Kur’an’a Göre Kadın Nasıl Boşanabilir?

İslam’a göre kadın ve erkeğin birbirine karşı görevleri nelerdir? Kadın hangi durumlarda boşanabilir?  

Esas itibariyle aynı özden gelen ve umûmiyetle eşit haklara sahip olan kadın ve erkek, farklı cinsleri temsil etmeleri sebebiyle bazen farklı hükümlere tâbî olurlar. Zira bazı psikolojik ve fizyolojik hususiyetleri de farklılık arzeder. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:

“…Hâlbuki erkek, kadın gibi değildir.” (Al-i İmrân, 36)

“Bir de Allah’ın bâzınıza diğerinden fazla verdiği şeyleri temennî etmeyin! Erkeklere çalışmalarından bir nasîb vardır, kadınlara da çalışmalarından bir nasîb vardır. Çalışın da Allah’tan fazlını isteyin! Şüphesiz Allah herşeyi bilmektedir.” (Nisâ, 32)

“Erkekler, kadınlar üzerinde koruyucu ve sorumlu yöneticidirler. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve âilenin geçimini sağlamakta)dır…” (Nisâ, 34)

Bu âyet-i kerîmelerde Yüce Rabbimiz, gerek doğuştan sahip oldukları fıtrî kâbiliyet ve meziyetleri îtibâriyle, gerekse fizîkî bakımdan erkek ile kadın arasındaki yaratılış farklılığına işaret etmektedir. Sabır, metânet, soğukkanlılık, ihtiyat, îtidal, adâlet, cesâret ve fizîkî kuvvet gibi husûsiyetleriyle erkek daha üstün iken şefkat, merhamet, heyecan, duygusallık, hayâ, nezâket, incelik ve fizîkî zarâfet bakımından da kadın üstün yaratılmıştır.

Ancak erkek ve kadının tamamen irâdesi dışında tecelli eden bu farklılık, Allah nezdinde bir üstünlük vesilesi sayılmaz. Üstünlük ancak takvâ iledir. Sadece farklı yönleri daha güçlü olan iki cins birbirini tamamlar. Zira bir cinsin bütün yönlerde güçlü olması mümkün değildir. Âile ve evlilik müessesesi de cinslerin birbirine duyduğu bu tabiî ihtiyaçtan doğar ve bu sâyede hayatta kalır.

KADIN VE ERKEĞİN BİRBİRİNE KARŞI GÖREVLERİ

Bahsedilen husûsiyetler sebebiyle kadına; daha hafif, ancak daha çok muhabbet ve dikkat isteyen çocuk yetiştirme ve ev işleri gibi vazifeler verilmiştir. Erkeğe de daha çok güç ve teşebbüs isteyen âileyi koruyup kollama ve yetiştirme vazifesi verilmiştir. Böylece bedenî ve rûhî yaratılışa münâsip bir iş bölümü ve vazife taksimi tabiî bir şekilde kendiliğinden ortaya çıkmıştır. İslâm, bu iş ve vazife taksiminin fıtrata uygun olarak kurulmasını, çalışmasını ve gelişmesini ister. Kadının erkeksi bir tavır, erkekçe bir vaziyet almasını hoş karşılamadığı gibi bunun aksini de doğru bulmaz.[1]

Bu durumda temel hak ve hürriyetler açısından her iki cinsin aynı mevkide olması, bunun dışındaki cinsiyet ve vücut farklılıklarının gerektirdiği nisbette de kendine has hükümlere tâbî tutulması hem hikmetin gereği, hem de her iki tarafın faydasınadır. Dolayısıyla kadının şahitliği, boşanma hakkı, mirastaki payı gibi mevzûları bu zâviyeden değerlendirmek gerekmektedir.

İSLAMDA KADININ ŞAHİTLİĞİ

KUR’AN’DA KADININ ŞAHİTLİĞİ

Kur’ân-ı Kerîm, bir borçlanma söz konusu ol­duğunda bunun iki erkek veya bir erkek iki kadının şahitliğiyle tesbit edilmesini istemek­tedir.[2] Bir erkek yerine iki kadının istenmesi; unutma, şaşırma ve yanılma gerekçesiyle olup maksat, hakkın ve adâletin en güzel şekilde yerini bulmasıdır. Sosyal şartların, fizyolojik ve psikolojik faktörlerin, aklın güç ve fonksiyonuna tesir ettiği ilim ve tecrübe ile sabittir. Tıp uzmanlarının da ifâde ettiği gibi, kadınlarda âdet öncesinde ve âdet müddetince yaşanan gerilim sendromu; asabiyet, çabuk yorulma, titreme, stres ve depresyon, onların fevrî ve duygusal davranışlarında büyük rol oynar. Dalgınlık ve unutmanın akıl ve zekâ ile doğrudan bir alâkası olmamakla birlikte, unutkanlığın en mühim sebeplerinden birinin duygusallık, diğerinin de ilgisizlik olduğu bilinmektedir. Ayrıca evham ile vesvese, erkekten çok kadına musallat olur. Duygusallığı mantık ve muhakemesine galebe çalan kadın ise, çok defa tesiri aldında kaldığı hâdiseyi yorumlayarak anlatabilmektedir. Hâlbuki şâhitlikte aslolan vuku bulan hâdiseyi olduğu gibi anlatmaktır. Yorumlamak ve onu karara bağlamak hâkime âittir.

