Kur'ân'ı Kerîm'in Dinleyenler Üzerindeki Tesiri

Îcâz, lügatte bir kimseyi âciz bırakmak veya fersah fersah aşmak mânâsına gelir. Istılâhî mânâda ise Kur’ân-ı Kerîm’in, makamların en yücesinden sâdır olması sebebiyle, ister belâgati yönünden, ister teşrîî değerleri bakımından, isterse de gaybî haberleri cihetinden, onun bir benzerini getirmekten bütün beşeriyetin âciz bulunmasını ifâde eder.

Allâh Teâlâ beşeriyete lutfettiği son Kitâb’ını en mükemmel bir sûrette ve Arap lisânı ile inzâl buyurmayı murâd ettiğinden, bu dili konuşan insanlara Kur’ân’ın nüzûlünden asırlar evvel başlamak üzere bir talâkat (konuşma güzelliği), belâgat (söz güzelliği) ve edebiyat temâyülü vermiştir. Araplar, çeşitli yarışmalarla bu sahada faâliyet gösterirken, dillerinin daha da inkişâf etmesini sağlamışlar ve netîcede bu lisân, ilâhî kelâmı ifâdeye medâr olacak bir zenginlik ve mükemmellik kazanmıştır.

Asırlarca devâm eden bu faâliyet sonunda, Araplar arasında îcâzkâr söz söylemek en makbûl bir meslek hâline geldi. Şâirler ve hatipler, toplumda gıpta edilen göz kamaştırıcı bir mevkîye yükseldiler. Bundan dolayıdır ki, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den sâdır olan mûcizelerin en büyüğü, sözlerin zirvesi olan kelâm-ı ilâhî, yâni Kur’ân-ı Kerîm oldu.

İnsanı diğer canlılardan ayıran en mühim vasıflar, akıl, idrâk, iz’ân ve beyân olduğu için en son ve en mütekâmil kitap olan Kur’ân-ı Kerîm’in îcâzı da akıl, beyan ve ilim sahasında tahakkuk etmiştir. Nitekim Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

اَلرَّحْمنُ. عَلَّمَ الْقُرْآنَ. خَلَقَ اْلاِنْسَانَ. عَلَّمَهُ الْبَيَانَ

“Rahmân, Kur’ân’ı tâlim buyurdu. İnsanı yarattı, ona beyânı öğretti.” (er-Rahmân, 1-4)

Kur’ân-ı Kerîm’in kâbına varılmaz îcâzı hakkında lisân âlimleri sayısız eserler telif etmiş ve bunlarda çok dakîk fikirler ortaya koymuşlardır. Biz burada, bunlardan cüz’î bir hulâsa arz etmek istiyoruz.

Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- peygamberliğini îlân edince kâfirler:

وَقَالُوا لَوْلاَ اُنْزِلَ عَلَيْهِ اَيَاتٌ مِنْ رَبِّهِ

“Rabbi’nin katından O’na birtakım mûcizeler indirilmeli değil miydi?..” diyerek îtirâz ettiler.

Allâh Teâlâ onlara şöyle cevap verdi:

قُلْ اِنَّمَا اْلاَيَاتُ عِنْدَ اللهِ وَاِنَّمَا اَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ اَوَلَمْ يَكْفِهِمْ اَنَّا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلَى عَلَيْهِمْ اِنَّ فِى ذَلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرَى لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

“…Onlara: «Mûcizeler ancak Allâh’ın katındadır. Ben ise sâdece apaçık bir uyarıcıyım.» de! Kendilerine okunan bir Kitâb’ı Sana indirmemiz onlara (mûcize olarak) yetmiyor mu? Şüphesiz onda îmân eden bir toplum için rahmet ve nasîhat vardır.” (el-Ankebût, 50-51)

Kur’ân’ın îcâzı; belâgat ve üslûbu, muhtevâsının zenginliği, ihtivâ ettiği esasların insanlığı tatmîn etmesi, gaybî haberler vermesi, dâimâ geçerliliğini muhâfaza etmesi, teşrî sahasındaki üstünlüğü gibi pek çok hususta zâhir olmuştur.

Kur’ân’ın mûcize oluşunun en mühim yönünü belâgati ve üslûbu teşkil eder. Belâgat; muhtevâya, maksada, mevzûya ve muhâtaba göre, yâni hâlin gerektirdiği şekilde en uygun sözü söylemektir. Kur’ân-ı Kerîm, ele aldığı bütün hususlarda bunu en güzel bir tarzda gerçekleştirmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm, fesâhat bakımından da şâheserdir. Seçtiği kelimelerde, kurduğu cümlelerde ve bunların ifâde ettiği mânâlarda, en ufak bir eksiklik bulmak mümkün değildir.

Kur’ân’da mânâ gibi diksiyon da Cenâb-ı Hakk’a âittir. Onu hadîs-i kudsîden ayıran en esaslı fark budur. Bundan dolayıdır ki Kur’ân metnine âit bir kelimeyi, yine Arapça olan bir başka kelimeyle değiştirmek; kasıtlı olarak yapılırsa kişiyi küfre götürür, hatâ olarak yapılırsa, mânânın belli derecede değişmesi sebebiyle çoğu kere ibâdeti bâtıl kılar. Böyle kasıtlı olmayan yanlış telâffuz veya kelime değişikliklerinin şer’î netîceleri hakkında âlimler fıkıh kitaplarında “zelletü’l-kârî” başlığı altında pek çok hükümler beyân etmişlerdir.

Hâl böyleyken, Kur’ân’ın herhangi bir kimsenin anlayışı seviyesinde ortaya çıkarılmış olan bir tercümesi ile ibâdetin câiz olacağı yönündeki safsatalar, ne hazîn bir îmânî sefâlettir.

Kur’ân üslûbunda mânâ ve lâfız dengesi vardır. O, anlatmak istediği her mânâyı, en güzel ve güçlü bir şekilde ifâde edebilecek lâfzı, değiştirilemeyecek bir kudretle kullanır. Böylece lâfız ve mânâ arasındaki dengeyi, “kelâm” sıfatının mutlak sâhibine has tarzıyla tesis eder. Bu meselede, en güçlü edebiyatçılar bile sonsuz bir acziyet içindedirler.

Bu hususta İbn-i Atiyye -rahmetullâhi aleyh- şöyle demiştir:

Kur’ân öyle bir kitaptır ki, ondan bir kelime çıkarılsa, onun yerine ikâme için bütün Arap lisânı altüst edilse, ondan daha münâsip bir başka kelime bulmak mümkün değildir.” (İbn-i Atiyye, el-Muharraruʼl-Vecîz, I, 52, Beyrut 1413; Zerkânî, Menâhilü’l-İrfân, II, 325; Dırâz, en-Nebeü’l-Azîm, s. 112; Abdülkâdir Atâ, Azametü’l-Kur’ân, s. 85.)

Kur’ân-ı Kerîm, kıssa, mev’ıza, cedel, münâzara, târih, teşrî, âhiret, cennet ve cehennem gibi mevzûları, korkutucu ve müjdeleyici âyetleri, mânâlarının şiddetine göre ayrı ayrı üslûp bütünlüğü içinde, fesâhat ve belâgati aynı âhenkte muhâfaza ederek ifâde eder. Bu da, onun ilâhî bir kelâm olmasının muktezâsıdır.

KAYNAK: Osman Nuri TOPBAŞ, Hazret-i Muhammed Mustafa-1, Erkam Yayınları, İstanbul

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.