Maden Suyu İle Soda Aynı Şey midir?

Soda ile maden suyu, aynı şey değildir. Toplumumuzda belki de birçok insan, maden suyu ve sodanın, “isim farkı olsa da aynı tesiri yaptığını” düşünür. Genellikle ikisi de mideyi rahatlatma özelliği için içilir, ama soda sun’î/yapay bir içecektir. Maden suyunda tabiî olarak bulunan ana elementler, sodada bulunmaz.

Soda, içme suyuna 1 litreye en az 570 mg bikarbonat ve 1000 mg karbondioksit katılarak elde edilen sun’î bir içecektir.

Maden suyu içerdiği sülfat ve bikarbonat iyonları sayesinde, hem mide ve bağırsak sistemini rahatlatır, hem de böbrek fonksiyonlarını dengeler.

Spor yaptıktan sonra ayran ile birlikte maden suyu içildiğinde; hem tok tutma, hem de zayıflatma tesiri gösterir. Maden suyunun içerdiği kalsiyum kemik yapısının, florür de ağız ve diş sağlığının gelişmesi için son derece faydalıdır.

Kullanmak zorunda olduğumuz ilaçlarda bile bir doz vardır. Bu sebeple maden suyu içerken de bu doz çok önemlidir. Bu yüzden düzenli maden suyu içiyorsak, onu da abartmadan günde 1 litreyi geçmeyecek şekilde tüketmekte fayda vardır.

Maden suyu yemekle birlikte alındığında, hem mineralli sudan, hem gıdalardan mineral emilimi daha kolay gerçekleşiyor. Bu sebeple yemek sırasında içecek olarak tercih edilebilecek bir alternatiftir.

Fakat soda ise, yemek sırasında veya hemen sonrasında içildiğinde midenin asit dengesini bozarak sindirimi geciktirebilir.

Bazı maden sularında sodyum miktarı yüksek olabilmektedir. Tansiyon yüksekliği şikâyeti olanlar, sodyum oranı yüksek maden sularını içmemelidirler. Sodyum miktarının yüksek olup olmadığı, etiketinden kontrol edilebilir.

Gerçek maden suyunun bilinen bir zararı yoktur, fakat ülkemizde “maden suyu” adı altında satılan bazı sodaların zararları vardır. Zira içerisine tabiî olmayan aroma, tatlandırıcı ve bikarbonat içeriği katılabilmektedir.

Kaynak: Nejla Baş, Şebnem Dergisi, 152. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.