Kirlenmemek mi Temizlenmek mi?

Kirlenmemek idealdir. Ama ne ölçüde mümkündür. Günahkârların vatanı olan dünyada bu ideal nasıl gerçekleştirilebilir?

Bu yönde soruları çoğaltmak mümkündür. Önemli olan ise cevabın ne olduğudur?

Ebû Eyyûb el-Ensârî radıye anhu’l-Bâri’nin, vefat etmek üzereyken şöyle dediği nakledilmiştir:

عَنْ اَبِى اَيُّوبَ الْاَنْصَارِىِّ رَضِىَ اللَّهُ عَنْهُ اَنَّهُ قَالَ حِينَ حَضَرَتْهُ الْوَفَاةُ قَدْ كُنْتُ كَتَمْتُ عَنْكُمْ شَيْئًا سَمِعْتُهُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: «لَوْلاَ اَنَّكُمْ تُذْنِبُونَ لَخَلَقَ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالٰى قَوْمًا يُذْنِبُونَ فَيَغْفِرُ لَهُمْ.»

“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den duyduğum ve şimdiye kadar sizden gizlediğim bir hadisi size haber veriyorum! Resûlullah’ı şöyle buyururken dinlemiştim:

“‘Eğer siz (hiç) günah işlemeyecek olsaydınız (Allah sizi yok eder) günah işleyecek bir başka millet yaratır, (af dilemeleri üzerine de) onları bağışlardı!11

DÜZELTME KABİLİYETİNE SAHİP OLAN BİRİCİK YARATIK: İNSAN

İnsan dünyaya günahsız geldiği gibi günahsız yaşayamaz. Çünkü beşer, şaşar. Kul, kusursuz olmaz. Ancak günahlarıyla da öteki âleme gitmemelidir. Hiç günah işlemeden ahirete göçmesi mümkün olmadığına göre, ne yapacaktır? Önemli ve gerçek olan nedir? Hiç günah işlememek yani hiç kirlenmemek mi, yoksa işlediği günahı affettirebilmek yani temizlenmek mi?

Hadisimizde işte bu ve benzeri soruların açık cevabını bulmaktayız. Dünyadan, günah işlemeden gitmek -mümkün olmamasının yanında-hüner de değildir. Asıl hüner hatayı düzeltmek, suçu bağışlatabilmektir.

Yaptığı yanlışı, işlediği hatayı düzeltme kabiliyetine sahip olan biricik yaratık insandır. Günlük ve dünya hayatındaki yanlışlarını kendisi düzeltebilen insan, manevi dünyasındaki hatalarını da yine kendisi düzeltmek görevi ile baş başadır.

Öte yandan, Allah Teâlâ sonsuz rahmet sahibidir. Rahmeti her şeyi kuşatmış, gazabını aşmıştır. O bağışlamayı sever. O’nun bağışı günahkârlar üzerinde tecelli eder.

Hadisimizde işte bu iki yönlü insanî ve ilâhî gerçeklere dikkat çekilmekte, büyük bir müjde niteliğiyle insanlar, hatalarını affettirebilme hüner ve gayretine davet edilmektedir.

Hadisimizden günaha ve günah işlemeye yani kirlenmeye teşvik manası kesinlikle çıkarılamaz.22 Hadis-i şerif, bir şekilde günah işlemiş ve kirlenmiş kimseleri sonsuz bir ümitle rahmet-i Rahman’ı istemeye, tövbe etmeye özendirmekte, karamsarlığı ve ye’si/ümitsizliği reddetmektedir.

Allah ondan razı olsun Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin, hadis-i şerifi ömrünün sonuna kadar rivayetten çekinmesi, hadisin taşıdığı müjde unsurunun çok yüksek olması ve “duyanların aşırı bir güvene kapılarak günahlara karşı gerekli titizliği göstermeyebilecekleri” (ittikal) endişesinden kaynaklanmakta; son anda haber vermesi ise, Hz. Peygamber’den öğrendiği bir bilgiyi gizlemiş olmanın vebalinden (teessüm) kurtulmak istemesinden ileri gelmektedir.

