Mahmud Sami Efendi'den (k.s.) Kalanlar

Muhterem Üstaz Mahmud Sami Ramazanoğlu kuddise sırruh Hazretlerinin dâr-ı bekaya irtihallerinin otuzüçüncü sene-i devriyesini idrak etmekteyiz. Rabbimiz cümlemizi şefatine nail eyleyip cennetinde cemeylesin. Bir fatiha üç ihlas okuyarak ruhunun şâdolmasına vesile eylesin.

Muhterem Üstaz kuddise sırruh Hazretleri ile ilgili yeni hâtıralar gelmeye devam ediyor elhamdülillah. Bu hatıraların bizlere ve yeni nesillere yeni ufuklar açmasını, kâmil bir mümin olma yolunda rehber olmasını ve bir hayat disiplini kazandırmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ederiz.

Bize ulaşan bu yeni hatıraları Aksaray’lı muhterem Ali Aktaş bey naklediyor. Aksaray’ın ilk ihvanlarından biri olan merhum Osman Sağdıç ağabeyden kendisi bizzat dinlemiş. Onları bir emanet olarak hıfzetmiş. İstifadeye medar olması ve yayınlanmaya vesile olması için bize ulaştırdı. Anlattıklarından bir kaç hatırayı okuyucularımızın istifadesine sunmayı arzu ettik. Rabbimiz cümlemizi zatına lâyık kul, Habibine layık ümmet ve dostlarına layık evlad eylesin. Âmin.

“SİZİ ARZU ETTİM EFENDİM!”

Altınoluk dergimizin Aksaray’da kadim hizmetkarı muhterem Ali Aktaş bey anlatıyor: 1960’li yıllarda Aksaray’ın ilk ıhvanlarındandı. Meslek olarak saat tamirciliği yapardı. İşi icâbı malzeme almak için İstanbul’a sık gelir giderdi.

Sami Efendi Hazretlerinin adını çok duymuş fakat bir türlü tanışma fırsatı bulamamış. O büyük Allah dostunu tanımayı ve duasını almayı da çok arzu edermiş.

İlk tanışması merhum Nevşehir’li Hüseyin Yücebaş amca vasıtasıyla başlamış.

Aksaray’da Sami Efendi’nin mânevi talebesi olarak ilk onu tanımış ve çok sevmiş. Onunla birlikte İstanbul’a gelip Sami Efendi Hazretlerini ziyaret etmiş.

Muhterem Üstaz Hazretlerinin elini öpmüş ve: “-Efendim! Ben ders almaya geldim” demiş. Sami Efendi Hazretleri Osman amcaya tebessüm ederek:

“-Çekiçler köyünde Ahmed efendi vardı. Niçin buraya kadar zahmet ettiniz? ” demiş. Saatci Osman abi, “Sizi arzu ettim Efendim!” diye cevap vermiş.

Sami Efendi Hazretleri: “-Hüsn-i zan beslemişsiniz evladım” diyerek manevi dersini vermiş. Osman abi bu hatırayı sürekli anlatır ve peşinden şu açıklamayı yapardı. “-Manevi yolda insan sadakat, sebat, teslimiyet ve muhabbetiyle test edilir. Sadakat, sebat, teslimiyet ve muhabbetini ızhar edenlere yollar açılır” derdi.

SÜREKLİ RABITALI YAŞAMAK

Saatçi Osman abi İstanbul’a her gelişinde önce Muhterem Üstaz’ı ziyaret edermiş. Bir defasında nasıl oldu ise önce pazara çıkmış. İhtiyaç olan malzemeleri aldıktan sonra cebinde az miktarda bir parası kalmış.

O parayla da dönüş biletini almış ve Muhterem ustazı ziyarete gitmiş.

Hayatında büyük izler bırakan bu hatırayı kendisi şöyle anlatırdı:

“-Sami Efendimiz’in huzuruna büyük bir neşe ile vardım. Elini öpüp huzurlarında oturdum. Kısa bir sohbetten sonra fakire:

“-Yarın mı gideceğiz evladım?” dedi. Ben de: “Bugün gideceğim Efendim”dedim.

Sami Efendimiz aynı soruyu üç defa tekrar etti. Ben de aceleci bir eda ile hemen cevap verdim. Üst üste sorunun tekrar edilmesinin hikmetini birden anlayamadım ve: “Biletimi aldım Efendim, bugün gideceğim” dedim.

Muhterem Üstaz kuddise sırruh Hazretleri merhamet nazarlarıyla baktı ve sadece: “Yâ!...” diye karşılık verdi.

Aklımız, fikrimiz hep gitme üzere kurulu olunca bir türlü uyanamadım. Üstadımızın bu sorusunun altında yatan hikmeti kavrayamadım. Akşam namazını kıldıktan sonra Aksaray’a gitmek üzere otobüse bindik. Bir müddet yol aldıktan sonra İzmit’e gelince otobüsümüz bozuldu. Hava çok soğuk, cepte para yok, şoförler ortadan kayboldu. Ne yapacağımı bilemedim. Bir müddet şaşkın ve çaresiz bir vaziyette ortada kalakaldım. Sonra aklıma tren garına gidip oradan trene atlayıp gitmek geldi. Hemen istasyona koştum, abdestimi alıp yatsı namazımı kıldım. Mahzun mahzun, gönülden gelerek Rabbimize yalvardım. Kendi kendime: “Sen misin Üstadın sözünü anlamayan?” diye nefsimi levmettim.

