Koyun Baba (ni’mel Ceyş) ve Sabire Sultan’ın Sırrı

Araştırmacı-Yazar Fahri Sarrafoğlu, Koyun Baba (Ni’mel Ceyş) ve Sabire Sultan’ın ibret dolu hikayesini anlatıyor.

KOYUN BABA (Nİ’MEL CEYŞ) KİMDİR?

Koyun Baba Hazretlerinin kabri; Fatih’te, Akşemseddin Mahallesi, Koyun Baba Parkı’nın hemen yanında yer almaktadır. İstanbul’un Fethi’ne katılmış Horasan erlerinden olan Koyun Baba daha sonraları Fatih Sultan Mehmet’in çobanı olmuştur. Eskiden yaramaz çocukların uslanmaları için Koyun Baba kabri ziyaret edilirmiş.

KOYUN BABA’NIN HİKAYESİ

Koyun Baba Hazretleri hakkında şu menkıbe anlatılmaktadır: “Koyun Baba, İstanbul’un Fethi’ne katılmış, Üstün cesareti, usta dövüşçülüğü ile daha o günlerde Fatih Sultan Mehmet’in gözüne giren genç askeri Padişah fetihten sonra da yanından bir an için olsun ayırmamış. Önceleri sarayda bırakılıp ufak tefek işler için görevlendirilen genç asker bir zaman gelmiş saraydan sıkılmış bunalmış. Bir gün dayanamayıp çıkmış Padişahın huzuruna…

-Ne olur Padişahım azat edin beni. Burada bir işe de yaramıyorum. Halbuki ben faydalı olmak, bir şeyler yapmak ve size olan bağlılığımı ispatlamak istiyorum.

Padişahın pek hoşuna gitmiş bu sözler. Açık sözlü açık yürekli askere şöyle bir bakmış.

-Anlıyorum sıkılmışsın belli bu halinden. Sonra bir an için düşünmüş ve kararlı bir sesle devam etmiş:

-Sana bir görev vereceğim, tam senin için biçilmiş bir kaftan. Git dağ bayır dolaş koyunları otlat. Bundan sonra sarayın sürüsü sana emânet.

Bu vazife pek hoşuna gitmiş genç askerin. Günler günü dağ bayır dolaşmış. Günler geçtikçe olgunlaşmış, gün gelmiş ki kemâle ermiş. Koyunlarının peşinde dolaşıp durmuş. Geçtiği yerlerde çoğu zaman bir alay çocuk peşine takılır bu saçı sakalı birbirine karışmış, göğsü bağrı açık, kendinden geçmiş çobanın peşinden hep bir ağızdan bağırırlarmış. “Koyun Baba! Koyun Baba! Koyunlarını otlatsana!”

Böylece Fatih Sultan Mehmed’in çobanına yaramaz çocuklar “Koyun Baba” ismini takmışlar. Hak aşığı Koyun Baba dağlarda bayırlarda yıllar yılı gezmiş. Bir gün onu ulu bir çınarın altında ölü olarak bulmuşlar. Senelerce beraber gezdirdiği koyunları kuzuları etrafındaymış Koyun Baba’nın. Onun ölüm haberi Padişah’a gittiğinde Sultan Fatih çok üzülmüş. Hükümdarı. Onun Fatih semtinde bir yere defnedilmesini ferman buyurmuş. Böylece İstanbullular Koyun Baba’yı şehrin en güzel semtlerinden birisinde baş tacı etmişler.

SABİRE SULTAN KİMDİR?

Koyun Babanın mezarının üzerindeki beyaz mermer taşta da yazdığı gibi bu yüce zatın yanında bir de Sabire Sultan isminde bir hanım yatmaktadır. Bu Koyun Babanın mezar arkadaşı Sabire Sultan için de değişik bir efsane vardır.

Rivayete göre Padişah Sultan Abdülaziz Han bir gece rüyasında başında beyaz namaz başörtüsü olan nur yüzlü bir kadın görmüş. Kadın, Padişaha mahsun mahsun bakıyor sanki bir şey söylemek istiyormuş.

Padişah: Söyle bakalım Hatun nedir istediğin?

Kadın çaresizlik içindeymiş gibi başını iki yana sallamış. Gözlerinden ip gibi inen yaşlarla Padişaha şunları söylemiş:

-Yüce Hükümdar. Benim ismim Sabire. Fatih’te Hırka-i Şerif Camisi’nin bitişiğindeki evde oturuyorum. Bu gece öldüm. Ama ömrüm müddetince bütün isteğim Koyun Baba Hazretlerinin yanına defnedilmekti. Vasiyet etmiştim. Fakat zannetmem ki komşular beni oraya defnetsinler. Ne olur himmet edin de kendime çok yakın bulduğum Koyun Baba’nın yanına defnedileyim.

Sabah olduğunda şöyle bir düşünmüş Padişah ve gece gördüğü rüya aklına gelmiş birden. Bu rüyada bir gerçek payının bulunduğunu hissetmiş ve kadının rüyasında anlattığı yere tez elden bir adam yollamış.

-Git bakalım burada Sabire Sultan isminde bir kadın var mı?

Adam geri döndüğünde Padişaha şu haberi vermiş:

-Evet, Sultanım. Dün akşam aniden ölmüş bu kadıncağız. Şimdi cenazesi kaldırılmak üzere. Fakat kadının ailesi ile komşuları kavga halindeler, birbirlerine düşmüşler. Kadın o civarın evliyası Koyun Baba’nın yanına defnedilmeyi vasiyet etmiş. Ailesi bu vasiyeti yerine getirmek isterse de Hırka-i Şerif Camisi’nin imamı başta olmak üzere bütün mahalle karşı çıkıyor. Kadını Koyun Baba’nın yanına defnetmek istemiyorlar. Cenazesi ortada kalmış.

Padişahın rüyası böylece bir an içinde gün ışığına çıkmış. Hükümdar hemen kuşanıp gelmiş camiye ve irade buyurmuş.

-Sabire Sultan, Koyun Baba’nın yanına defnedilecek.

Böylece Sabire Sultan’ın arzusu yerine gelmiş olur.

Kaynak: Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.