Kıyamet Günü Kişiyi Savunan Sureler

Peygamber Efendimiz (s.a.v) kıyamet günü önünde Kur'an'la muhasebeye gelen insanları nasıl görüyor? Kıyamet günü kendisini okuyan ve onunla amel eden hangi ayetler kişiyi savunacak?

Ebû Ümâme el-Bâhilî (r.a.) der ki: Resûlullah Efendimiz’i şöyle buyururken işittim:

“Kur’ân okuyunuz! Çünkü o, kıyamet günü kendisiyle hemhâl olan kişilere şefaatçi olarak gelecektir.” (Müslim, Müsâfirîn, 252)

Nevvâs bin Sem’ân (r.a.) der ki: Resûlullah Efendimiz’i şöyle buyururken işittim:

“Kıyamet günü Kur’ân ve dünyada hayatlarını ona göre tanzim eden Kur’ân ehli, mahşer yerine getirilirler. Bu sırada Kur’ân’ın önünde Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri vardır.”

Resûlullah bu iki sûre için üç misâl verdi ki onları hâlâ unutmuş değilim. Allah Resûlü sözlerine şöyle devam etti:

“Sanki onlar iki bulut gibidirler veya iki siyah gölgelik gibidirler ki aralarında bir nûr parlar veya sanki onlar, gökyüzünde kanat açmış iki grup kuş gibidirler. Kendilerini okuyan insanları müdâfaa ederler.” (Müslim, Müsâfirîn, 253. Ayrıca bkz. Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 5/2883)

BAKARA VE ALİ İMRAN SURELERİNİN FAZİLETLERİ

Kur’ân’ın bir sûre veya âyetinin, diğer bir sûre veya âyete üstünlüğü, ifade ettikleri derin mânâlar ve muhtevâları yönündendir. Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri ise, dinin neredeyse tamamını ihtivâ etmektedirler.

Şu rivâyet de Bakara Sûresi’nin, muhtevâ îtibarıyla çok zengin olduğunu ve bu sebeple daha faziletli sayıldığını göstermektedir:

Bir defâsında Resûlullah, sayıca kalabalık bir müfreze gönderecekti. Onlara Kur’ân okuttu. Her biri ezberinde olduğu kadarıyla Allah’ın âyetlerinden okudu. Allah Resûlü, yaşça en genç olan sahâbînin yanına geldi ve:

“–Ey fülân! Senin ezberinde ne var?” buyurdu.

O da:

“–Ezberimde falan falan sûreler, bir de Bakara Sûresi var!” dedi.

Efendimiz:

“–Ezberinde Bakara Sûresi var mı?” diye sordu:

Delikanlı:

“–Evet!” deyince, Fahr-i Kâinât Efendimiz:

“–Haydi git, onların emîri (kumandanı) sensin! Çünkü bu sûre, neredeyse dînin tamamını ihtivâ eder” buyurdu.

Cemaatin ileri gelenlerinden biri:

“–Yâ Resûlallah! Muhtevâsını yaşayamayacağım korkusu, benim Bakara Sûresi’ni ezberlememe mânî olmuştur” dedi.

Bunun üzerine Resûlullah şöyle buyurdu:

“–Kur’ân’ı öğrenin, okuyun, okutun ve onunla amel edin! Çünkü Kur’ân’ı öğrenen, okuyan ve onunla amel eden kişi, içi misk dolu dağarcık gibidir ki, kokusu her tarafa yayılır. Kur’ân’ı öğrenip uyuyan (onunla amel etmeyen) kimse de, içine misk doldurulup ağzı bağlanmış dağarcık gibidir.” (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 2/2876; Heysemî, VII, 161)

KUR’AN ŞEFAAT EDİCİDİR

Dünyadayken onun emir ve nehiylerine sarılan mü’minler, hem bu hayatta hem de ölüm sonrasında kurtuluşa ermekle birlikte, bir de Kur’ân-ı Kerim’in şefaatine nâil olarak daha yüksek makamlar elde edeceklerdir. Bunu haber veren Resûlullah, birinci hadisimizde:

“Kur’ân okuyunuz! Çünkü o, kıyamet günü Kur’ân ehline şefaatçi olarak gelecektir” buyurmaktadır.

