Kur'ân Hizmetinde İz Bırakanlar Paneli Düzenlendi

İstanbul Müftülüğü tarafından Camiler ve Din Görevlileri Haftası dolayısıyla "Kur'an, Mihrap, Minber ve Kürsü Hizmetinde İz Bırakanlar" panel serisinde din görevlisi hizmetinde bulunan Hafız Ömer Aköz, Mahmut Bayram ve Naim Kahraman anıldı.

Fatih'teki Ali Emiri Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen ve İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz'ın oturum başkanlığını yaptığı panele konuşmacı olarak Osman Nuri Topbaş, Hafız Dr. Mehmet Ali Sarı, Ahmet Rıfat Kazokoğlu ve Hüseyin Güleç katıldı. Paneli İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan’ın yanı sıra çok sayıda vatandaş takip etti.

Kur'an-ı Kerim tilaveti ve slayt gösterisinin ardından açılış konuşmasını yapan İstanbul Müftüsü Yılmaz, programı düzenlemekteki amaçlarının toplum hafızasında yer etmiş, önemli hizmetlerde bulunan kişilerin hayatlarından bugüne ışıklar taşıyarak onların rol modelliklerinden bugün istifade etmek olduğunu söyledi.

ARAPÇANIN YANI SIRA FEDAKÂRLIĞI VE TEVAZUYU ÖĞRETTİ

Mahmut Bayram'ı anlatan Osman Nuri Topbaş, hocası olan Bayram'ın imamlığı döneminde de sadece bir din görevlisi değil aynı zamanda bir muallim ve mürebbi olarak da güzel hizmetler yaptığını söyledi.

İlk İmam Hatip Okulu mezunlarından olduğunu ifade eden Topbaş, 1950 öncesi dönemin Türkiye'de halkın manevi kültürü açısından zor geçtiğini belirterek Adnan Menderes ile birlikte yeni bir dönemin başladığını söyledi.

O dönemlerde Arapça okuyan çoğu kişinin Mahmut Bayram'ın tedrisatından geçtiğini dile getiren Topbaş, şunları aktardı:

"Arapça dersinin çok ötesinde bize verdiği şey fedakar insan modeliydi. Fedakarlık onun alamet-i farikasıydı. Eğitimde başarının sırrı da sebat, sabır ve fedakarlıktır. Biz bunu hocamızda müşahade ettik. Hocamız Arapça'nın yanı sıra bize hayatımız boyunca unutmayacağımız fedakarlığı, tevazuyu öğretti. Derste öğrencilerine iltifat ederdi. 'Mehmet kalk oğlum, ketepe'den çek' demezdi. 'Mehmet Hoca, aslan oğlum bir kalk' diye muhabbetle hitap ederdi. Talebenin ruhuna gidecek damarı bulduğu için sempatisi vardı. Öğrenciler ders öncesi silgiyi birbirine atar, kaybederdi. Hocamız sınıfa geldiğinde silgi bulamadığında ceketiyle silerdi. 45 dakikalık dersten 1 dakika zayi olmasın isterdi. Bize en büyük nasihatı şuydu: 'Şayet benim gelmediğim bir gün olursa bilin ki ben vefat ettim. Siz de cenazemde bulunun.' derdi."

ÜST SEVİYEDE KUR'ÂN ÜSTADIYDI

Hocası Hafız Ömer Aköz'ü anlatan Dr. Mehmet Ali Sarı, hocasının camisine bağlı, cemaatine eksiğiyle fazlasıyla evlatları gibi bakan, müracaat edenleri okutan ve Kur'an musaflarını kontrol eden heyete başkanlık eden müstesna bir şahsiyet olduğunu söyledi.

Aköz'ün 1951 yılında İmam Hatip Okulu'na öğretmen olması ile birlikte kendisi ve arkadaşlarının da okula talebe olduklarını dile getiren Sarı, "Hocam ehli Kur'an ve hafız. Kur'an-ı Kerim'i tahkik, tedvir tarikiyle değil de orta yolla okur ve okuturdu. Kendisi Cumhuriyet öncesinde Medine-i Münevvere'ye mukabele okumaya gönderilecek kadar üst seviyede bir Kur'an üstadıydı. Mükemmel derecede Arapça biliyor. Ayrıca fizik, kimya, astronomi ilimlerini okumuştur. Arapça, Farsça ve Fransızca dillerine hakim alim bir şahsiyetti. Talebelerine karşı son derece ciddi, müşvik, onları ilme yönlendiren bir zat idi." ifadelerini kullandı.

VEHBİ KOÇ İSTİKLAL MAHKEMELERİNDE AKÖZ İÇİN İFADE VERDİ

Hafız Ömer Aköz'ü anlatan torunu Kazokoğlu, dedesinin Cumhuriyetin ilk dönemlerinde çeşitli zorluk ve sıkıntılar yaşadığını anlattı.

Dedesinin 1930'lu yıllarda Kastamonu Sinanpaşa Camisinde imam iken Arapça ezan yasağına muhalefet etmekten karakolluk olup soruşturulduğunu aktaran Kazokoğlu, şunları kaydetti:

"Birgün akşam ezanı vakti dayanamayıp ezanı Arapça okumuş. Cemaat ve çarşı pazarda olanlar 'Ömer Efendi ne iyi etti, hasret kalmışız' derken bir kişi polise ihbar etmiş. Karakolda ifade veriyor ama tutuklanmıyor. Ancak siciline işliyor. Dedem bu duruma kırılarak İstanbul'a geliyor. Menemen olaylarında dedem de bilinen bir şahsiyet listeye alınıyor. O dönemde dedem bir hastalık nedeniyle Ankara'ya tedaviye gitmiş ve o tarihlerde Ankara'da ticaret yapan Vehbi Koç tarafından Ulus'taki evinde misafir edilmiş. O gün evde teravih namazı kıldırıyor ve mukabele okuyor. Dedem alınmak istendiğinde ise Vehbi Koç, İstiklal Mahkemeleri'nde 'Hocaefendinin Menemen olaylarıyla hiçbir ilişkisi yoktur, o tarihlerde benim misafirimdi' diyerek ifade veriyor. Böylece Menemen olaylarından kurtuldu."

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.