Kur'an'da Adı Geçen Tek Hanım

Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerîm’de mü’min veya kâfir çeşitli insanların isimlerini zikreder. Bu insanlar içerisinde ismi doğrudan zikredilen tek hanım, Hazret-i Meryem’dir.

Ali bin Ebî Tâlib’den -kerremallâhu vecheh- nakledildiğine göre, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“(Kendi döneminin) en hayırlı kadını Meryem’dir. Hatice de (kendi döneminin) en hayırlı kadınıdır.” (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 20)

KUR'AN'DA HZ. MERYEM'İN İSMİNİN ZİKREDİLMESİ

Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerîm’de mü’min veya kâfir çeşitli insanların isimlerini zikreder. Bu insanlar içerisinde ismi doğrudan zikredilen tek hanım, Hazret-i Meryem’dir. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in annesinin ismi bile Kur’ân-ı Kerîm’de yer almazken, Hazret-i Meryem’in isminin, hem de defalarca zikredilmesinin elbette pek çok hikmeti vardır.

Kadınlardan peygamber gelmemiştir. Lâkin tarih boyu, tevâzu, iffet ve kâmil îman sahibi hanımlar olagelmiştir. Bunlardan biri de birçok kerameti bulunan Hazret-i Meryem’dir. Kur’ân-ı Kerîm, Hazret-i Meryem’e Kitâb-ı Mukaddes’te bahsedildiğinden daha fazla yer verir. Hıristiyanlar, Hazret-i Meryem’i -hâşâ- “Tanrı doğuran, Tanrı Anası” olarak görürlerken, İslâmiyet “iffetli” ve “sıddîka” bir kadın olarak kabul eder. Hıristiyanlıkta Hazret-i Meryem, Hazret-i Îsâ -aleyhisselâm-’ın doğumu sebebiyle değer bulurken, İslâmiyet, Hazret-i Meryem’i “bütün kadınlara örnek bir kadın” olarak takdim eder.

İslâm âlimleri, Hazret-i Meryem’in hayatındaki ayrıntılar yerine, onun verdiği mesaja odaklanmışlardır. Zira o, müslüman kadınlar için “rol-model” oluşturan üstün bir şahsiyettir. Hazret-i Meryem, İsrâilî soydan gelmesi yönüyle de üç dînin ilâhi mesajını sembolleştiren, vahyin yalnız bir ırka ya da kavme ait olmadığını gösteren mümtaz bir şahsiyettir. Bu yazı dizisinde, İslâm’da ve Hıristiyanlıkta önemli yeri olan Hazret-i Meryem’den bahsedeceğiz.

İMRAN ÂİLESİ VE HZ. MERYEM’İN SOYU

“Şüphesiz Allah, Âdem’i, Nûh’u, İbrahim âilesini (soyunu) ve İmran âilesini (soyunu) birbirinden gelmiş birer nesil olarak seçip âlemlere üstün kıldı. Allah, her şeyi hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Âl-i İmrân, 33-34)

Kur’ân-ı Kerîm’de Hazret-i Meryem’in babasının adının “İmrân” olduğu bildirilmektedir. Tahrîm Sûresi, 12. âyette de “İmrân’ın kızı Meryem” ifadesiyle Hazret-i Meryem’in babasının İmrân olduğu açıkça vurgulanır. Hazret-i Meryem’in babası İmrân bin Matan (veya Masan)’ın soyu, Hazret-i Dâvûd -aleyhisselâm-’a dayanmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de Hazret-i Meryem’in babasının adı açıkça geçmekte ve bir sûreye ad olmakta iken annesinin adı dolaylı olarak; “İmrân’ın karısı” şeklinde yer alır.

Rivâyetlere göre, annesi, Fâkûz’un kızı Hanne’dir. Hanne, kısır bir kadındır. Bir gün ağaçta gagasıyla yavrusunu besleyen bir kuş görür ve çocuğu olmasını arzulayarak Allâh’a duâ eder. Cenâb-ı Hak, duâsına icâbet buyurur ve hâmile kalır. Bunu anlayınca Allah Teâlâ’ya şöyle duâ eder:

“Hani, İmrân’ın karısı, «Rabbim! Karnımdaki çocuğu sırf Sana hizmet etmek üzere adadım. Benden kabul et. Şüphesiz Sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin.» demişti. Onu doğurunca, Allah, ne doğurduğunu bilip dururken: «Rabbim! Ben onu kız doğurdum. Oysa erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu Senin korumanı diliyorum.» dedi.” (Âl-i İmrân, 35-36)

Hanne o dönemin yahudi âdetlerine göre bir adakta bulunmuş, doğacak çocuğu mâbed hizmetine adamıştı. Lâkin kız çocuk dünyaya getireceğini düşünmemişti. O dönemde yalnız erkek çocuklar mâbede adanmaktaydı. Yıllar sonra dünyaya getirdiği tek evlâdını mabed hizmetine adayarak büyük bir fedakârlık yapmıştı Hanne… Hazret-i Meryem’in babası İmrân ise, henüz evlâdı doğmadan evvel vefat etmişti.

Dipnot:

[1] Meryem, 16.

Kaynak: Fatma Çatak, Şebnem Dergisi, 155. Sayı

İslam ve İhsan

KUR'AN'DA İSMİ GEÇEN TEK KADIN KİMDİR?

Kur'an'da İsmi Geçen Tek Kadın Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.