Dinimiz, her meselede gerçeği görür ve onu olduğu gibi kabullendikten sonra çözümünü gösterir. Bu cümleden olmak üzere,”Müsamaha/hoşgörü dini” olan İslâm’da, özellikle Müslüman’ın, kendi hatasına müsamaha göstermesine müsaade edilmez. Bu gerçek bir âyet-i kerimede, “Bir kötülük yaptıkları ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Ve onlar yaptıklarında bile bile ısrar etmezler.”33 diye açıklanmaktadır. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de bir başka hadisinde “Kötülüğün peşine hemen bir iyilik işle ki önceki kötülüğü yok etsin44 tavsiyesinde bulunmak suretiyle Müslüman’ın kendi hatası karşısında hoşgörüsüz olması gerektiğine dikkat çekmiştir.

TARİHİ BİR TESPİT

Peygamber Efendimiz ilk vahiy olayında heyecanla evine gelip bir süre dinlendikten sonra  kalkmış, başından geçenleri sevgili eşine anlatmıştı. Peşinden de “Bana ne oluyor?” diye endişesini dile getirmişti.

Hatice validemiz, zengin ve anlayışlı olduğu kadar kültürlü bir hanımdı. Sevgili eşini teselli etmek için kendisine tertemiz geçmişini hatırlatıp şunları söyledi:

“Allah’a yemin ederim ki, Allah seni hiç bir zaman utandırmaz. Çünkü sen,

Akrabayı gözetirsin, âcizlerin derdini dert edinirsin,

Fakirleri seversin, misafiri yedirirsin,

Hak yolunda halka yardım edersin. Hile nedir bilmezsin,

Sözün en doğrusunu söylersin.” 5

Validemiz, bu sözleriyle Efendimizin tertemiz geçmişini aydınlık geleceğine delil olarak göstermişti.  Onun bu sözleri, aynı zamanda Efendimizin geçmişi hakkında birinci ağızdan tarihe düşülen pek dikkat çekici bir nottur. Âdeta o, “Mazisi temiz adam” olmak, hizmette, nimette ve başarıda son derece önemlidir. “Kirli bir geçmiş” her zaman herkes için en büyük tehlikedir, demek istiyor; “Aydınlık ve mutlu bir gelecek için pırıl pırıl bir geçmişe sahip olmak gerekir” tespitini yapıyor, Hz. Peygamber’in bu açıdan da bir tane ve yegâne örnek olduğunu ilan ediyordu.

TEMİZLENME ŞANSI

Hadis-i şeriflerde iman, hicret ve tövbe etmenin ayrı ayrı geçmişi temizleme yolları olduğu bildirilmiştir.  Bu üç şansın içinde tövbe, hemen her Müslüman için vefat anına kadar geçerli bir arınma yoludur. Mesele, kişinin, başkalarının hatalarına bakıp aldatıcı bir teselli duygusuna kapılmadan kendi hatalarının üstüne gidebilmesidir. Başkalarının hatalarıyla ilgilenmek, kişiyi kendi arınmasını ihmal etmeye götürür; bu ise tam anlamıyla aldanmak demektir.

Müslüman’a yakışan, hatası küçük de olsa onu büyük görüp izlerini kalbinden ve amel defterinden temizlemek için vakit geçirmeden gayret göstermektir. Çünkü önemsenmeyen küçük hatalar büyür, tövbe ve istiğfar ile de büyük hatalar küçülür, hatta silinir. Hatayı bağışlayacak olan yaratıcının rahmetinin enginliği, her şeyi kuşatmış olduğu iyi bilinmeli, hata ve günahlar karşısında ona göre tavır geliştirilmelidir.


Dipnotlar: 1) Müslim, Tevbe, 9; Tirmizî, Deavat, 98; Ahmed b. Hanbel, V/44; Taberânî, el-Mu’cemu’l-kebîr, IV/186; Değişik ravîlerden gelen değişik rivayetler için bk. Müstedrek, IV/246-247. 2) İbn Melek, Mebâriku’l-Ezhâr, II/59. 3)Âl-i İmran, 3/125. 4) Tirmizî, Birr, 55; Dârimî, Rikak, 74; Ahmed b. Hanbel, V/153, 158, 169, 228, 236 / Hâkim, Müstedrek, I/54. 5) Bk. Buhari, Bed’u’l-vahy 3; Müslim, İman 252

Kaynak: İsmail Lütfi Çakan, Altınoluk Dergisi, Mayıs 2015, 351. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.