Mevlânâ'nın Mektuplarından Hikmetli Bölümler

Mevlânâ Hâlîd-i Bağdâdî Hazretleri'nin kaleme aldığı mektuplardan hikmet damlaları niteliğinde bazı bölümler.

“Âgâh olunuz! Eğer bir kimse kendisini bir başkasından üstün tutarsa, bu hareketi ulûhiyet dâvâsına kalkışmak demektir. Bu da onun sonsuz olarak rahmet-i ilâhiyyeden kovulmasına sebep olur. Allah Teâlâ, bundan cümlemizi muhâfaza buyursun! İşte ibret olarak iblîsin hâli:

O mel’ûn Cenâb-ı Hakk’a karşı büyük bir edepsizlik ve gafletle:

«Ben Âdem’den üstünüm.» dedi.

Tevbe de etmedi. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak, onu ebediyyen rahmetinden kovdu.

Bunun içindir ki, Allah yolunun yolcusu olan bir kimse, kendisini herkesten daha aşağı bir mertebede tefekkür etmelidir. Zira nice günahkârlar vardır ki, samîmî bir nedâmete nâil olup titrek ellerle Allah Teâlâ’nın yüce dergâhına yönelmiş ve ehl-i istikâmet olarak sâlihler defterine kaydolmuşlardır. Bununla beraber nice zâhidler vardır ki, sonunda fâcirler tarafına kaymışlardır.

Biliniz ki evliyânın amelleri görünüşte diğer insanlarınkine benzerse de hakîkatte başkadır.

Ey Hak yolcuları! Hazret-i Muhammed Mustafâ -sal­lâl­lâ­hu aleyhi ve sellem-’in dîninde gevşeklik ve tembelliğe aslâ cevaz ve imkân vermeyiniz! Zira bu yolda istikâmet ve gayret, sayısız keşf ü ke­râ­met­ten efdaldir.

Ayrıca bilinmelidir ki keşif ve kerâmet, dînin emirlerine riâyeti artırmaya vesîle olmuyorsa belâdan başka bir şey değildir. Çeşitli vesîlelerle dâimâ söyledim; yine söylüyorum ki, cümle evliyâ-i kirâm, bu dîn-i mübînin emir ve yasaklarına riâyetkâr olmayan tarîkatçılığın ilhad ve zındıklık olduğu husûsunda ittifak hâlindedirler.

Bununla beraber seyr u sülûk yoluna girmeden de ebediyet yolculuğunda istikâmet üzere yürüyebilmek, pek müşküldür. Çünkü nefs-i emmârenin insanı helâk eden türlü türlü belâ ve fitneleri vardır.

Öyle ki, eğer bir kimse kitaplardan bütün ilimleri ezberlese, onun yine de nefsin hîlelerinden kurtulması mümkün değildir. Bu hîleler, ancak bir mürşid-i kâmilin terbiye ve tasarrufuyla bertaraf olur. Yoksa kul, gönlü mâmûr edecek olan mânevî tecellîlere mazhar olamaz ve dîn-i mübîn yolunda samîmiyet ve ihlâs ile ilerleyemez.

Dolayısıyla idrâk etmek îcâb eder ki, tasavvuf denilen yol, İslâm dî­ni­nin emirlerini lâyıkıyla yapabilmek için gerekli şevk ve canlılığı sağlayan mânevî bir müessirdir.

O hâlde bâtınsız bir ilim vebâl, dînimizin emir ve yasaklarına ay­kı­rı olan bâtın da sapıklıktır. Her ikisinden de Allâh’a sığınırız...”

Bir gün mürîdlerine şöyle buyurdu:

“Câhiliyye âdetlerini terk edip Sünnet-i Seniyye’ye sarılınız! Ahâ­lî­nin arasında sırf bedenini beslemeye ehemmiyet verenlerle dostluk kurmayınız! Ayrıca kendilerinden bir şeyler beklemek sû­re­tiy­le makam ve mevkî sahiplerine rağbet ve alâka göstermeyi terk etmenizi de tavsiye ederim. Birtakım zarûretler sebebiyle yapmak mecbûriyetinde kaldığınız iki bozuk işle karşılaştığınızda, onların en hafif olanını tercih ediniz! İçinizden en çok sevdiğim kimseler, dün­ya ehline rağbet ve alâkası en az olan, başkasına yük olmayan, fıkıh ve hadisle meşgul olanlarınızdır.

Bu fakir der ki: Herkes elinden geldiği kadar Rabbine dönsün. Dün­ya, para ve elbiseler değildir. Kul, canla başla neye rağbet eder ve elde etmeye çalışırsa, onun dün­yası odur. Sevdiklerimiz hakkında talebimiz, yarın Hak dîvânında yüzlerini ak edecek amel-i sâlihlerle meşgul olmalarıdır. Yüzleri sarartan o dehşetli günden el-amân! Biliniz ki, sâlih amel de kötü amel de onları yapanın kendinedir.”

Talebelerinden birine şöyle yazmıştı:

“Var olduğun müddetçe Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarına sıkıca yapış! Her hâlükârda Allah Teâlâ’yı çokça zikret! Yalnız O’na sığın ve tevekkül et! Aldatıcı ve geçici olan dün­yaya gönül verme! Ebedî olana rağbet eyle! Ölümü, kabirdeki yalnızlığı ve hesap gününü unutma! Bunlara gerekli hazırlığı lâyıkıyla yap! Bunun için Kur’ân-ı Kerîm’e ve Sünnet-i Seniyye’ye sarıl! Bid’atlerden yüz çevir! Müslümanların muvaffakıyeti, din düşmanlarının ve mürtedlerin hezîmeti için duâ eyle!

Takvâ üzere ol! İnsanlara eziyet ve sıkıntı verme! Buna bilhassa Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere haremlerinde dikkat et! Senin gıybetini etseler bile sen hiç kimseye gıybet etme! Herkesi kendinden üstün bil! Yaptığın hayır işlerini unut ki, nefsin kendisine bir pay çıkarmasın! Yani kendini hiçbir hayır iş yapmamış kabûl et! Bununla beraber kendini her hayırda iflâs etmiş kabûl etsen de Allah Teâlâ’nın rahmetinden ümîdini kesme!

Allah Teâlâ’nın bir kimseye ihsanda bulunması, o kimsenin ame­linin insanlar ve cinlerin amelinin mecmûu kadar olmasından hayır­lıdır. Kalp zikrine ve murâkabeye devam et! Bunlarda gevşek olma! Bu yolun büyüklerinin rûhâniyetlerine sarıl! İlim ve Kur’ân ehline îtibâr eyle! Mümkün olduğu kadar Kur’ân oku! Fıkıh ilmi ile de çok meşgûl ol! Kalbî huzuru muhâfaza etme düşüncesi, seni bundan alıkoymasın. Zira fıkıhsız ibadet olmaz!

Teheccüd, işrak, duhâ, evvâbîn namazlarına devam et! Devamlı abdestli ol! Az uyu! Dâimâ elindeki mevcutla kanaat eyle. Hak yolunda gece gündüz çalışmaya bak!..”

Yâ Rabbî! Sen’in ulvî yolunda gece gündüz hizmet edip Dîn-i Mübîn’i lâyık-ı vechile yaşamaya gayret gösteren Mevlânâ Hâlid Hazretleri’nin sadır iklîminden bizlere ve bütün ihvân-ı dîne hisseler nasîb eyle!

Âmîn!..

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.