Malını Müslümanlara Vakfeden Allah Dostu

Ubeydullah Ahrâr Hazretleri, bütün gelirlerini, medreselerdeki ulemâya, talebelere; tekke, zâviye ve câmilerdeki sûfîlere; yolculara, ihtiyaç sahibi müslümanların istifâdesi için tesis edilen vakıflara akıtırdı.

Ubeydullah Ahrâr Hazretleri, elinin emeği ile geçinip kimseye muhtaç olmamak için ziraatle meşgul olurdu.[1] İlk zamanlar bu iş için biriyle ortaklık yaptı. Ortağının desteğiyle bir çift öküz aldı. Hak Teâlâ onun malına kısa zamanda öyle bir bereket ihsân eyledi ki işlerini yürütmek için vekiller tâyin etmek mecburiyetinde kaldı. Malının hesâbı yapılamıyordu. Mezraalarının sayısı 1300’den fazla idi.[2]

Hâce-i Ahrâr Hazretleri şöyle buyurmuştur:

“Hak Teâlâ benim malıma çok bereket ihsân eylemiştir. Her harmandan sonra 1.000 batman[3] ekin ambarlanır; ambardan çıkardıklarında ise 1400 veya 1500 batman gelir.”[4]

Ekin ambarlarını muhâfaza ile vazifeli zât şöyle anlatır:

“Ambarlardaki tahılları kullandıkça ziyâdeleştiğini görürdük. Bu hâli gördükçe Ubeydullah Ahrâr Hazretleri’ne karşı bağlılığımız kuvvetlenirdi. Bir kere bunun mânâsını sorduğumda Hâce Hazretleri:

«–Bizim malımız fakirler içindir; ziyâdeleşmesinin sebebi budur.» buyurdu.”[5]

Hâce Hazretleri, bu mezraalardan elde edilen bütün gelirleri, medreselerdeki ulemâya, talebelere; tekke, zâviye ve câmilerdeki sûfîlere; yolculara, ihtiyaç sahibi müslümanların istifâdesi için tesis edilen vakıflara akıtırdı.

Ahrâr Hazretleri’nin muhtelif şehirlerde pek çok mülkü mevcuttu. Bunların bir kısmını câmi, medrese ve tekkeler için vakfederek mühim hayır hizmetlerinde bulundu.[6]


[1] Mîr Abdülevvel, a.g.e, s. 106; Muhammed Kādî, a.g.e, vr. 34a, 142b-143a.

[2] Reşahât, s. 423. Son zamanlarda Moskova’da basılan The Semerqand Documents of the XV-XVI Centuries isimli belgeler de, Hâce-i Ahrâr’ın, Semerkand bölgesinde 35.000 hektar tarım alanını idâre ettiğini göstermektedir. Tarım ve otlak arazilerinin yanında bahçeler, evler, dükkânlar, değirmenler, tarım araçları, tekkeler, medreseler ve câmiler de vardır. (Kadir Köse - H. İbrahim Şimşek, Altın Halkalar, s. 283)

[3] Batman: 7.697 kg ağırlığında bir ölçü birimi.

[4] Reşahât, s. 424.

[5] Reşahât, s. 424.

[6] O. D. Çehoviç, Samarkandskie Dokumenti XV-XVI vv. (o Vladeniyah Hodci Ahrara v Srednei Azii i Afganistane), Moskova 1974, s. 107-174, 332; Velîhâce, a.g.e, s. 73.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.