Kurbanla İlgili Güncel Fıkhi Sorular

Ahmet Hamdi Yıldırım Hoca, kurban ibadetiyle ilgili güncel fıkhi soruları cevaplıyor.

Yolcu (seferî) olan kişi kurban kesebilir mi?

Fıkhî açıdan bir kişi Kurban Bayramı günlerinde, ikāmet ettiği yerden, 15 günden az bir süre için, 90 km ve daha uzak bir yere yolculuğa çıkarsa seferî sayılır ve bu durumda kurban kesmesi vâcip olmaz. Buna rağmen gittiği yerde kurban keserse, bu ibâdeti geçerlidir. Kurban kesmenin sevâbına ermiş olur.

Nisap miktarının üzerinde altın, gümüş gibi ziynet eşyası bulunan kadınların kurban kesmesi gerekir mi?

Hanefî mezhebine göre, kadınların ziynet eşyaları nisap miktarına ulaşmışsa, kurban kesmesi gerekir. Diğer mezheplere göre ise kadınlar, ziynet eşyaları nisap miktarına ulaşsa bile, bu eşyalar için zekât vermezler ve kurban kesmeleri de vâcip olmaz. Biz genel olarak, nisap miktarı ziynet eşyası bulunan kadınların kurban kesmesi gerektiği kanaatindeyiz.

Kurban nisabına mâlik bir kimsenin, nakit parası olmadığı için, kurban kesmemesi doğru olur mu?

Nisaba mâlik olan kimse, zengindir. Zengin kimsenin de kurban kesmesi vâciptir. Elinde nakit parası olmayan böyle bir kimsenin, ödünç alarak veya herhangi bir malını satarak kurban kesmesi gerekir.

Bayram günleri akşam namazından sonra kurban kesilebilir mi?

Klasik fıkıh kaynaklarımızda genel olarak, bayram günlerinde akşam namazından sonra kurban kesilmesi mekruh kabul edilmiştir. Bu gün âlimlerimiz, gece kurban kesiminin mekruh sayılmasında birkaç sebebin etkili olabileceğini belirtmektedirler. Bunlar şu şekildedir: 1. Geceleyin kurban kesimi esnasında, karanlık sebebiyle, tehlike, hata ve zorlukların yaşanması mümkündür. 2. Geceleyin, kurban kesilen yerde hijyen ve temizlik şartlarının sağlanması zor olacağından, kurban etinin necasete bulaşması söz konusudur.

Günümüzde, kurban kesim yerlerinde, lamba, projektör gibi vâsıtalarla kesim için gerekli aydınlatmanın sağlanması ve ayrıca gerekli hijyen ve temizlik şartlarının da oluşturulması hâlinde, mekruhluk sebepleri ortadan kalkmış olur. Dolayısıyla söz konusu sakıncalar ortadan kaldırıldığında, zaruret ve ihtiyaç durumlarında geceleyin de kurban kesiminin yapılması câizdir. Bununla birlikte, şayet bir mecburiyet yoksa kurban kesimini gece yapmak yerine ertesi güne bırakmanın, ibâdet rûhuna daha uygun olacağı kanaatindeyiz.

Alınan kurbanlık hayvanın, bayram günlerinde kesilememesi hâlinde ne yapılması gerekir?

Kurban ibâdeti ancak kurbanlık hayvanın, bayram günlerinde kesilmesiyle yerine getirilir. Satın alınan kurbanlık hayvan, bayram günlerinde, her hangi bir mâzeret bulunmaksızın kesilmezse, böyle bir durumda kişi bu davranışından dolayı günahkâr olur. Fakat alınan kurbanlık hayvan bir mâzeret sebebiyle kesilemeyecek olursa, bu durumda kişi günahkâr olmaz.

Satın aldığı kurbanlık hayvanı meşrû bir mâzeret sebebiyle bayram günlerinde kesemeyen kişi, bu hayvanı bir fakire sadaka olarak verir. Zira bu hayvan, kurban için satın alındığından, Allah yoluna sarf edilecek demektir. Eğer hayvan kurban bayramı günleri geçtikten sonra, sâhibi tarafından kesilecek olursa, bu durumda sâhibi onun etinden yiyemeyeceği gibi, yakın akrabaları da yiyemez. Hayvanın etleri, fakirlere dağıtılır. Eğer hayvan sahibi, hayvanın etinden yedikten sonra, dağıtması gerektiğini öğrenirse, bu takdirde yediği etin bedelini yoksullara sadaka olarak verir.

Üç ortak, kurban olarak kesmek üzere, 2.000 YTL’ye büyükbaş bir hayvan aldık. Bir ortağımız 300 TL verdi. Diğer iki ortağımız ise 850’şer TL verdi. Kurban için bu şekilde bir ortaklık doğru ve geçerli midir?

Ortaklaşa satın alınan kurbanda, ortakların hissesi en az 1/7 olmalıdır. Bu da, sorudaki durumda, yaklaşık 285 TL eder. Burada ortakların hepsinin ödediği miktar, 285 TL’den fazla olduğu için fıkhen bu çeşit bir kurban ortaklığında problem yoktur. Bu durumda, 300 YTL veren kimse, bir hisseyle ortaklığa katılır. Diğerleri ise 3’er hisse ile ortaklığa katılırlar. Yani 850 TL veren kişi kendisiyle birlikte ailesinden 3 kişi adına kurban kesmiş olur.

Ortak olarak kesilen kurbanda, ortaklardan biri adak, biri akîka, diğeri nâfile, öteki vâcip olan bayram kurbanına niyet etse, diğer birisi, vefat eden bir yakını için, bir diğeri de Peygamber efendimiz için kurban kesmek istese, kesilen kurban geçerli olur mu?

