Melik Emir Gazi Kimdir?

Melik Emir Gazi kimdir? Danişmentli veya Danişmentliler kimdir? Danişmentli Beyliği nerede ve ne zaman kurulmuştur? Danişmentli Beyliği’nin Türk ve İslam tarihindeki önemi nedir? İşte cevapları...

Danişmentli Beyliği, Malazgirt Zaferi’ni takip eden yıllarda, muhtemelen 1080-85 arasında Danişment Gümüştekin Ahmet Gazi tarafından kuruldu. Beylik Sivas merkez olmak üzere Tokat, Niksar, Amasya, Çorum, Kayseri, Zamantı, Develi ve Elbistan topraklarını içine alıyordu.

HAÇLILARA KARŞI KALKAN OLDU

Danişment Gazi, Bizans İmparatorluğu ve Haçlılara karşı başarıyla mücadele etti. Haçlılardan Antakya Prinkepsi Bohemund ve kuzeni Richard de Salerno’yu ele geçirmeyi başardı. 1101’de Anadolu’ya gelen 3. Haçlı ordusuna karşı Sultan I. Kılıç Arslan’la birlikte kahramanca savaştı ve bertaraf edilmesinde büyük pay sahibi oldu. Ancak çok değil, bir sene sonra eski dostlar düşman olacaktı. Nasıl mı?

1102’de Danişment Gazi Malatya’yı fethetti. Ne var ki müttefiği I. Kılıç Arslan’ın da gözü bu şehirdeydi. İki Türk hükümdarı arasında 1103’te Maraş yakınlarında gerçekleşen savaşta Gümüştegin Gazi mağlup oldu. Ertesi yıl da Sivas’ta vefat etti.

MELİK EMİR GAZİ'NİN HAYATI

Danişmentlilerin başına Gümüştegin Gazi’nin oğullarından en yeteneklisi olan Emir Gazi (1105-34) geçti. Çorum şehrinin fethedildiği gün dünyaya geldiği tahmin edilir. Melik Danişment, fetih ve doğumdan dolayı çifte mutluluk yaşamış, oğluna “Gazi” adını vermişti.

Emir Gazi başlangıçta Türkiye Selçuklularına bağlandı. Ancak I. Kılıç Arslan’ın 1107 yılında Habur Nehri kıyısında Büyük Selçuklulara karşı giriştiği savaşta ölmesi Anadolu’daki güç dengesini bozdu.

Emir Gazi Selçuklu Devleti’ndeki iktidar boşluğundan ve Sultanın oğulları arasında başlayan taht kavgalarından faydalanarak hâkimiyet sahasını genişletmeye çalıştı. Taht mücadeleleri sırasında aynı zamanda damadı olan Mesud’u destekledi. Nitekim Mesud onun sayesinde Türkiye Selçuklu tahtına çıkacak; böylece Danişmendliler Anadolu’da önemli bir güç haline geleceklerdi. Emir Gazi daha iktidarının ilk yıllarında büyük bir feraset örneği göstermiş, Anadolu’daki güç dengesini gözeterek rakiplerini korkutan bir kuvvet haline gelmişti.

RUM VALİYİ HİZMETİNE ALDI

Sonraki yıllarda Anadolu’daki Selçuklu topraklarını sınırları içine aldı. Damadı Sultan I. Mesud’a bıraktığı Konya ve çevresi hariç Malatya’dan Sakarya’ya uzanan topraklar üzerinde hâkimiyet kurdu. 1129’da Ankara, Çankırı, Kastamonu ve Karadeniz sahillerini kontrol altına aldı. Şaşırtıcı ama Karadeniz kıyılarına akınlarda bulunduğu sırada Kasianus adlı Bizans valisi emri altındaki sahil şeridini kendi isteğiyle Emir Gazi’ye teslim etti. Bunun üzerine Emir Gazi, valiyi hizmetine aldı.

DANİŞMENTLİLER ANADOLU'NUN EN KUDRETLİ BEYLİĞİ OLDU

Kurulduğunda Sivas merkez olmak üzere Tokat, Niksar, Amasya, Çorum ve Elbistan topraklarını içine alan Danişmentoğulları Emir Gazi zamanında Selçuklu topraklarını ele geçirip Anadolu’nun en kudretli Türk beyliği haline gelmişti.

