Manevi Dersler Nasıl Yapılmalı?

Allah dostlarının bütün gayreti, insanoğlunun huzur ve mutluluğu içindir. İnsanın rûhen yükselmesi ve Rabbine yakınlığını sağlamasını temindir. Onlar, bu gayeye mâtuf olarak sevenlerine rehberlik ederler. İnsanın kalben eğitilmesi ve kemâle ermesi için çalışırlar. Sevdiklerine özel tavsiyeler ve mânevî reçeteler sunarlar. Her gün belli vakitlerde yapmaları için zikir ve dua verirler. Bunun mânevî, kalbî eğitim olduğunun bilinmesini isterler. İşin ciddi tutulmasını, disiplinli bir şekilde, titizlikle yerine getirilmesini arzu ederler.

Sami Efendi Hazretleri'nin bu konuda bir hâtırasını dinlemiştim.

Manevi dersler hangi duygu ve düşünce içerisinde, nasıl yapılmalıydı?

Merhum Dr. Hüseyin Tipi ağabey’den naklen muhterem Ali Hüsrevoğlu Bey şöyle anlatır:

“-Merhum Dr. Hüseyin Tipi ağabey Sami Efendi Hazretleri'yle 1950’lerde tanışmış. O zaman Adana Devlet Hastanesi Baş Hekimi olarak çalışıyormuş.

Doktor arkadaşlarından birisi ahirete inanmakla ilgili bir soru sormuş.

Dr. Hüseyin Tipi abi bir Müslüman olarak bu soruya tam cevap veremediği için üzülmüş.

Nasıl nereden cevap bulabilirim diye araştırmaya başlamış. Her gün can ü gönülden Allah’a dua etmiş.

“-Yâ Rabbi! Bu soruma cevap verecek bir sevgili dostunla buluştur” diye yalvarmış.

Bir gün hastahanede hastaları dolaşırken odasına bir ziyaretçi gelip masasına oturmuş.

Dr. Hüseyin Tipi ağabeye ziyaretçisinin geldiği haberi ulaştırılınca hemen odasına dönmüş. Karşısında nur gibi sevimli, güleryüzlü bir insan ile karşılaşmış. Sâmi Efendi Hazretleri ile tanışma orada başlamış.

Ertesi gün buluşmak üzere bir adres verilip sohbete dâvet edilmiş. Muhterem Üstaz (k.s.) Hazretleri ahirete inanmak konusunu ayet ve hadislerle anlatmış. Dr. Hüseyin Tipi ağabey zihnine takılan soruların cevabını bu sohbette almış.

Daha sonra o büyük Allah dostunun peşini bırakmamış. Onun mânevi bir evladı olmuş. Günlük yapması gereken dua ve zikirler almış.

Muhterem Üstaz (k.s.) hazretleri bu vazifeyi yaparken dikkat etmesi gereken hususları şöyle açıklamış:

“- Dersinizi yaparken şöyle düşüneceksiniz. Allah Teala dünyada bir tek seni yaratmış. Yani bir sen, bir de karşında Allah var. Bu şekilde düşünerek dersinizi yapacaksınız.”

Yani Allah’tan başka bir şey aklınıza gelmeyecek. Başka şeylerle ilgilenerek zihin dağınık olmayacak. Bir de ahiretteki safhaları düşünerek şöyle tasavvur edeceksiniz:

“-Kendini mahşer yerinde hissedeceksin. Sevabın az gelmiş, Zebaniler seni Cehenneme götürüyor olarak düşüneceksin. Bu haldeki insan nasıl içi yanık bir şekilde Allah!.. derse, sen de öyle Allah diyeceksin. Böylesine candan, kalpten Allah diyerek dersini yapacaksın. Burada bu şekilde Allah diyelim, zikrimizi yapalım ki, yarın ahiretteki ateşe engel olsun” buyurmuş.

Ne hoş, ne tatlı, ne sağlam bir reçete!..

Manevi derslerde huzur-u kalbi sağlamak için ne kıymetli tavsiyeler!..

VELİLER DEFTERİNE KAYDOLMAK

Allah dostları çok vefakârdırlar. Sevenlerini asla unutmazlar. Defterine kayıt olan kimseleri arayıp sorarlar. Zira onlar sevgi, şefkat, vefâ ile yoğrulmuşlardır. Rahmet ve merhamet pınarından kanasıya içirilmişlerdir.

Mânâ âleminde bir Allah dostunun himayesinde olmak ne büyük ikram! Bir Allah dostunun defterine kaydolmak ne yüce şereftir!

Karamanlı Hasan Hüseyin Aral abiden bu konuda bir hatıra dinlemiştim. Kendisi şöyle anlatmıştı:

“- 1980 yıllarındaydı. Çumra Alibeyhüyüğü kasabasında öğretmenlik yapmaktaydım. Konya’ya sık gider, gelir, Dr. Hulusi Baybal ağabeyi ziyaret ederdim. Bir ziyarette yaşı sekseni bulan bir amcamız oradaydı.