Evet geçerli olur. Zira burada, ortakların hepsinin niyetinde ibâdet gâyesiyle kurban kesmek vardır. Kesim için niyet edilen kurbanlardan bir kısmı vâcip, bir kısmı sünnet, bir kısmı ise müstehaptır. İçlerinde Allah rızâsı için kurban kesmekten başka niyeti olan bir kimse yoktur. Dolayısıyla kesilen kurban geçerlidir.

Satın alındıktan sonra, kurbanlık hayvanda bir kusur ortaya çıkması hâlinde ne yapılması gerekir?

Hayvan satın alındıktan sonra, hayvanda kurban edilmeye engel kusurlardan birisinin meydana gelmesi hâlinde, kurbanlığı satın alan kişinin yeni bir kurbanlık alacak maddî gücü varsa yeniden bir kurbanlık alıp kesmesi gerekir. Bu kişi, yeni bir kurbanlık alacak maddî imkâna sahip değilse, o zaman, bu hayvanı kusurlu hâliyle kurban edebilir.

Kurban kestikten sonra namaz kılmak gerekir mi?

Kurban namazı diye, kurban kestikten sonra kılınması gereken özel bir namaz yoktur. Fakat bununla birlikte, kurban kesen kişinin şükür maksadıyla iki rekât namaz kılmasında da bir engel yoktur. Kişi bu namazdan sonra, kurban kesilirken okunan duayı okuyabileceği gibi daha başka dualar da okuyabilir.

Kurban kesene ücret olarak kurbanın eti ve derisi verilir mi?

Kurban kesene ücret olarak kurbanın eti veya derisi yahut bunların parası verilmez. Kurban, sırf Allah’ın rızasını kazanmak maksadıyla kesildiği için, kurban kesen kimse, kurbanın etini, derisini ve diğer parçalarını satamaz. Ayrıca bunları, kasap ücreti olarak da veremez. Konuyla ilgili olarak Hz. Ali’den şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: “Resûlullah (s.a.), develer kurban kesilirken başında durmamı, derilerini ve sırtlarındaki çullarını paylaştırmamı emretti ve onlardan herhangi bir şeyi kasap ücreti olarak vermeyi bana yasakladı ve ‘kasap ücretini biz kendimiz veririz’ buyurdu” (Müslim, Hac, 348).

Kurbanın veya eti yenen hayvanların yenmesi haram olan organları var mıdır?

Kurban olsun veya olmasın, eti yenen bir hayvan kesildiğinde yenmesi haram olan organları vardır. Eti yenen hayvanın, şu organlarını yemek haramdır: 1. Hayvanın akan kanı; 2. Erkeklik organı; 3. Dişilik organı; 4. Erkek hayvanın yumurtaları (husyeleri); 5. Hayvanın idrar kesesi (mesane); 6. Öd kesesi.

Ayrıca, canlı hayvanın vücudundan herhangi bir parçasını kesip veya koparıp yemek de dinimizce kesin bir şekilde yasaklanmıştır.

Kurbanlık hayvanın bir hayır kurumuna canlı olarak verilmesiyle kurban ibâdeti yapılmış olmaz mı?

Kurbanlık bir hayvanı, bir fakire veya hayır kurumuna canlı olarak vermekle kurban ibâdeti yerine getirilmiş olmaz. O hayvanın Kurban bayramı günlerinde o kişi adına kesilmesi ya da kestirilmesi gerekir. Kısacası, kişinin kurbanlık bir hayvanı, kurban günlerinde kendisi adına kurban olarak kesilmesini istemeksizin bir fakire ya da hayır kurumuna tasadduk etmesiyle, kurban ibâdeti yapılmış olmaz.

Kurban kesmek yerine, parası ihtiyaç sahiplerine dağıtılsa, kurban mükellefiyeti yerine getirilmiş ve kurban kesmenin sevabına erilmiş olur mu?

Allah Teâlâ kurban ibâdetini, kurbanlık hayvanı kesmek sûretiyle yerine getirmemizi emretmiştir. Bu yüzden, bu ibâdetin başka türlü yerine getirilmesi söz konusu değildir. Üzerimize farz veya vâcip olan bir ibâdeti başka bir ibâdetle değiştiremeyiz. Yâni namaz kılmak istemeyen bir kişi onun yerine oruç tutamaz. Oruç tutması gereken bir kişi onun yerine sadaka veremez. Zekât vermesi gereken bir kişi de onun yerine oruç tutamaz. Bunların her biri Allah Teâlâ tarafından birbirinden farklı farklı emredilmiş ibâdetlerdir. Biri diğerinin yerine geçemez. Dolayısıyla, kurban kesmesi gereken kişinin, bunun yerine sadaka vermek, kurban parasını fakir fukaraya dağıtmak gibi başka türlü ibâdetler yapması, kurban ibâdetinin yerine geçmez. Kurban günlerinde kurban kesmenin ne kadar önemli olduğunu Peygamberimiz (s.a.) şu şekilde ifâde etmektedir: “Âdemoğlunun, Kurban Bayramı gününde Allah’a yaklaşmak için yapacağı en faziletli ibâdet, kurban kesmektir. Kesilen kurbanın kanı daha yere düşmeden önce, kurban kesen kimse, Yüce Allah’ın katında yüksek bir makāma ulaşır. Bu bakımdan, kurbanlarınızı gönül hoşluğu ile kesiniz” (Malik, Muvattâ, Kurban, 24).

Kaynak: Ahmet Hamdi Yıldırım, Hüdâyi Bülteni, Sayı: 4, 2016

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.