Macar Akademisyen Dr. Tibor Imre Baranyi Müslüman Oldu

Altınoluk dergisinin Mayıs 2019 sayısında İslam ile şereflenen yeni mühtedi Dr. Tibor Imre Baranyi ile yapılan röportajı istifadenize sunuyoruz.

Röportaj: Ömer Faruk Demireşik

Altınoluk dergisinin 399. sayısında Macar akademisyen Dr. Tibor Imre Baranyi hidayet hikayesini anlattı.

BEKLEDİĞİMİZ GELMİŞ AMA BİZ HABERSİZMİŞİZ

Geçtiğimiz ay İlmi Araştırmalar Merkezi (İLAM) mensupları tatlı bir heyecana ev sahipliği yapmanın şükrünü yaşadılar. Macaristan Muhalefet Partisi lideri Gabor Vona’nın başdanışmanı, akademisyen ve düşünür Dr. Tibor Imre Baranyi, Osman Nuri Topbaş Hocamızın telkin ettiği kelime-i şehadet ile İslam dairesine girdi. Yıllar süren araştırmaları, Fahrettin Tivnikli ağabey ve Abdurrahman İslam gibi güzel insanlarla birliktelikleri ve Macaristan’daki gayretli müminlerin kalbi ısındıran temasları Baranyi’yi nihayet bir noktaya getirmiş ve Müslüman olmaya karar vermişti. Bu kararını Hocamızın şahitliğinde gerçekleştirmek istemesi de bu Macar düşünürün bir diğer kararıydı. Baranyi ilk ezan sesini İstanbul’da duymuş, yıllar sonra o ezana muhatap olacağı yerin de yine İstanbul olmasını arzulamıştı. Hocamızın, hidayet töreni akabinde beşuş bir çehre ile “artık hem dünya hem ahiret kardeşimiz oldu” diyerek tebrik ettiği bu güzel insan hidayete ermesinden sonra ilk olarak kendisine yaptığı ikram ve iyiliklerini hep hatırladığı Fahreddin Tivnikli ağabeyin mezarını ziyaret etmek istedi. Elinde tuttuğu takkesini Fahreddin ağabeyin verdiğini ve son hastalık döneminde ona şu sözleri söylediğini ifade ederek: “Benim vaktim az kaldı, artık gidiyorum. Ama burası sizin yeriniz, sizin evinizdir inşallah, sizi her zaman bekliyoruz.” Tibor Bey’in bu vefalı ve hamiyetperver davranışı orada bulunan herkesin yüreğini kabarttı ve Fahreddin ağabeyimizi bir kez daha hayırla yad ettik. Dr. Tibor Imre Baranyi ile hidayetle buluşma sürecini arkadaşımız Ömer Faruk Demireşik konuştu.

  • İslam’la buluşma hikâyenizi dinlesek öncelikle?

Tibor Imre Baranyi: Yirmi yaşımdan beri dinleri, gelenek ve kültürleri araştırıyor, bunların üzerinde çalışma yapıyorum. Haddimi aşmak istemem ama uzun yıllar Budizm, Hinduizm ve diğer Uzakdoğu dinlerini araştırdım. Tabiî Hristiyanlığı da öğrendim ki zaten içinde doğup büyüdüğüm ortamdır. Dinleri araştırırken akademide kendi öğrencilerime görüşlerimi aktarmaya çalıştım. Bu arada çok iyi dostum olan Macaristan Ana Muhalefet Partisi genel başkanının danışmanlığını yapmaya başladım. Her şey çok iyi gidiyordu. İkinci parti olmuştuk. Bana milletvekilliği teklif edildi. Ama ben teklifleri reddettim. Çünkü biliyordum ki politikaya girdiği zaman insan kirlenir. Bu yüzden uzak kaldım. Partiyle bütün ilişkilerimi kesip de tamamen talebelerimle meşgul olmaya başladığımda büyük bir boşlukta kaldım. Acaba Mevlâ benden ne istiyor, bunu düşünmeye başladım.

