.

Uzağa düşen taş geçerli olmaz.

2. Taşları, cemrelere el ile fırlatarak atmak.

Taşın atılması gereken yere el ile konması halinde atış geçerli olmaz.

3. Taşın, atılması gereken yere atanın fiili sonucun­da ulaşmış olması.

4. Taşların her birini ayrı ayrı atmak.

Taşların hep birden atılması halinde tek taş atılmış sayılır.

5. Meşru mazereti bulunmayan kimselerin, taşları bizzat kendilerinin atması.

Bu kimselerin taşlarını başkalarına attırmaları geçerli olmaz.

Hastalık, yaşlılık, kötürüm olmak, çok zayıf olup izdi­hamdan zarar görecek halde bulunmak ve benzeri durum­lar meşru mazerettir. Bu tür mazereti olan kimseler taşlarını vekaleten başkalarına attırabilirler. Vekâletin câiz olabilmesi için, kişinin mutlaka bizzat taş atmaktan âciz olması gerekir.Vekil olanlar, önce kendi taşlarını, daha sonra vekili ol­duğu kimselerin taşlarını atarlar. [14]

6. Atılan şeyin, taş veya taş hükmünde olması.

Kurumuş çamur, tuğla, kiremit ve mermer parçası taş hükmündedir. Demir, tahta, plastik ve benzeri taş ve toprak cinsinden olmayan şeylerin atılmazı caiz değildir.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre atılan şey mut­laka taş olmalıdır.

7. Taşların, belirlenen vakitler içinde atılması.

8. Atılması gereken taşların tamamını veya en az dördünü atmak

Cemreye taş atma görevinin yerine getirilmiş olabilmesi için en az dört taş atılması gerekir. Dört taştan sonra eksik bırakılan her taş için bir fitre miktarı sadaka verilir.[15]

c) Şeytan Taşlamanın Sünnetleri

1. Tertibe uymak.

Önce küçük, sonra orta, daha sonra büyük cemreye taş atılır.

Tertibe uymak Şâfiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre ise vaciptir. Bu mezheplere göre tertibe uymayanların taşlarını yeniden atmaları gerekir. Atmadıkları takdirde dem gerekir.

2. Aka'be cemresine atılacak taşları Müzdelife'de toplamak.

Diğer cemrelere atılacak taşlar, cemarat dışında her hangi bir yerden toplanabilir.

3. Mina'ya varır varmaz ilk iş olarak cemreyi taşlamak.

4. Aka'be cemresine ilk taşı atmakla birlikte telbiyeye son vermek

5. Taşları atarken “Bismillahi Allahü Ekber. Rağmen lişşeydani ve hızbihi" duasını okumak

6. Yedi taşı peş peşe atmak

7. Küçük ve orta cemreleri taşladıktan sonra uygun bir yerde kıbleye yönelerek dua etmek.

Büyük cemreyi taşladıktan sonra, beklenilmez, dua yü­rürken yapılır.

8. Atılan taşların nohut tanesi büyüklüğünde olması.[16]

9. Atılacak taşların temiz olması.

10. Taşları sağ elin işaret ve baş parmaklarının ucuyla tutup atmak.[17]

11. Taşlama yaparken sağ eli, başın hizasını geçmeye­cek kadar kaldırmak.

12. Bayramın birinci günü Aka'be cemresine kuşluk vaktinde atmak;

Diğer günlerde cemreleri zeval vaktinden sonra taşla­mak gerekir. Öncesinde yapılan taşlama geçerli olmaz.[18]

d) Şeytan Taşlamanın Mekruhları

1. Cemrelere nohut tanesinden büyük taş, terlik, şem­siye ve benzeri şeyler atmak.

2. Cemre mahallinden taş alıp atmak.

3. Belirlenenden fazla sayıda taş atmak.

4. Taşları cemrelere atmaksızın bırakmak.

5. Temiz olmayan taşları atmak.

6. Büyük taş parçalarını kırarak atmak.

7. Cemerat arasında tertibe uymamak.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre tertibe uymak vaciptir. Bu şarta uyulmadığı takdirde yeniden atılması gerekir. Atılmazsa dem gerekir.[19]

2. HEDY

Hac ve umre ile ilgili olarak kesilen kurbanlara “hedy” denir. Yüce Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak maksadıy­la harem bölgesine veya Kâ'be'ye hediye edildikleri için bu kurbanlara “hedy” adı verilmiştir.