İslâm’ın bu hükmünü, kadının rûhî yapısı ve vazifeleri yönüyle değerlendirmelidir. Âilede ve çocuk terbiyesinde üstün bir meziyet olan merhamet ve hissîlik, adâlet sahâsında bir zaaf olarak tezâhür edebilir. Bu fıtrî yapıları sebebiyle kadınların, suçluya veya mağdura acıma ihtimalleri ve adâletin tecellîsinde aksama olabilir.

Hukukçuların bir kısmı âyetin hükmünü genel düzenleme olarak kabul etmekte ve her türlü ihtilâf­ta iki kadının bir erkek şahit yerine geç­mesi gerektiğini söylemektedir. Ekseriyet ise Nûr sûresinin 4. âyetindeki ifadelerden hareketle had ve kısas suçlarında sadece erkeklerin şahitlik yapabileceğini, kadınların şahitliğinin geçerli olmadı­ğını ileri sürmektedir. Ancak bekâret, dulluk, doğum ve kadın hastalıkları gibi durumlarda sadece iki kadının, hatta zaruret hâlinde bir ka­dının şahitliği yeterli görülür.[3]

Şunu ifade edelim ki, kadının şahitliğiyle ilgili bu hüküm, kesinlikle onu alçaltmış olmaz. Bu, sadece akla, mantığa ve fıtrata uygun, realist bir tavırdır.

Diğer bir husus da şudur; İslâm’dan önceki devirlerde insanlar kadına böyle bir hakkı hiç vermiyorlardı. Meselâ yahûdilikte kadının şahitliği hiç geçerli değildir.[4] İslâm geldiğinde herkesin hakkını tam olarak vermiş, kimseye adâletsizlik yapmamıştır.

İSLAM’DA BOŞANMA HUKUKU

Bazı insanların aklına takılan hususlardan biri de boşama hakkı ile ilgili hükümlerdir. İslâm’da genel hüküm boşama hakkının erkeğe ait olmasıdır. Talâk, şakası da ciddî olan çok mühim bir meseledir. Annelik vazîfesi için kendisine kuvvetli bir hissiyât verilen kadın, basit bir tartışmada hemen boşanmaya karar verebilir. Öfkesi geçince pişman olur ancak iş bitmiş olur. Erkek ise öyle değildir.

 KADIN HANGİ DURUMLARDA BOŞANABİLİR?

Ancak, bazı durumlarda kadın da boşanma hakkı kullanabilir. Erkeğin gücüne ve reislik hakkına dayanarak hanımına tahakküm, haksızlık ve zulüm etmemesi için bazı tedbirler alınmıştır:

1) Nikâh akdi için kadının rızâsı şart koşulmuştur.

2) Kadın, geçimsizlik ve zulme uğrama hâlinde hâkime başvurma ve yapılan haksızlıkları sona erdirme hakkına sahiptir. (Nisâ, 35)

3) Nikâh akdi esnâsında kendisinin de boşama hakkına sahip olacağını şart koşarak bu hakkı elde edebilir.

4) Erkek kadına “İstersen benden boşanabilirsin!” derse (tefvîz) bu beyana istinaden kadın boşanma hakkına sahiptir.

5) Eşinde cinnet, sârî hastalık, âilevî vazifelerini îfâ edememe gibi durumlar zuhûr ederse kadın boşanma talebiyle mahkemeye başvurabilir, hâkim talebi haklı bulursa boşanmaya hükmedebilir.

Görüldüğü gibi erkek keyfî olarak hanımını boşama hakkına sahip olmadığı gibi kadın da zarar göreceği ve kişiliğini koruyamayacağı hallerde muhtelif şekillerde boşanma hakkına sahiptir.[5]


[1] Prof. Dr. Süleyman Uludağ, İslâm’da Emir ve Yasakların Hikmeti, s. 175-178.

[2] Bakara, 282.

[3] Prof. Dr. M. Akif Aydın, “Kadın” mad., DİA, XXIV, 91; Mecelle, md. 1685; Doç. Dr. Zekeriya Güler, “Kadın Akıl ve Din Bakımından Eksik midir?”, Mehir, sy. 2, Yaz 1998, s. 18-19.

[4] EJD., XVI, 586; Dictionnaire encyclopediqu du Judaisme, s. 321; Prof. Dr. Ö. F. Harman, “Kadın” mad., DİA, XXIV, 84.

[5] Bkz. Uludağ, a.g.e., s. 179; Prof. Dr. M. Hamidullah, Kur’ân-ı Kerîm Tarihi, s. 31-32.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.