Kot Giymeden Önce Bir Daha Düşünün!

Silikozis hastalığı, taş ocağı, tünel ve diğer maden işçilerinin "silika tozları"nı uzunca bir süre solumaları sonucu gelişen akciğer rahatsızlığı. Kot taşlama sırasında kullanılan kumun solunum yoluyla akciğerlere ulaşması ve oluşan kitlelerin ciğeri işlevsiz kılmasıyla ortaya çıkan hastalığın akciğer nakli dışında bir tedavisi bulunmuyor.  Silikozis hastalığına yakalanarak habere konu olan işçinin hâlen kot pantolon giymesi ise başka bir dramın habercisi. 

Silikozis yeni bir hastalık değil, esas olarak madenlerde, dökümhanelerde, tünel ve yol yapımı işlerinde, seramik vb işkollarında çalışan işçilerin “silika tozu”na (granit taş-kum tozu) maruz kalmasıyla ortaya çıkan bir hastalık. Ancak, kot taşlamacılığına bağlı silikozis, dünyada ilk kez 2005 yılında ülkemizde görüldü. Halk arasında "Dul bırakan hastalığı" olarak da biliniyor.

[alintila class="s2"]

Bilinen klasik silikozis hastalığı en az 10 yıllık bir çalışma sonrası, silika içeren kumun veya tozun solunmasına bağlı olarak ortaya çıkan, nispeten yavaş seyirli bir hastalık. Hastalık aynı zamanda akciğerdeki koruyucu mekanizmaları zayıflattığı için tüberküloz (verem) ve akciğer kanseri gelişme riskini artırıyor. Hastalığın ilerlediği durumlarda solunum giderek bozuluyor ve ne yazık ki hastalık ölümle sonlanabiliyor. İlerlemiş hastalığın şu anda bilinen bir tedavisi yok. Çok zor olsa da akciğer nakli yapılabiliyor, fakat bazen bu durumda bile hastalık nüksedebiliyor. Ayrıca, ülkemizde henüz gerçekleşen başarılı bir akciğer nakli söz konusu değil.

[/alintila]

KOT İŞÇİLERİ GÜNDE 12 SAAT ÇALIŞTIRILIYOR

Kot atölyelerinde işçiler günde ortalama 12 saat çalıştırılıyor. Bu işte kullanılan özel kum değerli olduğu için, patronlar kum zayi olmasın diye işçileri havalandırmanın olmadığı, hatta pencerelerin sıkı sıkıya kapatıldığı ortamlarda çalıştırıyor. Oysa, bu işyerinde havalandırmanın çok iyi sağlanması ve işçilerin kum tozunun karıştığı havayı solumamasını sağlayacak özel giysiler giymesi gerekiyor.

Sadece Bingöl’ün Karlıova ilçesinin, 300 haneli Taşlıcay Köyü’nde neredeyse her evde bir silikozis hastası var. Hasta işçilerin birçoğu silikozis daha önce bu işkolunda görülmemiş bir hastalık olduğu için yanlış teşhis mağduru.

Kot-Tumlama-İşlemi (1)

TEŞHİS KONMADAN ÖLEN İŞÇİ SAYISI ÇOK FAZLA

Hasta işçilerden öğrendiğimiz teşhis konmadan ölen işçi arkadaşlarının sayısının daha fazla olduğu. Bunlar, sadece İstanbul’daki kayıtlı rakamlar, ancak durum İstanbul’la sınırlı değil. Sinop, Tokat, Bingöl, Siirt, Erzurum, Yozgat, Zonguldak ve Çorum’da da kot taşlama sonucu akciğerleri iflas edip memleketlerine dönen çok sayıda işçi var.

[alintila class="s2"]

Bingöl'ün Karlıova ilçesinde iş bulamadıkları için yıllar önce gittikleri İstanbul'da kot taşlama atölyelerinde çalışan yüzlerce genç, yakalandıkları silikozis hastalığıyla mücadele ediyor.

Bir süre önce silikozis hastası Halit Karabulak'ın yaşamını yitirmesiyle hastalık nedeniyle ölenlerin sayısının 14'e yükseldiği Bingöl'de 300 haneli Taşlıçay köyünde yüzlerce genç, hastalığın pençesinde yaşamlarını sürdürüyor.

[/alintila]

ATÖLYE'DE İŞ BULAN YAKININI DA ÇAĞIRDI

2000'li yılların başında ilçenin Taşlıçay köyünden çalışmak için İstanbul'a giden gençler, "merdiven altı" tabir edilen atölyelerde kot taşlayarak geçimlerini sağlamaya başladı.

