Manevi Tebiye Usulleri

Ubeydullah Ahrâr Hazretleri, kişinin mânevî inkişâfı için gayret sarf etmesi gerektiğini ifâde eder ve şöyle buyururdu: “Eğer kişi gayret ve îtinâ ederek zikirle meşgul olursa, kısa zamanda öyle bir mertebeye erişir ki, duyduğu sesler ve halkın konuşmaları ona zikir gibi gelir. Hattâ kendi konuşmaları da böyledir. Ancak gayret ve îtinâ olmazsa, bu hâl gerçekleşmez.”[1]

Hâce Ubeydullah Hazretleri, Horasan’a gitmek için izin isteyen bir dervişe şöyle nasihat etti:

Alâüddîn Gucdüvânî Hazretleri’nden ayrılırken bana demişti ki: «Yolda giderken kendi kendine söz ver: “Filân mevkiye varıncaya kadar mânevî hâlimi muhâfaza edeceğim, gâfil olmayacağım.” de! Tâyin ettiğin yere vardığın zaman bir başka yer daha kararlaştır ve oraya kadar yine gafletten uzak dur. Bu minvâl üzere, yer yer, durak durak zikir hâlini muhâfaza etmek için gayret et! Kalbî huzur ve mânevî uyanıklık sende meleke hâline gelinceye kadar bu usûle devam et!”[2]

Ubeydullah Ahrâr Hazretleri şöyle buyurur:

“Eğer, kalp huzuru, insanda sıhhatli ve genç iken meleke hâline gelmezse, ihtiyarlıkta dimağ ve beden zaafiyetinin ortaya çıkması sebebiyle bunun kazanılması daha da zorlaşır.”[3]

“Her geçen saatimizi kontrol etmeli, gafletle mi yoksa huzurla mı geçirdiğimizin hesâbını yapmalıyız. Buna muhâsebe denir. Şayet vaktimizi gafletle geçirmişsek, hemen dönüp amel-i sâlihlere devam etmeliyiz.”[4]

HALK İÇİNDE HAK İLE OLMAK

“Hâcegân yolunda halvet der-encümen (halk içinde Hak ile olmak) esastır. Bu yüce tâife, yollarını bu esas üzerine binâ etmişlerdir. Bu kâide; “Öyle erler vardır ki onları ne ticaret ne de alışveriş Allâh’ın zikrinden alıkoyabilir…” (en-Nûr, 37) âyetinin saâdet dolu mânâsından çıkarılmıştır.”[5]

Yine Ubeydullah Ahrâr Hazretleri mâneviyat yolunun “muhabbet” esâsı üzerine tesis edilmesi lâzım geldiğini ifâde ederdi. Bir defasında şöyle buyurmuştu:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in mescidine açılan çok sayıda kapı vardı. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz son hastalıklarında Hazret-i Ebû Bekir’in evine açılan kapı hâriç, diğerlerinin kapatılmasını emrettiler. Sahâbe-i kirâm da bu emri yerine getirdiler.

MANEVİ MAKAMLARIN ZİRVESİ

Âlimler bu hususta pek çok beyanlarda bulunmuşlardır. Bunları şöyle hulâsa edebiliriz:

Ebû Bekir -radıyallâhu anh-’ın Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e olan muhabbeti, tam anlamıyla «fenâ fi’r-Rasûl» makâmının zirvesidir. Dolayısıyla bu hâdisede şu mânâya işaret vardır: Muhabbet bağı dışındaki bütün bağlar kesilmiş, sadece, maksûda ulaştıracak yegâne yol olan muhabbet yolu açık bırakılmıştır. O hâlde, Hak yolunda kılavuzluk etmeye lâyık bir Hak dostuna bağlılık da, muhabbet ile olmalıdır. Hâcegân yolu, Hazret-i Ebû Bekir’e dayanır ve kendisine muhabbeti esas alır. Onların yolu hakîkatte, bu muhabbet bağını gözetmek ve aslâ kaybetmemektir.”[6]

Ubeydullah Ahrâr Hazretleri, pek çok büyük zât yetiştirmiştir. Büyük âlim Molla Abdurrahman Câmî Hazretleri de ona muhabbetle bağlananlardandır. Molla Câmî Hazretleri, üstâdına duyduğu muhabbeti, emsalsiz ifâdeleriyle dolu manzum ve mensur eserlerinde cümle âleme açıkça sergilemiştir. Bunların en meşhuru, bizzat ona armağan ettiği Tuhfetü’l-Ahrâr isimli mesnevîsidir. (Reşahât, s. 275-276)


[1] Reşahât, s. 68.

[2] Reşahât, s. 474.

[3] Reşahât, s. 156.

[4] Reşahât, s. 74.

[5] Reşahât, s. 621-622.

[6] Reşahât, s. 460.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.