Kurban bayramı günlerinde kesilen, hac ve umre ile il­gili olmayan kurbanlara ise “udhiyye” denir.

Udhiyye” olarak kesilecek hayvanda aranan şart­lar, “hedy” olarak kesilecek hayvanda da aranır. Buna göre hedy; deve, sığır ve davar cinsinden olur. Koyun ve keçi bir kişi için, deve ve sığır ise yedi kişi için kurban edilebilir.

Koyun kesmek, sığır veya devenin yedide birine ortak olmaktan daha fazîletlidir.

Hac ve umre ile ilgili olarak kesilen koyun ve keçiye “dem”, sığır ve deveye “bedene” denir.

Deve veya sığıra ortak olanların hepsinin maksadı Al­lah rızası için kurban etmek olmalıdır. Ortak amaçları kur­ban etmek olduğu takdirde kiminin ceza kurbanı, kiminin

şükür kurbanı, kiminin akîka kurbanı, kiminin adak kur­banı olarak kesmiş olmasının ortaklığa bir zararı olmaz.

Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre, ortakların hepsinin kurban niyetiyle bu hayvanlara ortak olması şart değildir. Or­takların bir kısmı ibadet niyetiyle bir kısmı et niyetiyle ortak olabilir.[20]

a) Hedy Kurbanı İle Yükümlü Olanlar

Temettu ve kıran haccı yapanlar ile ihram yasaklarına veya hacla ilgili bazı kurallara aykırı davrananlar “hedy” kurbanı kesmekle yükümlüdürler. İfrad haccı ve umre ya­panlar, bir ihram yasağını yahut hac veya umrenin vaciple­rinden birini terk etmedikleri takdirde “hedy” kurbanı kes­mekle yükümlü değildirler. Ancak isterlerse Allah rızası için nafile hedy kesebilirler.

b) Hedyin Çeşitleri

Hedy, vacip ve nafile olmak üzere iki kısımdır.

aa) Vacip Olan Hedy

Vacip olan hedy kurbanı beş çeşittir.

1. Temettu ve Kıran Hedyi

Temettu ve kıran haccı yapan kimselerin kesmekle yü­kümlü olduğu kurbandır.

 “Kim umre yapıp (ihramdan çıkarak) hacca kadar (ihramlıya yasak olan şeylerden) yararlanırsa, kolayına gelen kurbanı kesmesi gerekir”[21] anlamındaki ayette kastedilen “hedy”, temettu haccı yapan kimselerin kesmekle yükümlü olduğu kurbandır.

Sahabeden Abdullah b. Mesud ile Abdullah b. Ömer; kıran haccını temettu haccına kıyaslayarak, kıran haccı ya­panların da temettu yapanlar gibi kurban kesmelerinin va­cip olduğunu söylemişler ve görüşlerinin gerekçesini şöyle açıklamışlardır: Temettu yaparak bir yolculukla iki ibadeti bir arada ifa eden kişinin kurban kesmesi gerektiğine göre, kıran haccı yaparak aynı ihramla iki ibadeti bir arada ifa eden kişinin de aynı şekilde kurban kesmesi gerekir.[22]

Bu kurban “şükür kurban”dır. Çünkü kıran ve temettu haccı yapan kimse, bir hac mevsiminde hem umre hem hac yapma imkanı elde etmiştir. Kurban, buna şükür olarak ke­silmektedir.