Tabiî ben siyâsî camiaya arkamı çevirince onlar da bana sırtlarını döndüler. Ailemle beraber yokluk içinde kaldım. Elimde hiçbir şey kalmadı. İşte o zaman yoğun bir şekilde ölümü ve ötesini düşünmeye başladım. Şu ana kadar araştırdığım hiçbir din, buna Hıristiyanlık da dâhil, bana ölümden sonrası için bir güven vermemişti. Öldükten sonra ne olacağım hususunda tatmin edici bir bilgim yoktu maalesef.

15-16 yıldan bu yana dostum olan Ahmet (Barışçıl) vasıtası ile elime bir Kur’ân-ı Kerim geçti. Bu, Macarca bir Kur’ân mealiydi. Benden, onu okumam, gerekli düzeltmeleri yapmam ve mümkünse Macarca edisyon yapmam istendi. Aman Allah’ım! Okumaya başladığım andan itibaren her bir ayetin sanki bizzat bana hitap ettiğini gördüm. Okuduğum her ayet, kalbime ufak dokunuşlar yapıyor, sanki benim için gönderilmiş intibaı veriyordu. Hepsi içinde bulunduğum sıkıntıları anlatan ayetlerdi.

Türkiye’ye ilk defa Fahreddin Tivnikli Ağabeyin daveti üzerine geldik. Burada harikulade bir ikrâmseverlik, kardeşlik ve cömertliğe şahit oldum. İçinde büyüdüğüm Hıristiyanlık kültürü de hep sevgiden ve merhametten bahseder ama yaşantıda bunu hiç göremezsin. Onu burada yaşanır şekliyle gördüm.

Aralık ayında kendimi Kur’ân’a verdim. Kur’ân-ı Kerîm’i ve elimizde bulunan hadîs-i şerîfleri okumaya başladıkça daha da yakınlaştım. İçimdeki soru işaretleri yok olmaya başladı. Bu esnada yüzde yüz emin olabileceğim net cevaplar aldım. Kur’ân-ı Kerim ve hadisler ölümden sonra ne olacağı hususunda beni mutmain etti. Elhamdülillah, şimdi buradayım, karşınızdayım.

  • Günümüzde Hıristiyanlığın durumu hakkında neler söylemek istersiniz?

I. Baranyi: Hıristiyanlık aslında Tanrı’dan uzaklaşmış, Hazreti İsa’ya bağlanmış, onu takip etmek üzere kurulmuştur. Öğreti şudur: Hazret-i İsa bizim günahlarımız için çarmıha gerildi. Dolayısıyla bizim günahlarımızın acısını Hazret-i İsa önceden çekmiştir. Biz sadece onu severek kurtuluşa erebiliriz.

Aslında bu, aynı zamanda insanlara şöyle bir mesaj veriyor: Hakikat için çok fazla mücadele etmeyin! Her zaman doğrunun yanında olmak zorunda değilsiniz. En güzel örnek Hazret-i İsa’dır; o hakikatin yanında olduğu için çarmıha gerilmiştir. O yüzden siz de bu yolda çok ısrar etmeyin, yoksa bedelini ödersiniz. Öyle bir İsa figürü oluşturuldu ki, hayatı takip edilemez, onun gibi yaşanılamaz! Sadece varlığı vardır, o da semboliktir.

Ortaçağ’ın sonunda Hıristiyanlık tamamen yenilgiye uğradı ve şu an işte Batı’da gördüğümüz dehşet verici liberal ve demokratik hayatı bir din olarak insana sunar hale geldi. Şu an Batı hayat tarzını tamamen şeytan belirliyor; Hıristiyanlıkla hiç alakası yok! Ve bu şeytânî hayata hiçbir din cevap veremiyor. İslâm hariç tabii. Budizm, Hinduizm, Şintoizm ve diğer doğu dinleri de bu şeytânî akıma ellerini kaldırıp teslim olmuştur. Budizm, Hinduizm ve Şintoizm kendi bulunduğu bölgelerde insanlara mutluluk sunamadığı gibi Batı’da insanlar hakikate ulaşmasın diye bu dinlere yönelik suni akımlar oluşturuluyor.