Başka bir hadis-i şerifte de:

“Kim Allah’ın kitâbından bir âyet öğrenirse kıyâmet günü öğrendiği âyet o kişiyi, yüzüne gülerek karşılar.” buyrulur. (Heysemî, VII, 161)

Burada bilhassa vurgulanan husus, Kur’ân’ın, ehli ve ashâbı için şefaatçi olacağıdır. “Kur’ân ehli” veya “Kur’ân ashâbı”, onu okuyup mûcibince amel edenler ve onunla hemhâl olanlardır. Yoksa tefekkür etmeden, muhtevâsını öğrenip hükümlerini yerine getirmeden kuru kuruya okuyanlar değildir. Ali el-Kârî, Kur’ân’ın, böylelerine şefaatçi olmayacağını, bilâkis aleyhlerinde şahitlik yapacağını söyler. Çünkü Kur’ân, sadece okunmak için değil, ferdî ve ictimâî hayatta yaşanmak için gönderilmiştir.

Kur’ân-ı Kerim’i öğrenmek, yaşamak ve öğretmekle meşgul olan kimseler, Allah’ın sevdiği has kullarıdır. Nitekim, bir gün Allah Resûlü:

“–Şüphesiz insanlardan Allah’a yakın olanlar vardır!” buyurmuştu.

Ashâb-ı Kirâm:

“–Ey Allah’ın Resûlü! Onlar kimlerdir?” diye sordular.

Resûlullah:

“–Onlar, Kur’ân ehli, Allah ehli ve Allah’ın has kullarıdır!” cevabını verdi. (İbn-i Mâce, Mukaddime, 16)

Hadisimizin müjdesine göre Kur’ân, kıyamet günü kendisini okuyan ve hükmüyle amel edenlere lehte şahitlik yapacak ve o kişilerin affedilmesi için şefaatte bulunacaktır. Allah Teâlâ da bu kullarına rahmetiyle muamele edecektir.

Mevzuyla alâkalı diğer bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur:

“Kıyâmet günü Kur’ân-ı Kerim, rengi uçuk bir adam gibi gelir ve (okuyucusuna):

«–Seni gece uykusuz ve gündüz susuz bırakan benim!» der.” (İbn-i Mâce, Edeb, 52)

Yani, dünyada kendisini okuyup yaşamak için zahmet çeken ve zorluklara katlanan Müslümanlara, Kur’ân-ı Kerim, o kadar çok yardım edecektir ki, âdeta yorgun ve bitkin bir hâle düşecektir. Resûlullah bu ifadeyi, Kur’ân’ın, kendisiyle amel edenlere kıyâmetin dehşetli ânında çokça yardım edeceğini, hesaplarını kolaylaştıracağını, o günün sıcaklık ve meşakkatlerini hissettirmeyeceğini anlatmak için kullanmıştır.

Cenâb-ı Hakk’ın böyle kullarına azap etmeyeceği umulur. Nitekim Ebû Ümâme (r.a.) şöyle buyurmuştur:

“Kur’ân’ı oku­yu­n, ezberleyin! Şu duvarda asılı olan mushaflar sizi aldatmasın! Şu muhakkak ki Allah Teâlâ Kur’ân’ı ezberleyen bir kal­be azâb et­mez.” (Dâ­ri­mî, Fe­dâ­ilü’l-Kur’ân, 1)

İslam ve İhsan

ŞEFAAT NEDİR? KİMLER ŞEFAAT EDEBİLİR?

Şefaat Nedir? Kimler Şefaat Edebilir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.