Şâfiî mezhebine göre ise temmettu ve kıran haccı yapan kimselerin kestikleri kurban, ceza yani “telâfî kurbanı”dır. Çünkü temettu haccında âfâkîler hac için ihrama mîkatta de­ğil Harem bölgesinde girmektedirler. Kıran haccı yapan kimse ise umre ve haccı tek ihramla yapmaktadır. Her iki durumda da bir eksiklik söz konusudur. Kurban, bu eksikliği telafi için kesilmektedir.[23]

2. Ceza Hedyi

Cezâ hedyi”; hac ve umrenin vâciplerinden birinin terki veya bazı ihram yasaklarına uyulmasası sebebiyle ke­silmesi vacip olan kurbana denir.

3. İhsâr Hedyi

Hac veya umre yapmak üzere ihrama girdikten sonra bazı sebeplerle Arafat vakfesi, ziyaret tavafı veya umre tavafı yapma imkânı elde edemeyen kimsenin kesmesi vacip olan kurbandır.

4. Fevât Hedyi

Hac ihramına giren kimsenin, Arafat vakfesini yapama­dığı için haccı kaçırması sebebiyle kesmesi vacip olan kur­bandır. Bu hac kaza edilirken dem gerekmez.[24]

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre hac yapmak üzere ihrama giren kimse, Arafat vakfesini yapamazsa, umre yaparak ihramdan çıkar. Bu hac; ister farz, ister vacip, ister nafile olsun, ertesi sene kaza edilir. Kaza edilirken bir de fevat kurbanı kesilir.

5. Adak Hedyi

Harem bölgesinde kesilmek üzere adanan kurbandır.

bb) Nafile Hedy

Hac veya umre maksadıyla Mekke'ye giden kimsenin, yükümlü olmadığı halde Allah rızası için kestiği kurbandır.

Peygamberimiz (s.a.s.) veda haccında nafile olarak yüz deve kurban etmiştir. Hz. Ali, “Peygamber (s.a.s.) yüz deve kurban etti. Etlerini dağıtma­mı emretti, ben de dağıttım” demiştir. [25]

1. Hedyin Kesim Yeri

Vacip veya nafile bütün hedy kurbanlarının Harem bölgesinde kesilmesi vaciptir. Harem dışında kesilen hedy kurbanları geçerli olmaz. Bu kurbanların Minâ'da kesilmesi daha fazîletlidir. “Mina'nın her yerinde kurban kesilebilir.”[26]

Muhsar kimse de kurbanını Harem bölgesinde kestirir.

Şafiî mezhebine göre ise ihsar hedyi, mahsur kalınan yerde de kesilebilir.[27]

2. Hedyin Kesim Zamanı

1. Adak hedy ile nafile hedyin kesim zamanı, Kur­ban bayramının birinci günü güneşin doğmasından sonra bayram namazının akabinde başlar ve bayramın dördüncü günü güneşin batışına kadar devam eder. Bu süre içinde gece ve gündüz kesilebilir.[28]

Zamanında kesilmeyen adak hedyinin kaza edilmesi vaciptir.

Zamanında kesilmeyen nafile hedy kaza edilmez.

2. Ceza hadyinin kesim zamanı; ihlalin gerçekleşme­siyle başlar.

3. Fevât Hedyi, haccın kaza edildiği zamanda kesilir.

4. Temettu ve Kıran Hedyinin zamanı; Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e ile Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre temettu ve kıran hedyinin kesim za­manı, kurban bayramının ilk günü fecr-i sadıktan itibaren başlar. Bu kurbanın bayramın üçüncü günü güneş batıncaya kadar kesilmesi sünnettir. Bu süre içerisinde kesilmez daha sonraya ertelenmesi mekruh ise de ceza gerekmez.

Ebû Hanîfe'ye göre ise bu hedyin kesim zamanı, kur­ban bayramının ilk günü fecr-i sadıktan itibaren başlar. Bu kurbanın kayramın üçüncü günü güneş batıncaya kadar ke­silmesi vâciptir. Bu süre içerisinde kesilmemesi durumun­da biri kazâ, biri de ceza olarak iki kurban kesmek gerekir.