Çalışma imkanı bulan kişiler, köydeki işsiz yakınlarını da çağırarak atölyeye yerleştirdi. Yıllarca kotların taşlandığı sağlıksız ortamlarda soludukları silika tozu nedeniyle akciğer rahatsızlığına yakalanan gençler, yatağa mahkum olmaya başladı.

e96a2e80-761f-11e4-8521-47c088ba835a-jpg20141127134130

BİNGÖL'DE BİR "SİLİKOZİS KÖYÜ"

Alınan bilgiye göre, ülke genelinde yaklaşık 2 bin silikozis hastası bulunurken, bunlardan 400'ü Bingöl'de yaşıyor. Söz konusu hastalardan 300'ü ise "silikozis köyü" olarak da bilinen Taşlıçay köyünde yaşamlarını devam ettiriyor.

Taşlıçay köyünde yakalandığı hastalık nedeniyle oksijen makinesine bağlı yaşayan 4 çocuk babası Faysal Demir, 2002 yılında ailesinin geçimini sağlamak için büyük umutlarla gittiği İstanbul'da kot taşlama atölyelerinde çalıştığını ve uzun süre hiçbir rahatsızlık hissetmediğini anlattı.

Hastalığın kendisini birkaç yıl sonra göstermeye başladığını kaydeden Demir, şimdiye kadar köylerinde 9 kişinin aynı hastalıktan öldüğünü söyledi.

"Oksijen makinesine bağlı olarak ölüm sırasını bekliyorum" diyen Demir, "Günün 24 saati evdeyim. Bu oksijen makinesine bağlıyım. Dışarı çıkamıyorum, hastanelere gidemiyorum. Makineye bağlıyım, çalışamıyorum. Geçimizi rahat sağlayamıyoruz. Üç ayda bir aldığımız yaşlılık maaşı da geçinmemiz için yetmiyor" ifadesini kullandı.

kot

8 KARDEŞ AYNI HASTALIĞA YAKALANDI

Faysal Demir'in ağabeyi Metin Demir de 8 kardeşin aynı hastalığa yakalandığını belirtti.

Kot taşlama işinin böyle tehlikeli olduğunu bilmediklerini hastalığın belirtileri ortaya çıktıktan sonra işin ciddiyetinin farkına vardıklarını kaydeden Demir, şöyle konuştu:

"Hastalık nedeniyle 8 kardeş yatalağız. Devletin bize verdiği bir maaş var. Allah razı olsun. Ama yetmiyor. Benim 8 tane çocuğum var, biz 10 nüfusuz. Ayda aldığım 500 lira. Elektrik olmadığı zaman mecburen Karlıova'ya gidiyoruz. Çünkü makinesiz yaşayamıyoruz. Bazı günler yollar kapalı olduğu için gidemiyoruz. Köyde yaşamak çok zor. Durumu iyi olanlar köyden taşınıp gitti. Bizde köyde perişan bir vaziyete ölüm sırasının gelmesini bekliyoruz. Bu makineye bağlı yaşıyoruz elektrik olmadığı zaman ölüyoruz."

"BİZ İŞİ BIRAKTIK, HASTALIK BİZİ BIRAKMADI"

Silikozis hastası Tuncay Oral da yakalandıkları hastalıktan ölüm dışında kurtuluş olmadığını ileri sürerek, "Biz işi bıraktık ama hastalık bizi bırakmıyor" dedi.

Hastalığın ileri seviyesinde kişinin nefes almada zorluk çektiğini, yürüyemediğini ve geceleri uyuyamadığını kaydeden Oral, şunları söyledi:

"Bu hastalığın ilacı yok. Bugün Faysal’dır, yarın Tuncay. Yani herkes sırasını bekliyor. Yaşıyorsun ailene bir faydan dokunamıyor. Yaşıyorsun, yürüyemiyorsun. Hayatın elektriğe bağlı. Bu hastalığın çaresi yok ama bu hastalığa yakalanan arkadaşlarımıza yardımcı olunmasını istiyoruz. Kısa süre önce bir arkadaşımız daha vefat etti. Bu haberi duyunca çok üzüldük. Biliyoruz ki yarın sıra bizde. Bizim tek isteğimiz ölen arkadaşlarımızın eşlerine aylık bağlanması, raporu olup da aylık alamayan arkadaşlarımıza hak tanınması ve bizim aylıklarımızda da bir iyileştirme yapılmasıdır."

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • adamın üzerinde hâlâ duruyor:)

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.