Bu yolun sonuna kadar yürüdüm ve elhamdülillah İslâm’la tanıştım. İslam da bana yolun bitmediğini, hakikatin yok olmadığını, hâlâ var olduğunu, ona göre yaşandığı takdirde sonuca varabileceğimizi gösterdi.

  • Kur’an’da sizi en çok ne etkiledi?

I. Baranyi: Kur’ân-ı Kerim’de beni çok etkileyen âyetlerden bir tanesi şudur: “(Ey Muhammed!) Sana da geçmiş kitapları tasdik eden ve onları kollayıp koruyan Kitab (Kur’ân)’ı hak ile indirdik. Onların aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzu ve heveslerine uyarak, sana gelen haktan sapma.” Başka ayetlerde de Allah Teâlâ’nın tekrar tekrar söylediği bu hususu, yani “Biz sana yeni bir kitap, yeni bir şeriat göndermedik. Senden öncekilerin öğretilerini tekrar tashih etmek ve güçlendirmek için bu kitabı gönderdik” gerçeğini bir Hıristiyan olarak okuduğum zaman: “Evet, elhamdülillah bizim beklediğimiz gelmiş! Biz habersizmişiz!” dedim.

  • Müslüman olmaya karar verişiniz uzun bir süreç almış. Son kararı nasıl verdiniz?

I. Baranyi: İki ay önce bir rüya gördüm. İstanbul’a gelmiştim. Arabaya bindim ve Üsküdar’dan Çamlıca’ya doğru bir yokuş çıkmaya başladım. Çıkarken sağda büyük bir bahçe gördüm. Arabadan indiğimde şehir bir anda insansız hâle geliverdi. Bahçeye girdim, aman Allah’ım, bahçe ne muhteşemdi, ne muazzam bir tat ve kokusu vardı. Güzel, çok büyük bir bahçeydi ve her tarafta değerli taşlar vardı. Ortada bir kitap vardı, hemen bir kalem aldım ve bu kitaba talebelerimden uygun gördüklerimin ismini yazmak istedim. Başladım onların isimlerini yazmaya… Akademideki arkadaşlarımın, öğrencilerimden bir kısmının isimlerini yazdım. Sonra dışarı çıkmaya çalıştım. Ama o büyük bahçede çıkışı bulamadım. Bahçe içinde kalakaldım. Bunun üzerine uyandım, rüyadan o kadar etkilendim ki, akşama kadar tesirini hissettim. O mutluluk, o huzur akşama kadar devam etti. Bu duygular içerisindeyken Ahmet ana muhalefet partisi genel başkanı arkadaşımla konuşmuş. O:

“- Ahmet Bey, bizim üstadımız galiba Müslüman olacak” demiş. Ahmet de:

“- Öyle görünüyor” demiş.

“- Bize fikri öncülük yapan hocamız Müslüman olursa biz ne yapacağız o zaman…” dediğinde Ahmet:

“-Bilmiyorum artık, ondan sonrasını aranızda konuşursunuz” diye mukabelede bulunmuş. Sonra Abdurrahman (İslam) ağabeye rüyayı anlattım. Abdurrahman abi:

“-Rüyanın mesajı çok net! Sen mesajı aldın inşallah” dedi. Ben de aldığımı söyledim.

Sizi tebrik ediyor, Rabbimizden hayırlı hizmet ömrü niyaz ediyoruz.

I. Baranyi: Teşekkür ederim.

Kaynak: Altınoluk Dergisi, Sayı: 399

İslam ve İhsan

KELİME-İ ŞEHADET NEDİR, NASIL GETİRİLİR?

Kelime-i Şehadet Nedir, Nasıl Getirilir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.