Şafiî mezhebine göre temettu ve kıran hedyinin kesim za­manı, hac ihramına girme vaktiyle başlar. Ancak temettu haccı yapan kimse umreyi tamamladıktan sonra hac için ihrama gir­meden önce bu hedyi kesebilir. Bu hedyin kesiminin son vakti yoktur. Ancak Kurban bayramında kesilmesi daha fazîletlidir. [29]

e) Hedy Kurbanlarının Etleri

Temettu ve kırân hedyleri ile nâfile olarak kesilen hedylerin etlerinden kesen dahil zengin ve fakir herkes yiyebilir.

Ceza hedyi ile adak fevât ve ihsâr hedylerinin etlerin­den, kurbanları kesenler ile bakmakla yükümlü oldukları kimseler ve zenginler yiyemezler.

Şafiî mezhebine göre temettu ve kıran haccı yapanların kes­tikleri hedyler, “şükür hedy”i olmayıp “ceza hedy”i olduğundan bu kurbanların etlerinden kurbanları kesenler ile bakmakla yü­kümlü oldukları kimseler ve zenginler yiyemezler.

Bu etlerin; sadece Harem bölgesi fakirlerine verilmesi şart değildir, Harem dışındaki yoksullara da gönderilebilir.

f) Kurban Yerine Oruç

Temettu veya kıran hedyi kesmesi vacip olan ancak kurbanlık hayvan bulamayan veya bulup da satın alacak im­kanı olmayan kimselerin, üç gün hac esnasında, yedi gün de hacdan sonra olmak üzere toplam 10 gün oruç tutmaları gerekir. Konuyla ilgili ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır:

“Kim umre yapıp (ihramdan çıkarak) hacca kadar (ihramlıya yasak olan şeylerden) yararlanırsa, kolayına gelen kurbanı kesmesi gerekir. (Kurban alma imkanı) bulama­yan kimse üçü hacda, yedisi de döndüğünüzde (memle­ketinizde) tam on gün oruç tutar. Bu (durum), ailesi Mescid-i Haram civarında olmayanlar içindir.”[30]

İlk üç günlük orucun, hac ayları içinde, ihrama girdik­ten sonra ve kurban bayramından önce tutulması gerekir.

Bu üç günlük orucun peş peşe tutulması daha faziletli ise de şart değildir.

Yaşlılar ile tedavisi imkansız hastalığı olanların, oruç yerine fidye vermeleri caiz olmaz.[31] Bu durumdaki kimse­ler, kurban kesmeden ve oruç tutmadan ihramdan çıkabi­lirler. Ancak -yapılan hac çeşidine görebiri “kıran” veya “temettu”, diğeri de kurban kesmeden ihramdan çıkmaları sebebiyle zimmetinde iki kurban borcu kalır. Daha sonra imkan bulduklarında bu kurbanları kestirirler.

Hacdan sonra tutulması gereken yedi günlük orucun Mekke'den ayrılmadan tutulması mümkün ise de döndük­ten sonra memlekette tutulması daha fazîletlidir. Hacdan sonra tutulması gereken yedi günlük orucun peş peşe tutul­ması efdal olmakla birlikte şart değildir.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre hacda tutulması gereken üç günlük orucu hacda iken mazeretleri sebebiyle tuta­mayanlar bu oruçları hacdan sonra kaza edebilirler ve kendile­rine her hangi bir ceza gerekmez.[32] Kurban bulamadığı için üç günlük oruca başladıktan sonra kurban bulan kimse, orucuna devam eder, artık kurban kesmesi gerekmez.[33]

3. SAÇLARI TIRAŞ ETMEK VEYA KISALTMAK

Haccın aslî vaciplerinden biri de, temettu veya kıran haccı yapanların bayramın birinci günü Mina'da Aka'be cemresini taşlayıp kurban kestikten sonra saçlarını tıraş etmeleri veya kısaltmalarıdır. İfrat haccı yapanlar kurban kesmekle yükümlü olmadıkları için Akabe cemresini taşla­dıktan sonra tıraş olabilirler.