Kuzey Anadolu hattında önemli bir bölgeyi ele geçiren Emir Gazi için güneye inme vakti gelmişti. Kilikya Ermeni Prensi I. Thoros’un (Toros) ölümünden (1129) istifade ederek 1130’da Çukurova’ya indi. Kendisi gibi Ermeniler üzerine yürümekte olan ve Anazarba’yı (Anazarva, Dilekkaya Kalesi) işgal eden Antakya Prinkepsi II. Bohemund’u mağlup etti.

BAĞDAT’A MÜJDE!

Emir Gazi, Bohemund’un kellesini bazı hediyelerle birlikte Abbasi hilâfet merkezi Bağdat’a, Büyük Selçuklu Sultanı Sencer’e yollayarak zaferini müjdeledi. İlginçtir, Bohemund’un babası Gümüştegin Gazi tarafından mağlup ve esir edilmiş; kendisi de Gümüştegin’in oğlu Emir Gazi tarafından aynı akıbete uğratılmıştı.

BİZANS FIRSAT KOLLADI

Emir Gazi’nin Çukurova bölgesinde bulunmasından istifade eden Bizans İmparatoru Ioannes Komnenos Kastamonu’yu istila etti.

İmparatorun kalabalık bir ordu ve ağır kuşatma makineleriyle üzerine geldiğini haber alan vali mücadeleye girmeden şehri terk etmeyi uygun görmüştü. Bu nedenle imparator hiç zorlanmadan, barış yoluyla şehri ele geçirdi. Beraberinde çok sayıda esir de götürdü.

İmparator bu seferi sırasında Kastamonu dışında yine aynı bölgede bulunan iki kaleyi daha zapt etti. Ancak adlarını bilemediğimiz bu kaleler imparatorluk kuvvetleri karşısında savunma yaparak direndikleri için ele geçirilince tahrip edildiler.

BİZANS'IN KORKULU RÜYASI

Bizans'ın korkulu rüyası İmparator Ioannes’in başkente döndüğü zaman Kastamonu’nun zaptını İstanbul halkı nazarında yüceltmek için zafer alayı düzenlemiş olmasına şaşmamalı. Zira bu, Bizans imparatorlarının çok sık başvurdukları bir uygulamaydı.

Ioannes, 1131 yılında Türkler üzerine tekrar sefere çıkarak sahilde bir kale inşa ettirdi. Ancak tam Türklerle savaşacağı sırada kardeşi Isaakios tahtı ele geçirme teşebbüsünde bulununca derhal İstanbul’a dönmek zorunda kaldı. Isaakios ise başarılı olamayarak önce Sultan Mesud’a, sonra da Emir Gazi’ye sığındı. Danişmentli hükümdarı ona gereken itibarı gösterdi tabii; bir süre sonra da Trabzon Rum Dukası Konstantin Gabras’ın yanına gönderdi.

Haçlıların 1130’da mağlup edilmesinden sonra Misis, Tarsus ve Adana’yı ele geçirmiş olan Kilikya Ermeni Prensi Thoros’un yerine geçen oğlu I. Leon, Danişmentliler için tehlike arz etmeye başladı. Dahası Ermeniler kazanılan başarılardan sonra Türk topraklarına yağma amacıyla saldırılar düzenleyerek halka zarar ıveriyorlardı.

I. Leon’u cezalandırmak üzere harekete geçen Emir Gazi, 1131’de Kilikya topraklarına girdi ve bazı kaleleri ele geçirdi. Bu sırada I. Leon, Danişmentlilerle savaşı göze alamayarak Emir Gazi’ye bağlılığını arz etti. Danişmentli topraklarına saldırmayacağına söz vererek haraç vermeyi kabul etti. Ancak Emir Gazi ülkesine döner dönmez verdiği yemini ve yaptığı antlaşmayı unuttuğunu, haraç da göndermediğini belirtelim.