O gün veliler defterine kaydolmak konusunda bir hatıra anlatmıştı.

Çok câlib-i dikkat ve ibret verici bulduğum bu hatırayı şöyle nakletmişti:

“-Bundan yirmi sene önce hacca gitmiştim.

O sene Sami Efendi Hazretleri'nin de geldiğini duydum ve ziyaretine gittim.

Bana: “-Nerelisiniz?” diye sordu.

Ben de: “-Çumralıyım efendim” dedim.

“-Çumra’nın Tımraş köyü var, bilir misiniz?” dedi.

“-Evet efendim bilirim” dedim.

Bunun üzerine bana:

“-Orada Veli Çavuş adında bir kardeşimiz var. Bizim defterimize kaydoldu. Memlekete döndüğünüzde selamımı söyleyin. Dişci Mehmed Efendiden ders alsın” buyurdular.

Hac dönüşü bir kardeşimizle Tımraş’a gitmeye niyet ettik. Arkadaşım bana: “-Ben o adamı çok iyi duymuyorum amma hadi gidelim” dedi.

Tımraş’a vardığımızda Veli Çavuşu sorduk. Sorduğumuz kişiler, hep hayretle yüzümüze bakıyor ve merakla:

“-Yahu siz saçlı sakallı, dindar insanlarsınız, ne yapacaksınız o adamı? Ne işiniz var Veli Çavuş’la? Düğün mü var?” diye sordular.

Biz de ziyarete geldiğimizi söyleyince evini gösterdiler. Veli Çavuş’un yanına vardığımızda selam verip içeri girdik.

“-Buyurun! Hoş geldiniz!.. Düğün mü var?” dedi.

Ben de: “-Efendim! Bu sene hacca gitmiştim. Mekke’de Sâmi Efendi Hazretleri'yle buluştum. Size selamlarını getirdim. Siz mânâ âleminde onun defterine kaydolmuşsunuz. Sizi manevi evladlığa kabul etmişler. Konya’ya gidip Dişci Mehmed Efendi’den ders alsın buyurdular” dedim.

Veli Çavuş: “-Ve aleykümüsselam!..” diye karşılık verdi.

Peşinden “-Hele bir daha anlat!” diyerek ağlamaya başladı.

Bir müddet sonra derin bir düşünceye daldı ve ayağa kalkıp:

“-Demek bir Allah dostu benim gibi bir günahkârı evladlığa kabul etti ha!.. Beni defterine kaydetti ha!..” dedi.

Peşinden kendi kendine :

“-Siz şâhid olun, ben de bugünden itibaren tevbe ediyorum ve bundan sonra saz çalmayacağıma söz veriyorum” dedi.

Eski günlerine nedamet ederek tevbe etti ve duvardaki sazı kırıp parçaladı. İlk fırsatta hemen Mehmed Efendi’ye gidip dersini aldı. Kendini tamamen ibadet ve taata vererek geri kalan ömrünü Allah’a kullukla geçirdi.

Onun pırıl pırıl nurlu bir yüze sahib olduğuna ben şahid oldum.

Veli Çavuş düğün ve derneklerde saz çalar, ilâhi ve kasîde okurmuş. Özellikle Yunus Emre’nin ilâhilerinden seçermiş. Bu ilâhileri öylesine duygulu okurmuş ki, kendinden geçermiş. Onları saz eşliğinde, büyük bir vecd içerisinde, ağlayarak okurmuş.

Kader, bir sırr-ı ilâhî olarak târif edilir.

İnsanoğlunun kaderi böylesine sırlarla dolu!...

Veli Çavuş’un hayatı buna en güzel örnek!...

BÜYÜKLERİ ZİYARET EDECEĞİZ

İnsanın manevi eğitiminde iş dönüp dolaşır salihlerle beraber olmaya gelir. Zira salih insanları ziyaret etmek, onların sohbetinde bulunmak insanı ruhen yüceltir. Onlarla hemmeclis olmak, karşılıklı sevgi alış verişine vesile olur. Onlarla beraberlik sayesinde kalbden kalbe in’ikas başlar.

Hal ve hareketlerde yansımalar, benzeşmeler oluşur. İnsanın davranışlarında güzel ahlakın meyveleri görülür. İnsan terbiyesinde “sâdıklarla beraber olmak” çok önemli bir düstur kabul edilir.

Büyükleri ziyaret etmek insana manevi güç verir. İşine, aşına, ticaretine, hülasa her şeyine, hayatına bereket getirir.

Aksaray eşrafından, ticaretle uğraşan muhterem Cemaleddin Perek abimiz vardır.