Saçların tıraş etmenin veya kısaltmanın, hac ve umre menâsikinden olduğu şu ayet-i kerimeyle bildirilmiştir:

“Andolsun, Allah, Peygamberinin rüyasını doğru çı­kardı. Allah dilerse, siz güven içinde başlarınızı kazıtmış veya saçlarınızı kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Ha­ram'a gireceksiniz. Allah, sizin bilmediğinizi bildi ve size bundan başka yakın bir fetih daha verdi.”[34]

Saçları dipten tıraş etmek, kısaltmaktan efdaldır. Kadınlar, saçlarından parmak ucu kadar keserler.

Şafîi mezhebine göre tıraş olmak veya saçları kısaltmak, haccın vacibi değil, rüknüdür. Terk edilmesi halinde başka bir şeyle telafisi mümkün değildir. Aksi takdirde bu kimse hac yap­mamış olur.

a) Tıraş Olmanın Zamanı

Hacda saçları tıraş etme veya kısaltmanın zamanı, bay­ramın ilk günü fecr-i sâdıktan sonra başlar.

Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed ile Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre bayramın ilk üç gününde tıraş olmak veya saçları kısaltmak sünnettir. Geciktirilmesi mekruh ise de ceza gerektirmez. Ancak tıraş olmadıkça ihramdan çıkıl­mış olmaz ve ihram yasakları devam eder.[35]

Ebû Hanîfe'ye göre, bayramın üçüncü günü güneş batıncaya kadar tıraş olmak veya saçları kısaltmak vâciptir. Geciktirilmesi durumunda dem gerekir.[36]

Şafiî, ve Hanbelî mezheplerine göre saçları tıraş etmenin veya kısaltmanın vakti, arefe gününü bayrama bağlayan gece yarısından sonra; Mâlikî mezhebine göre Aka'be Cemresine taş atıldıktan sonra başlar.[37]

Umrede saçları tıraş etme veya kısaltmanın vakti, sa‘y'den sonradır.

b) Saçları Tıraş Etmenin veya Kısaltmanın Yeri

Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed'e göre, ister hac, is­ter umre için olsun, saçları tıraş etmenin veya kısaltmanın yeri Harem bölgesidir. Harem bölgesi dışında yapılan tıraş geçerli ise de vâcip terk edildiği için dem gerekir.

Ebû Yûsuf ile Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre, bu vecîbenin Harem bölgesinde yapılması sünnettir.[38]

c) Tıraş Edilecek veya Kısaltılacak Saçın Miktarı

Saçların tıraş edilmesi veya kısaltılmasında vâcip olan miktar, başın en az dörtte biridir. Başın sadece dörtte birin­de veya daha az kısmında saç varsa, hepsinin tıraş edilmesi veya kısaltılması gerekir.[39]

Saçların tamamının tıraş edilmesi veya kısaltılması ise sünnettir.

Erkeklerin saçlarını tıraş ederken veya kısaltırken sakal ve bıyıklarından da biraz almaları müstehaptır.

Saçı olmayanların tıraş aletini başlarının üzerinde do­laştırmaları vaciptir.

Şâfiî mezhebine göre baştaki saçın tamamını tıraş etmek, erkekler için daha faziletli olmakla birlikte üç telin kesilmesi, koparılması veya ucundan kesilmesi de yeterli olur.[40]

Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre, saçların tamamının tıraş edilmesi veya kısaltılması vâciptir.[41]

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre saçı dökülmüş olan kimselerin, tıraş bıçağını başlarının üzerinde dolaştırma­ları müstehaptır. [42]

Kadınlar, saçlarını tıraş etmeyip kısaltmaları gerektiği hususunda mezhepler arasında görüş birliği vardır. Bu ko­nuda Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Kadınların saçlarını tıraş etmeleri gerekmez. Onlara dü­şen, saçlarını sadece kısaltmaktır.”[43] Kadınların saçlarını par­mak ucu kadar kısaltmaları yeterlidir.

d) Tıraş İle Diğer Menâsik Arasında Tertip

Peygamber efendimiz veda haccında bayram sabahı Aka'be cemresini taşladıktan sonra Mina'ya dönmüş, kur­banlarını kesmiş, sonra tıraş olmuştur. Aynı günü Kâ'be'ye gitmiş ve ziyaret tavafını yapıp Mina'ya geri gelmiştir.[44]

Taş atma, kurban kesme ve tıraş olma menâsiki ara­sında Peygamber efendimizin takip ettiği sıraya uymanın vâcip veya sünnet oluşu konusunda müçtehitler farklı gö­rüşler ortaya koymuşlardır.

Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed ile Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhebine göre tertibe uymak sünnettir. Bu terti­be uyulmadığı takdirde her hangi bir ceza gerekmez. Buna şu hadis delildir:

Sahabeden biri Hz.Peygamber'e,

  • “ Ş eytan ta ş lamadan ziyaret tavaf ı n ı yaptı m, (olur mu?) diye sordu. Hz.Peygamber,
  • “Zararı yok, (bir şey gerekmez)” buyurdu. Bir ba ş ka sahâbî,
  • “Kurban kesmeden tıra ş oldum, (bir sak ı ncas ı var mı?) diye sordu.Hz.Peygamber,
  • “Zararı yok, (bir şey gerekmez) Bir ba ş ka sahâbî,
  • “ Ş eytan ta ş lamadan kurban kestim, (ne dersiniz?) dedi. Hz. Peygamber,
  • “Zararı yok, (bir şey gerekmez)[45] Hadis-i şerîften anlaşıldığına göre bir kimse önce taş

atıp, ardından kurban keserek tıraş olabileceği gibi kurba­nı kestikten sonra taş atıp tıraş olabilir veya tıraş olduktan sonra taş atıp kurban kesebilir.

Ebû Hanîfe'ye göre, bunların ilk üçünde Hz. Peygamber'in takip ettiği sıraya uymak vâciptir. Aksi halde dem ge­rekir. Ancak, ifrad haccı yapanların nâfile olarak kurban kes­meleri durumunda tertibe uymaları vâcip değil, sünnettir.[46]

Mâlikî mezhebine göre Aka'be Cemresi' ne taş atmanın, tı­raş ve tavaftan önce yapılması vaciptir. [47]

Ziyaret tavafını taş, kurban ve tıraştan sonra yapmak it­tifakla sünnettir.

Tertibe uymak isteyen kimse eğer ifrad haccı yapıyorsa Aka'be Cemresi'ne taşlarını atıp tıraş olduktan sonra, temettu‘ veya kırân haccı yapıyorsa taş atıp kurbanlarını kestik­ten sonra tıraş olup ihramdan çıkar.

Tıraş olabilecek duruma gelen kimseler saçlarını ken­dileri tıraş edebilecekleri gibi henüz kendileri tıraş olmadan başka ihramlı olan kimseleri de tıraş edebilirler. Fakat tıraş olmadıkça veya saçlarını kısaltmadıkça ihram yasaklarını iş­leyemezler.

e) İhramdan Çıkma (Tahallül)

Saçların tıraş edilmesi veya kısaltılması ile ihramdan çı­kılmış olur. İhramdan çıkınca, elbise giyme, koku sürünme, saç, sakal, bıyık ve tırnak kesme gibi ihram yasakları sona erer. Buna “tehallül” denir.

Hacda biri cinsel ilişki dışındaki yasakların, diğeri ise, cinsel ilişki yasağının kalkması olmak üzere iki çeşit “tehallül” vardır.