Rabbimizden hiç ümid kesmeden istiğfara devam ettim. Tren beklerken derin bir manevi sıkıntı gönlümü sardı. Üstadıma karşı su-i edebde bulunmam beni çok üzmüştü. Bu duygu ve düşünce içerisinde iken omuzuma bir el dokundu. Baktım karşımda ruhaniyeti ile Sami Efendimiz tebessüm ederek bana:

“-Evladım! Dünya işi için bu kadar üzülmeye değer mi? dedi.

Cüzdanından para çıkartıp elime koyup kayboldu.”

Allah dostları böylesine merhamet sahibidir Ali kardeş derdi. Onlar evlatlarının hatasına bakmaz, merhametle davranırlardı. Bu hadise, Üsdadım ile aramda çok güçlü bir gönül bağı oluşmasına vesile oldu. Onu o kadar sevdim ki,her zaman yanımda hissetmeye başladım. Onunla manevi, ruhani beraberliğim sürekli arttı. O günden bu güne rabıtasız hiçbir zamanım geçmedi elhamdülillah derdi. Hatta öyle bir hale geldim ki, abdest alırken bile Üsdadı görür oldum. Bu durumun edebe muğayir bir hal olmasından endişe ettim. Zihnimi ve gönlümü meşgul eden bu hali bir ziyaretde Üstadımıza arzettim. Efendim! Ne yapmam ve nasıl davranmam lazım diye sordum. Muhterem Üstaz kuddise sırruh Hazretleri fakire tebessüm ederek: “Bir mahzuru yok evladım!...” buyurdu.

RÛHEN HEP BERABERİZ

Merhum saatçi Osman abimiz muhabbet, sadakat ve teslimiyet ehli, salih bir zâttı. Sami Efendimize o derece meftun idi ki, râbıtasız hiç bir ânım yok derdi.

Evde, işde, yatarken, otururken, yerken içerken ve çalışırken hep beraberiz derdi. Maneviyatta ruhen beraber olmaya hiçbir mani yok idi.

Râbıta, iki gönül arası bir sevgi alış verişi idi. Kalbler arası bir muhabbet hattının kurulması idi. İşte merhum Osman abi de bu hal, bu sevgi hattı adeta zirve idi. O, bir ziyaretinde Sami Efendimiz’e duyduğu derin sevgiyi ifade etmek üzere:

“-Efendim! Sizden ayrı hiç bir ânımın geçmesini istemiyorum” diye nazlanmış.

Muhterem Üstaz Hazretleri ondaki engin muhabbet ve ince anlayışı görünce:

“-Evladım! Vücudlarımızı ayrı ayrı yerlere de koysalar, rûhen hep beraberiz elhamdülillah” buyurmuşlar.

AYETÜ’L-KÜRSİ’NİN FAYDASI

Aksaray’da il müfti yardımcısı Mustafa Eroğlu Hocaefendi vardı. Kendisi Sami Efendimiz’i bir Hac mevsiminde Medine’de ziyaret etmiş. O gün Muhterem Üstaz’la ilgili bir hâtırası olmuş. Zaman zaman ihvana ibret olması niyazı ile bunu kendisi şöyle anlatırdı: “1980 yıllarında görevli olarak Hacca gittim. Hac menâsikını tamamlayıp Medine’ye geldik. O yıllarda Sami Efendi Hazretlerinin de Hicaza yerleştiğini biliyordum. Medine-i Münevvere’ye geldiğimizde Üstaz’ı ziyaret etmeyi çok arzu ettim. Ama nerde ikamet ettiklerini ve nasıl ulaşabileceğimi bilemiyordum.

Bir gün hacılardan birinden yarın ziyarete gidilecek diye bir haber işittim. Çok heyecanlandım ve ben de hazırlandım. Ertesi gün otelin önüne bir minübüs gelecek diye konuşmuşlardı. Fakat ziyarete gidecek olanların listesinin yapıldığını duymamıştım. Söylenilen saatte ben de orada hazır bulundum. Minübüs gelmişti amma yanında birisi sürekli şöyle sesleniyordu:

“-Hacı abiler!.. Listede ismi olmayanlar lütfen binmesin. Ziyaretçi kabulü ona göre gerçekleşecek” diyordu. İsmimi listeye yazdırmadığım için bir an tereddüt ettim. Amma böyle bir fırsat bir daha elime geçmez dedim ve minübüse bindim. Bir koltuğa oturdum ve devamlı âyetü’l-kürsi’yi okumaya başladım. Fakire bir şey diyen olmadı. Rabbimiz muhafaza eyledi ve nihayet minübüs hareket etti. Muhterem Üstaz’ın devlethanesine salimen ulaştık. İçeriye birer birer alınarak ziyaret gerçekleştirildi. Huzura girip, nur cemalini seyredip, elini öpüp duasını aldık elhamdülillah. Odadan çıkarken Muhterem Üstaz Hazretleri:

“-Siz şurada biraz bekleyin” buyurdular. Ziyaret tamam olup herkes dışarı çıkınca fakire işaret edip yanına çağırdı. Pırıl pırıl o nur simasıyla tebessüm ederek:

“Evladım! Ayetül-Kürsi’nin faydasını gördün mü?” buyurdular. Peşinden de: “Her sıkıntılı anımızda okuyalım!” diye bize reçete sundular.