EMİR GAZİ'NİN BİZANS SEFERLERİ

Emir Gazi, 1132’de Kastamonu’yu Bizanslılardan geri aldı. Muhtemelen bu seferinde yanında damadı I. Mesut da bulunuyordu. İmparator Ioannes, Kastamonu’nun yeniden Danişmentlilerin eline geçtiğini haber alınca Batı Karadeniz bölgesi üzerine yeni bir sefere çıktıysa da yolda karısının ölümü ve tahtının vârisi olan oğlunun hastalandığı haberlerini alınca İstanbul’a dönmek zorunda kaldı.

Emir Gazi ve Sultan Mesud sahil civarında yaptıkları akınlar sırasında Zinin adlı bir kaleyi kuşattılar fakat ele geçirmeyi başaramayınca kaledeki Haçlılardan 4 bin dinar alıp barış yaptılar.

Emir Gazi’nin Bizans seferleri bu kadarla bitmiyor tabii. 1133’te Bizans’a ait Albara adlı bir kaleyi kuşatmış, direnen kale bir süre sonra kılıç zoruyla ele geçirilmiş, yıktırılarak halkı esir alınmıştır.

ÖLÜRKEN ARSLAN GİBİ KÜKREDİ

Kısa sürede rakiplerinin korkulu rüyası haline gelen Emir Gazi nasıl biriydi?

Süryani yazar Patrik Mikhail’e göre zalim, katil ve birçok karısı olan sefîh bir adamdı. Onun hakkında “Emir Gazi cesur, kuvvetli ve hilekâr bir adamdı. Bizans Devleti’ne akınlar düzenleyip burada bulunan Türk asileri kılıçtan geçirmiştir. Bundan dolayı devletinin sınırları içinde sürekli asayiş hüküm sürmüştür. Hırsızları ve yağmacıları fena halde sindirmişti. Askerleri çok severdi. Öldüğü esnada bir arslan gibi kükremişti” demektedir.

İRANLI’YA VERİLEN CEZA

Öte yandan Emir Gazi’nin Hıristiyanların inançlarına saygılı olduğu anlaşılıyor. 1132 yılında Malatya’da bir İranlı, Hıristiyanları aşağılamak için onlarca kutsal sayılan haçı tenasül uzvunun ucuna takmıştı. Bu durum karşısında galeyana gelen Hıristiyan ahali onu valiye şikâyet etti. Vali de adamı Hıristiyanlara teslim ederek uygun buldukları cezayı vermelerini istedi. Hıristiyan halk da adamın yüzünü siyaha boyayıp bir eşeğin üstünde Malatya sokaklarında dolaştırdı. Emir Gazi ise adamın yaptıklarını duyunca dayak attırdıktan sonra sınır dışı etmiştir.

MENGÜCÜKLÜ BEYLİĞİ'Nİ ORTADAN KALDIRDI

1120’de Mengücüklü Beyliği’ni de egemenliği altına almayı başaran Emir Gazi, Anadolu’da sadece Artukluların kudretli hükümdarı Belek Gazi ile karşı karşıya gelmekten çekinmişti. Çok istediği halde Malatya’ya karşı harekete geçememiş olmasından, Belek Gazi’nin gücünü sınamak dahi istemediği anlaşılır. Bu yüzden ancak onun ölümünden sonra Malatya’yı kuşatarak ele geçirmeyi başarabilmiş, böylece Anadolu’daki en kudretli Türk beyi haline gelmiştir.

MELİK UNVANINI ALDI

Emir Gazi’nin Ermeniler, Haçlılar ve Bizans İmparatorluğu’na karşı elde ettiği başarılardan sonra Abbasi Halifesi Müsterşid (1118-35) ile Büyük Selçuklu Sultanı Sencer (1118-57) ona “Melik” unvanının tevcih edildiğini gösteren birer menşûr (meşruiyetinin tanındığına dair berat) ile birlikte bir altın gerdanlık, bir altın asa ve dört siyah sancak göndererek bölgedeki hâkimiyetini tasdik ettiler.

Ne yazık ki elçilik heyeti geldiğinde Emir Gazi ölüm döşeğindeydi ve birkaç gün sonra 1134 yılında vefat etti. Bu yüzden merasim oğlu Melik Muhammed’e yapıldı.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.