1. İlk Tahallül

Cinsel ilişki dışındaki ihram yasakları bayramın birin­ci günü tıraş olmakla sona erer. Bu hususta Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

 “(Aka'be Cemresine) taş atıp tıraş olduğunuzda kadınlara yaklaşmak dışında, koku sürünmek ve elbise giymek (gibi ya­saklanan) her şey size helal olur.”[48]

İhramlı kişi, Aka'be cemresini taşlamış, kurban kesmiş, hatta ziyaret tavafını yapmış olsa bile tıraş olmadıkça ih­ramdan çıkmış olmaz.[49]

Şafiî mezhebine göre ilk tahallül; cemerata taş atmak, tı­raş olmak ve farz tavaftan herhangi ikisini yapmakla gerçekleşir.[50]

Eğer daha önce haccın sa'yi yapılmamış ve tavaftan sonra yapılacak ise “tahallül”, tavaf ile birlikte sa'yi de yap­makla gerçekleşir. Bu “tehallül”den sonra nikah kıyma, fâhiş mübâşeret[51] ve cinsel ilişki dışında bütün ihram yasak­ları sona erer.

Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre ihramlı kişi, bayra­mın birinci günü Aka'be cemresini taşladıktan sonra başka bir şey yapmadan ilk tahallül gerçekleşmiş ve ihramdan çıkmış olur.[52]

2. İkinci Tehallül

Cinsel ilişki dahil olmak üzere ihram yasaklarının ta­mamıyla ortadan kalkması demektir. İkinci tehallül, ziyaret tavafının da yapılmasıyla gerçekleşir.

Tıraş olmayı tavaftan sonraya bırakmış olan kişi, ta­vaftan sonra tıraş olunca, birinci ve ikinci tehallülü birlikte gerçekleştirmiş olur.

Şafii, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre sa'y, haccın rüknü olduğundan, eğer Arafat vakfesinden önce yapılmamış ise, ikinci tehallülün gerçekleşmesi için ziyaret tavafının ardın­dan sa'yin de yapılması gerekir.

İkinci tehallülün gerçekleşebilmesi için; Akabe cem­resini taşlama, kurban kesme, tıraş olma, ziyaret tavafı ve sa'yin mutlaka yapılmış olması gerekir. Bunlardan biri eksik olsa ikinci tehallül gerçekleşmez.

Dipnotlar:

[1] Taberî, XII, 23/83-85. Zuhaylî, III, 2253.

[2] Serahsî Şemsüddîn, el-Mebsut, IV, 65. Dârü'l-Marife, Beyrut, 1993. Nevevî, el-

Mecmu' VIII, 164; Makdisi, eş-Şerhü'l-Kebir, V, 123; Başnefer,166. bk. Müs­lim, Hac, 310, I, 943.

[3] Nevevî, el-İzah, 359; İbn Kudame, V, 46-47; Abdülganî el-Mekkî, s. 260. Ce- zirî, 668.

[4] Abdülganî el-Mekkî, 245-247; İbn Kudame, III, 46-47; Cezîrî, I, 668. Şirbînî, II, 271.

[5] Nevevî, el-İzah, s. 311. Serahsî, IV, 65; Kinânî, III, 1213; Makdisi, eş-Şerhü'l- Kebir, V, 89.

Fıkıh kaynaklarında; bayramın birinci günü Cemre-i Aka'be'ye atılacak taşla­rın güneşin doğuşundan sonra atılmasının müstehap, zeval vaktinden sonra atılmasının caiz, güneş batımından sonra atılmasının mekruh olduğu şeklin­deki görüşler yer almaktadır. Geceleyin taş atmanın mekruh görülmesi, yeterli aydınlatmanın yapılamadığı eski devirlerde gece karanlığında atılan taşların yerini bulamamamsı ve başkalarına zarar verme ihtimali bulunması ihtimalin­den kaynaklanmaktadır. Günümüzde bu tür sakıncalar ortadan kalktığından geceleyin taş atılması mekruh olmaktan çıkmıştır.

[6] İbn Âbidîn,II, 513. bk. Nesâî, Menâsik, 204. V, 258

[7] İbn Âbidîn,II, 513

[8] Şirbînî, II, 265.

[9] Ahmed, I, 328. Ebu Hanife'ye göre bayramın 3. günü Mina'dan ayrılacak olan kimsenin, bu günün taşlarını zevalden önce atması caizdir. Abdülğganî el-Mekkî s. 265-267.

[10] Şevkânî, Muhammed b. Ali Neylü'l-Evtâr. IV, 308. Baskı yeri ve tarihi yok.

