Kullukta Şımarmamak İçin Bunu Unutma!

Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri buyurur: “Her kim kendine bakıp ibadetini ihlâslı görür, keşif sahibi olduğunu düşünür ve nefislerin en çirkefi olarak kendi nefsini görmezse, hiçbir mânevî mertebede onun yeri yoktur.”[1]

Kurʼân-ı Kerîmʼde, Cenâb-ı Hakkʼın rahmetine mazhar olan has kullardan bahsedilirken:

“Rahmânʼın kulları onlardır ki, yeryüzünde tevâzû ile yürürler…” (el-Furkân, 63) buyrulmaktadır.

Mütevâzı müʼmin; cömerttir, merhametlidir, temiz bir vicdana sahiptir, hizmet ehlidir. Fânî varlığından sıyrılmış bir hâlde kendisini hizmet kervanının en gerisinde kabul eden bir gönül neferidir.

TEVAZUYU HİÇBİR ZAMAN ELDEN BIRAKMA!

Hazret-i Mevlânâ“Tevâzû ve mahviyette toprak gibi ol.” buyurur. Zira toprak, ayaklar altında ezilmesine rağmen, üzerinde gezen canlıların bütün cürûfunu alıp temizler ve yetiştirdiği türlü nebâtât ile devamlı ikram ve ihsan hâlinde olur.

Müʼmin, en başta Rabbine karşı tevâzûyu hiçbir zaman elden bırakmamalıdır. Rabbinin sonsuz kudret ve azameti karşısında, kendisinin acziyet, hiçlik ve yokluğunu unutmamalıdır. Oʼna kullukta bulunabilmenin bile Oʼnun büyük bir ikrâmı olduğu hissiyâtı içinde, ne kadar kullukta bulunursa bulunsun aslâ şımarmamalı, gurur ve kibre kapılmamalıdır. Bilâkis, bildiği ve bilmediği hata ve kusurlarının istiğfârıyla meşgul olmalıdır.

TEVBE VE İSTİĞFARI HİÇBİR ZAMAN İHMAL ETME!

Zira Cenâb-ı Hak: “Allâhʼın yardımı ve zaferi gelip de insanların bölük bölük Allâhʼın dînine girmekte olduklarını gördüğün vakit, Rabbine hamd ederek Oʼnu tesbîh et ve Oʼndan mağfiret dile…” (en-Nasr, 1-3) buyurmaktadır.

En büyük örnek şahsiyetimiz ve rehberimiz olan Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, vefatlarına seksen gün kala nâzil olan bu sûreyi, sık sık okur ve muktezâsınca amel ederlerdi.

Demek ki bütün nîmetler Cenâb-ı Hakkʼın bir ihsânıdır. Kul, herhangi bir nîmete veya muvaffakıyete erdiği zaman, bundan nefsine bir pay çıkarmamalı; “Ben yaptım, ben başardım.” dememelidir. Bilâkis; “Sen lûtfettin. Senʼin ihsânındır yâ Rabbi!..” demelidir. Bildiği ve bilmediği, farkında olduğu ve olmadığı sayısız nîmetleri için, Rabbine lâyıkıyla şükredememekten dolayı da, tevbe ve istiğfârı hiçbir zaman ihmâl etmemelidir.

[1] Prof. Dr. S. Uludağ, Bâyezîd-i Bistâmî, sf. 187.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Bâyezîd-i Bistâmî, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.