Yardımsever, ikram ehli, güler yüzlü, şefkatli, merhametli güzel bir insan.  Haliyle, kaliyle çevresine örnek olan, fakir fukarayı gözeten bir hizmet eri.

Onun Sami Efendi Hazretleri'ni ilk ziyaretiyle ilgili bir hatırasını dinlemiştim.

Muhterem Üstaz (k.s) Hazretleri'nin kendisine yaptığı tavsiyelerden bahsetmişti.

Bu hatırayı kendisi şöyle anlatır:

“-1959 senesi Şubat ayında idi. Mahmud Sami Ramazanoğlu (k.s) hazretlerini ziyaret isteği gönlüme düştü. Bir fırsatını bulup Aksaray’dan kalkıp İstanbul’a gittim.

İlk iş olarak Muhterem Üstaz’ı Tahtakale’de ziyaret edip duasını aldım. Sonra dünyevi işlerimi, alış verişimi, ticaretimi tamamladım.

Huzurda kısa bir sohbetten sonra bana manevi dersimi tarif etti.

Kayseri’de ikamet eden Şaban Kavafoğlu amca ile görüşmeme işaret buyurdu.

HAYATA YÖN VEREN TAVSİYELER

Peşinden hayatıma yön veren şu önemli tavsiyelerde bulundu:

1- Fakir fukaraya yardım edeceğiz.

2- Kaza namazlarımızı hesab edip kılacağız.

3-Kur’an-ı Kerim okuyacağız.

4- Büyükleri ziyaret edeceğiz.

İlk üç tavsiye açıktı, anlaşılırdı. Fakat dördüncü tavsiyede ne kastediliyordu? Büyükleri ziyaret ile ne demek isteniyordu? Kimi, ne zaman, ziyaret edecektim? Doğrusu bunu tam anlayamamıştım.

Memlekete dönünce Kayseri’de Şaban Kavafoğlu amcayı ziyarete gittim. Sami Efendimizin selamlarını tebliğ ettim ve ders aldığımı söyledim. Bir kaç tavsiyede bulunduğunu fakat bir tanesini anlayamadığımı söyledim.

Bunun üzerine bana şöyle bir açıklamada bulundu:

“-Evladım! Büyükleri ziyaret etmek, dersleri kontrol ettirmektir. Her sene Üstadımızı ziyaret edeceğiz, derslerimizi kontrol ettireceğiz” dedi.

Bu yol büyük veliler yoluydu. Bu yolda gel, kontrol edeceğiz denilmezdi. Tâlib durumunu kendisi takib edip halini büyüğüne arzetmeli idi. Ziyaret edilip göz göze gelinir, dertleşilir ve halleşilirdi.

Canım Erenler yolu inceden inceyedir. Edeb , nezaket, tevazu, şefkat ve merhamet bu yolun en değerli meyveleridir.

Rabbımız cümlemize bu yolun inceliklerinden hisseler nasib etsin. Amin.

SOHBETE İNEN RAHMET

Ashab sohbetle yetişmiş. Güzel insanlar da hep sohbetlerde yetişmiş. Sohbetler sayesinde insan dağınıklıktan kurtulmuş, düzenli bir hayata kavuşmuş. Allah rızası taleb edilerek gelinen sohbetler insana mükerremiyyet kazandırmış. İnsan eğitiminde sohbet, hayatî bir disiplin kabul edilmiş. Kalb eğitiminde sohbet, yolun esası kabul edilmiş. Kalbin kemali ve ruhun kıvamı için sohbet şart bilinmiş.

Erenköy’de merhum Mehmed Öztürk amcamız vardı. Sâmi Efendi Hazretleri'nin hizmetkarlarındandı. Güllü Köşk’ün yakınında komşu olarak otururdu. 1980’li yıllarda beş seneye yakın sohbetlerde beraber olduk. Sohbetlerinde Osmanlıca “Âdab” ve “Hz. Ebu Bekir Sıddık” kitabından okurlardı.

Zaman zaman Muhterem Üstaz (k.s) Hazretleri'nin şu sözünü hatırlatırdı:

“-İhvan, sohbetlere inen nûru, rahmeti bir görebilseydi!.. Her sohbetin kendi evinde olmasını isterdi. Sohbetlere rahmet-i İlâhi iner. Melekler o hâneyi kuşatır. Orada bulunanlara dua ve istiğfar eder.”

Peşinden şunları ilave ederdi:

“-Bu sebebten sohbetlerde hiç bir şey yapılmasa, hiç bir şey okunmasa bile kalb alacağını alır. Sadece selam verilip oturulsa, bir çay içilip kalkılsa dahi insan yine istifade eder. Zira buraya sırf Allah rızası için toplanıyoruz.”

Şâh-ı Nakşibend kuddise sırruh hazretlerinin şu sözü ile bitirirdi:

“-Tarikatı mâ der sohbet est/ Yolumuzun esası sohbettir.”

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 325, Mart 2013

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.