EVVEL-REFİK SÜMME’TARİK

Merhum Osman abinin Aksaray’da sarraflık yapan bir arkadaşı vardır. O, bir gün Osman abiye gelir ve şöyle bir teklifde bulunur: İstanbul’a gidelim, sen malzeme alırsın ben de çarşıya uğrar bir bakarım. Osman abi bu teklife sevinir amma parası olmadığı için sessiz kalır. Arkadaşı durumu sezer ve ben sana ikiyüz lira borç veririm der. Amma bir şartla deyip talebini, arzusunu bildirir. Beni Sami Efendiye götürmek şartıyla diye açıklamada bulunur. Osman abi böyle bir şarta daha çok sevinir ve derhal kabul eder. Zira hem maddi hem manevi ticaret bir arada diye düşünür.

O günki şartlarda müstakil iş ve ticaret yapmanın zorluğu aklına gelir. Ayrıca kârlı bir ticaret için nakit paranın gerekli olduğuna inanır. Arkadaşının hali vaktinin yerinde olduğunu bildiği için endişe etmemiş.

Hem Üstadı görür hem de ihtiyacımı gideririm düşüncesiyle “olur” demiş. Hazırlanıp İstanbul’a gelmek üzere arkadaşıyla yola çıkmış. Otobüsde yol boyu hiç paradan puldan söz açılmamış. İstanbul’a gelmişler yine hiç bahis konusu olmamış. Osman abi çarşıya çıkarken hatırlatmaya mecbur kalmış. Arkadaşı gayet pişkin bir vaziyette; ziyaretten sonra demiş. Onun bu hareketinden sonra kendisine, sanki parayı vermeyecek hissi gelmiş. Buna rağmen ona bir şey demeden sabırla davranıp beraberce ziyarete gitmişler. Muhterem Üstaz’ın huzuruna, birer birer alınmışlar. Önce sarraf arkadaşı odaya girip çıkmış, peşinden Osman abi. Sami Efendimiz Osman abiyi görünce tebessüm etmiş ve:“Evladım! evve’l-refik sümme’t-tarik !..” buyurmuş.

Peşinden sanki aynı sözü açıklar gibi tekrar etmiş ve: “Önce yol arkadaşı seçilmeli sonra yola çıkılmalı” diye dikkat çekmişler.

SÖZÜ İYİ DİNLEMEK GEREK

Allah dostları az fakat öz konuşurlar. Söylemek istediklerini muhatabına üç defa tekrar ederler. Sözü iyi dinleyen söylenmek isteneni de iyi anlar. Söze kulak kesilmeyen kimse ise kendi bildiğinde ısrar eder. Allah dostları sözü anlamayan kimseye karşı, kadere teslim olup susarlar.

İŞİMİZE DİKKAT EDELİM

Merhum Osman Sağdıç abimiz’le yine bir gün yalnız olarak başbaşa oturuyorduk. Kendine gelen ruhani, özel, manevi hallerden bahsedip şunları anlatmıştı: Üstadımızın muhabbeti kalbimde o derece çoğaldı ki bir yerde duramaz oldum. Dükkana gidiyor fakat iş yapmak istemiyordum, sıkılıyordum.

Eve gidiyorum orada rahat duramıyordum.Sohbetlerde Kur’an-ı Kerim okunmaya başlayınca göz yaşlarıma hakim olamıyordum. Sohbetin sonuna kadar gözümün yaşı ve gönlümün coşkusu dinmiyordu. Evi, dükkânı terkedip başımı alıp dağlara kaçasım geliyordu. Bu hal devam ettikçe evde, dükkanda çalışma düzenim bozulmaya başladı. İstanbul’a gidip Üstadıma durumu anlatmaktan başka çarem kalmadı. Üzerimdeki bu halin izalesi için dua taleb etmek üzere İstanbul’a gittim. Sami Efendimiz’i çalışma mekanı olan Tahtakale’de ziyaret ettim. Huzuruna vardığımda Üstadımız çok kısa ve öz olarak fakire şöyle buyurdu:

“- Bak Evlâdım! Biz de defter tutuyoruz. İşimize dikkat edelim” diye nasıhatte bulundu. Üzerimdeki o yoğun manevi hal birden kalkıverdi. O ziyaretten sonra bir daha o tür haller olmadı. Kalbim daha sâkin, daha dingin bir halde yaşamaya devam ettim.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 372, Şubat 2017

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.