Manevi Yükselişin Sırrı

Cenâb-ı Hakk’ın îman, akıl, irfan, maddî beden ve mânevî kuvvetler gibi kıymetini takdir edemeyeceğimiz pek büyük ilâhî nîmetlerine mukâbil, şükür borcunu edâdan âciz, hem de kusurlu olan bir insan, kendisini gâyet mücrim, günahkâr ve mahcup görmedikçe mânen yükselemez.

Es‘ad Erbili Hazretleri’nin kullukta tevâzû, mahviyet ve acziyete dâir yazdığı hikmetli sözlerinden bir kısmı şöyledir:

“Bilindiği gibi kulların fiilleri içinde en çok kabûle lâyık olan şey mahviyettir. Yani bir insanın, zayıf, hakir ve âciz bir varlık olduğunu ve her nesi varsa Cenâb-ı Hakk’ın lûtfu ve mülkü olduğunu bilmesidir. Secdeye varmak, yerlere kapanmak, toprakla bir olmak da bu mahviyetin fiilî temsilidir. Bunun yanında insan dil ile de: « سُبْحَانَ رَبِّيَ الْأَعْلٰى» der, yani kuvvet, beden, kudret, mal ve mülk bakımından herkesten üstün olan Allâh’ı bütün noksan vasıflardan tenzih eyler.”[1]

NEFSİNİ İSYANDAN KURTAR!

“Büyük Nakşibendî şeyhlerinden Ubeydullah Ahrâr Hazretleri, karşılaştığı din kardeşlerinin ve sâlih kulların hayır duâlarını dâimâ ganimet bilmiş, Cenâb-ı Hakk’ın merhamet ve rızâsını kazanmak için hiçbir zaman amel ve ibadetlerine güvenmemiştir. Evet, «Ben insanları ve cinleri yalnız Bana ibadet etsinler diye yarattım!» (ez-Zâriyât, 56) âyet-i celîlesi mûcibince bir kul, amel ve ibadetleri sâyesinde ancak nefsini isyandan kurtarmış olur, bundan fazla bir fazîlet iddiâsında bulunamaz! Her zaman feyzini, hayır duâlar ve Allâh’ın velî kullarının kalbî teveccühleri gibi kıymetli vâsıtalardan bekler.”[2]

“Cenâb-ı Hakk’ın îman, akıl, irfan, maddî beden ve mânevî kuvvetler gibi kıymetini takdir edemeyeceğimiz pek büyük ilâhî nîmetlerine mukâbil, şükür borcunu edâdan âciz, hem de kusurlu olan bir insan, kendisini gâyet mücrim, günahkâr ve mahcup görmedikçe mânen yükselemez. Yani Cenâb-ı Hak katında makbûl bir insan olamaz. Bütün varlığının Allâh’ın emâneti olduğunu bilmedikçe Vâcibü’l-Vücûd Hazretleri’nin birliğine (tevhîde) îmânı tam olmaz, küçük şirkten kurtulamaz.”[3]

HİÇLİK VE TEVAZU

Es‘ad Efendi Hazretleri’nin kendi hiçliğini ve tevâzuunu ifâde eden şu cümleleri de dikkate şâyandır:

“Duâcınız, kendimi kâinâtın ve belki de zerrelerin herhangi biriyle ölçüp kıyaslamaya ve tartmaya kalktığımda neticede hep o şeyin çok aşağısında kalıyorum! Günahsız zayıf bir karıncaya bile kendimi tercih edemiyorum. Lâkin Cenâb-ı Hak, değerli ihvânımı faydalandırmak için bu fakir kardeşinizi onlar nezdinde büyük gösteriyor. Bu ise O’nun murâd-ı ilâhîsidir. Bu yüzden Cenâb-ı Hakk’a hamdolsun! O, âşıkları tesir altına almak için, her türlü mârifetten uzak olan Ney’de bile birçok perdeler, nağmeler, güzel sadâlar yaratıyor. O her şeye kâdirdir. Mevlâm âkıbetimizi ve işlerimizin sonunu hayreylesin! Her nefeste Cenâb-ı Hakk’a muhtaç olan nefsimizi kendimize büyük göstermesin! (Bütün nîmetlerin ilâhî bir lûtuf olduğunu unutturmasın! Nefsimize pay çıkarma gafletinden bizleri muhâfaza buyursun!) Âmîn!

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

«Allâh’ım! Beni çok şükreden ve çok sabreden bir kulun eyle! Beni kendi gözümde küçük, diğer insanların gözünde büyük eyle (ki onlara tesirim ve faydam olabilsin)!» diye niyazda bulunmuşlardır. (Heysemî, X, 181)”[4]

ENANİYETTEN KURTULMAK

“Kendim için bir istirhamda bulunmak istiyorum. Şöyle ki: Bir aydır Cenâb-ı Hak’tan evvelâ kendime, sonra da ihvânımıza kâmil bir îman lûtfetmesini niyâz ediyorum. Bu yüzden hayır duâlarınıza muhtâcım! Belki o sâyede buna muvaffak olabilirim. Çünkü bâzı alâmetlere bakınca kâmil îmâna çok şiddetle muhtaç olduğumu anlıyorum. Lütfen karşılaştığınız ihvâna durumu îzah ediniz! Gaflet etmesinler… Hamdolsun ki, Cenâb-ı Hak bu noksanımızı bildirdi de bizi cehl-i mürekkebde, yani bilmediğini de bilmez bir vaziyette bırakmadı. «…Bu, Allâh’ın bir fazl u ihsânıdır. O’nu dilediğine lûtfeder.» (el-Hadîd, 21)”[5]

“Allah katında kulların mahrûmiyetine sebep olan günahların birisi hattâ birincisi, kendinde bir varlık görmek ve enâniyettir.”[6]

“Nefsin gururuyla, onun güç ve iktidârına güvenilerek yapılacak duâların kabûl edilmesi şüphelidir. Ancak duâlar, gönül kırıklığıyla yapılır ve nefsin acziyetini ve muhtaçlığını îtirâf ettiği anlara rastlarsa, kabûl olma ümidi artar. Cenâb-ı Hak nefs-i emmâremizi dâimâ zelil ve dertli, kalp ve rûhumuzu ise kendi aşk ve muhabbetiyle dâimâ gâlip ve mesrûr eylesin! Âmîn!”[7]

Es‘ad Efendi Hazretleri 42. Mektup’ta şu beyti nakleder:

Ele düşmez Sen’in fazl u hünerle dâmen-i lûtfun,

Sen’i acz ile teshîr eylemekten başka sûret yok!

“İlâhî! Üstün vasıflarını, kâbiliyet ve hünerlerini kendine izâfe eden ve nefsine güvenen insan, Sen’in lûtfuna nâil olamaz. (Zira bunda gurur, kibir ve ucub tehlikesi vardır.) Sen’in merhamet, ihsan ve lûtuflarını celbetmek için; kulun hiçlik, yokluk ve acziyetini îtirâf etmesinden başka çâresi yoktur.”

DİPNOTLAR

[1] M. Es‘ad Efendi, Mektûbât, s. 31, no: 10.

[2] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 118-119, no: 89.

[3] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 121, no: 92.

[4] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 122, no: 93.

[5] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 130, no: 101.

[6] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 138, no: 110.

[7] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 158, no: 130.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.