[11] Bakara, 2/203

[12] Serahsî, IV, 68. Nevevî, el-Mecmu' ,VIII, 207, 226. Kinânî, III, 1210, 1216,1217. Abdülganî el-Mekkî, s. 267.

[13] Makdisi, eş-Şerhü'l-Kebir, V, 89. Abdülganî el-Mekkî, s. 268. Cezirî, I, 668; Nevevî, el-İzâh, 366.

[14] Nevevî, el-Mecmu' ,VIII, 221.

[15] İbn Kudame, V, 87. Abdülganî el-Mekkî, s. 268-271; Cezirî, I, 668. Nevevî, el-İzâh, 366.

[16] bk. Nesaî, Hac, 217, V, 268.

[17] Vehbe Zuhaylî, III, 2260-2262.

[18] Ebu Hanîfe'ye göre bayramın üçüncü günü Mina'dan ayrılacak olanların taşla­rını zevalden önce atmaları caizdir. Abdülğanî el-Mekkî, s. 265-267.

[19] Abdülğanî el-Mekkî, s. 277. Nevevî, el-İzah, s. 366.

[20] Nevevî, el-Mecmu' VIII, 369-370.

[21] Bakara, 2/196.

[22] Nevevî, el-İzâh, s. 137.

[23] Nevevî, el-İzâh, s. 469; Abdülğanî el-Mekkî, s. 518.

[24] Abdülğanî el-Mekkî, s. 470; Kinânî, III, 1313. Başnefer, Said b. Abdülkadir, el-Haccü ve'l-Umre, s 148. Beyrut 2003.

[25] Buhârî, Hac, 122. II, 186.

[26] Müslim, Hac, 310. I, 893.

[27] Nevevî, el-İzah, s. 500.

[28] Mevsîlî, I, 222. Nevevî, el-İzâh, s. 337. Başnefer, s. 158.

[29] Abdülğanî el-Mekkî, s. 290-291; Nevevî, el-İzâh, 338.

[30] Bakara, 2/196.

[31] Abdülğanî el-Mekkî, s. 442-443

[32] Nevevî, el-İzah, s. 472; Kinânî, II, 7537-538.

[33] Nevevî, el-İzah, s. 473; Kinânî, II, 537.

[34] Fetih, 48/27.

[35] Nevevî, el-İzâh, s. 343.

[36] Abdülğanî el-Mekkî, s. 395.

[37] Nevevî, el-İzah, s. 343.

[38] Nevevî, el-Mecmu' VIII, 191; Kinânî, III,1162-1163.

[39] Abdülğanî el-Mekkî, s.252-253. Nevevî, el-İzah, 342-346.

[40] Abdülğanî el-Mekkî, s. 252; Nevevî, el-Mecmu' VIII,182.

[41] Kinânî, III,1159-1160.

[42] Nevevî, Mecmû, VIII, 192-193. Bâşnefer, s. 297.

[43] Ebu Davud, Menasik 79, II, 502.

[44] Müslim, Hac, 333, I,947.

[45] Buhârî, el-Eyman ve'n-Nüzur, 15, VII, 226; Hac, 135, II, 187. Halebî, İbra­him b. Muhammed b. İbrahim, Mülteka' l-Ebhur, I, 210, Thk.Vehbi Süleyman Ğavucî el-Elbânî, Beyrut, 1989. Kinânî, III,1171-1173; Makdisi, eş-Şerhü'l- Kebir, V. 63.

[46] İbn Âbidîn, II, 555.

[47] Kinânî, III, 1173

[48] Ahmed bin Hanbel, VI, 143

[49] Abdülğani el-Mekk, s.254-255.

[50] Şirbinî, II, 272-273; Kinânî, III,1183; Zuhaylî; III,2289-2290; Kinânî, III;1183.

[51] Fâhış mübâşeret; eşlerin çıplak bedenle birbirlerine sarılmaları demektir.

[52] Şirbinî, III, 1183-1186.

Kaynak: Dİyanet Hac İlmihali