Manevi Mevsimde Cennete Davet

Kur’ân-ı Kerîmʼin indirildiği bu mübârek ayda, onun yalnızca tilâvet ve “mukâbele”siyle yetinmeyip “muâmele”siyle de meşgul olalım.

Hâlimizi bir gözden geçirelim: Allah Rasûlü’nün yüce şahsiyet, karakter ve ahlâkında olmayıp da bizde bulunan ne gibi zaaflar içindeyiz? Bu zaaflarını aşmadan, O’nun izinden yürüdüğümüzü nasıl söyleyebiliriz? Cenâb-ı Hak, O’nu bize, örnek alalım diye lûtfetmedi mi?..

Mânevî kazancın en bereketli mevsimi olan Ramazân-ı Şerîf, Rabbimizʼin bize bir Cennet dâvetidir. Bu dâvete icâbet etmekte gaflete düşmeyelim.

KUR'ÂN İLE KEMÂLE ERMEK İÇİN 3 KURAL

Kur’ân-ı Kerîm’in dünya semâsına indirildiği bu mübârek ayda, kulluk hayatımızı Kur’ân ölçüleriyle bir daha gözden geçirelim.

Kur’ân-ı Kerîm’le kemâle erebilmek için, bilhassa şu üç hususa dikkat etmemiz lâzım:

Birincisi; “HURUF” yani düzgün bir kıraatimizin olması. Zira kıraatsiz bir namaz olmaz.

İkincisi; “HUDUT”. Kurʼânʼın bildirdiği hudutlara, emir ve nehiylere titizlikle riâyet edilmesi.

Üçüncüsü ise “HULK” yani Kurʼân ahlâkıyla ahlâklanmaktır. Yani Peygamber Efendimiz’in ahlâkıyla ahlâklanmaktır. Zira Hazret-i Âişe Vâlidemizʼin ifâdesiyle; “Oʼnun ahlâkı Kurʼânʼdır.” (Müslim, Müsâfirîn 139)

BİN AYIN ECRİ BİR GECEDE VERİLİYOR

Yine, gelecek olan Kadir Gecesi de bir lûtuf şâheseri... İnsaf ve iz’an sahibi her insan, kendisine bir bardak su ikram edene bile teşekkürü bir vicdan borcu addeder. Bu kimse ikramını defalarca yapsa, onun karşısında insan nasıl bir minnet altında kalır ve nasıl bir şükran duyguları içinde olur. Her fırsat düştüğünde o şahsın iyiliğine muâdil bir iyilikle karşılık vermeye gayret eder.

Cenâb-ı Hak, bize, bin ayın ecrini bir gecede ihsan buyuruyor. O gece meleklerini ve Rûh’u (Cebrail’i) yeryüzüne indiriyor. Onlar da ümmete duâ ediyorlar. Rabbimiz’in bu muhte-şem nîmetine, bu büyük taltîfine şükrün en güzel yolu, şüphesiz ki o geceyi Rabbimizʼin râzı olduğu sâlih amellerle ihyâ edebilmektir.

Velhâsıl bu ayda üzerimizde hakkı olanlarla helalleşelim, borçlarımızı ödemenin gayre-tinde olalım ve Ramazân-ı Şerîfʼi öyle bir kıvamda yaşayalım ki, Rabbimiz’in lûtfuyla bu aydan tertemiz bir şekilde çıkalım inşaallah. Bayram sabahı, bize en güzel bir af şehâdetnâmesi olsun...

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Şebnem Dergisi, Sayı: 136

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.