Kuss Bin Saide’nin Hutbesi

Kuss Bin Saide’nin aralarında Hz. Peygamber’in (s.a.v.) de bulunduğu bir cemaate yaptığı meşhur hitâbe.

Kuss bin Sâide, İyâd kabîlesinin reisi olup Îsâ’nın (a.s.) dîninde, muvahhid ve şâir bir insandı. Kuss bin Sâide’nin Ukâz Panayırı’nda, aralarında Hazret-i Peygamber’in de bulunduğu bir cemaate yaptığı ve bi’set-i Nebî’den bah­seden şu meşhur hitâbesi pek ibretli ve hikmetlidir:

“Ey insanlar!

Geliniz, dinleyiniz, belleyiniz, ibret alınız!

Yaşayan ölür, ölen fenâ bulur, olacak olur. Yağmur yağar, otlar biter; çocuklar doğar, anaların babaların yerini tutar. Sonra hepsi mahvolur gider. Vukuâtın ardı arkası kesilmez; hepsi birbirini tâkib eder.

Dikkat edin, söylediklerime kulak verin! Gökten haber var; yerde ibret alacak şeyler var! Yer­yü­zü se­ril­miş bir dö­şek, gök­yü­zü yük­sek bir ta­van. Yıldızlar yürür, denizler durur. Gelen kalmaz, giden gelmez. Aca­bâ var­dık­la­rı yer­den memnûn ol­duk­la­rı için mi ora­da ka­lı­yor­lar; yok­sa alı­ko­nu­lup da uy­ku­ya mı da­lı­yor­lar...

Yemin ederim, Allâh’ın indinde bir dîn var ki, şimdi bulunduğunuz dînden daha sevgilidir.

Ve Allâh’ın gelecek bir Peygamber’i var ki, gelmesi pek yakındır. O’nun gölgesi başınızın üzerine düştü. Ne mutlu o kimseye ki, O’na îmân edip de, O dahî ona hidâyet eyleye! Vay o bedbahta ki, O’na isyân ve muhâlefet eyleye!

Yazıklar olsun ömürlerini gaflet içinde geçiren ümmetlere!

Ey insanlar!

Gafletten sakının! Her şey fânîdir, ancak Cenâb-ı Hak Bâkî’dir. Birdir, şerîk ve nazîri yoktur. İbâdet edilecek yalnız O’dur. O doğmamış ve doğurmamıştır.

Evvel gelip geçenlerde bizler için ibretler çoktur.

Ey İyâd kabîle­si! Ha­ni ba­ba­la­rı­nız ve de­de­le­ri­niz? Ha­ni mü­zey­yen kâ­şâ­ne­ler ve taş­tan hâ­ne­ler ya­pan Âd ve Se­mûd? Ha­ni dün­yâ var­lı­ğı­na mağ­rûr olup da kav­mi­ne hi­tâ­ben «Ben si­zin en bü­yük Rab­bi­ni­zim.» di­yen Fi­ra­vun ve Nem­rud?

Bu yer, on­la­rı de­ğir­me­nin­de öğüt­tü, toz et­ti. Ke­mik­le­ri bi­le çü­rü­yüp da­ğıl­dı. Ev­le­ri de yı­kı­lıp ıs­sız kal­dı. Yer­le­ri­ni şim­di kö­pek­ler şen­len­di­ri­yor. Sa­kın on­lar gi­bi gaf­let et­me­yin. On­la­rın yo­lu­ndan git­me­yin. Her şey fâ­nî, an­cak Ce­nâb-ı Hak Bâ­kî’­dir.

Ölüm ırmağının girecek yerleri var, ama çıkacak yeri yok!.. Küçük büyük herkes göçüp gidiyor. Herkese olan bana da ola­caktır.” (Beyhakî, Kitâbü’z-Zühd, II, 264; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, II, 234-241; Heysemî, IX, 418)

Kuss bin Sâide bu güzel sözleri söylerken bahsettiği son Peygamber Hazret-i Muhammed Mustafâ’nın (s.a.v.) orada bulunduğundan habersizdi. Bir müddet sonra da vefât etti. Ancak kabîlesi, Peygamberlik geldiğinde gelip Allâh’ın Resûlü’ne îmân ettiler.

YAŞAYAN ÖLÜR, ÖLEN FENA BULUR, OLACAK OLUR

Resûlullâh onlara:

“–Kuss bin Sâide’nin, Ukâz Panayırı’nda deve üzerinde: «Yaşayan ölür, ölen fenâ bulur, olacak olur!» diyerek hutbe okuduğu hiç hatırımdan çıkmaz. Bu hutbeyi okuyabilecek kimse var mı?” buyurdular.

Heyet, o hutbeyi kabîlelerinden hemen herkesin okuyabileceğini söylediler. Âlemlerin Efendisi buna çok sevindi.

Orada bulunan Hz. Ebûbekir da:

“−Yâ Resûlallâh, o gün ben de oradaydım, söylediklerinin hepsi ezberimdedir.” dedi ve hutbeyi baştan sona kadar okudu.

Arkasından İyâd kabîlesinden biri kalkıp Kuss bin Sâide’nin şiirlerinden okudu. Bu şiirlerde Peygamberimiz’in soyu olan Hâşimoğulları’ndan büyük bir peygamberin çıkacağı, açıkça bildiriliyordu. (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, II, 234-241)

KUSS BİN SAİDE HAKKINDA

Resûl-i Ekrem Efendimiz, Kuss bin Sâide hakkında şöyle buyurdular:

Allâh Teâlâ, Kuss bin Sâide’ye rahmet eylesin! O kıyâmet günü ayrı bir ümmet olarak ba’solunacaktır! (İbn-i Ke­sîr, el-Bi­dâ­ye, II, 239)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Muhammed Mustafa 1, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) KİMDİR?

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kimdir?

HZ. MUHAMMED MUSTAFÂ (S.A.V.)

Hz. Muhammed Mustafâ (s.a.v.)

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.