Kaşık Sayısı Arttıkça Bereketlenen Yemek

Asr-ı saâdet devrinde yaşanan ibretlik bir hadiseyi istifadenize sunuyoruz.

Ebû Bekir es-Sıddîk’ın oğlu Abdurrahman (r.a) şöyle anlatır:

Suffe Ashâbı fakir kimselerdi. Bir keresinde Nebî (s.a.v) şöyle buyurdular:

“–İki kişilik yemeği olan (suffe ashâbından) bir üçüncüsünü; dört kişilik yemeği olan da beşincisini ve hatta altıncısını evine götürsün!”

Yahut buna benzer bir tavsiyede bulundular. Ebû Bekir (r.a), onlardan üç kişiyi evine getirdi. Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) de on kişiyi alıp götürdüler. Ebû Bekir (r.a), bana:

“–Ben Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’in yanına gideceğim. Gelinceye kadar misafirlerin hizmetinde bulun, yemeklerini yedirmiş ol!” diye tembihte bulundu. Misafirlere yemek getirip, “Buyurunuz” dedim. Onlar:

“–Bu evin sâhibi nerede?” dediler.

“–Siz buyurun, yiyin!” dedim. Onlar:

“–Evin sâhibi gelinceye kadar biz yemeyeceğiz” dediler.

“–Yemeğinizi lutfen yiyiniz. Eğer babam geldiğinde siz yemek yememiş olursanız, bana kızar” diye ısrar ettimse de misafirleri yemeye ikna edemedim.

BEREKETLENEN YEMEK

Babam Ebû Bekir (r.a), akşam yemeğini Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in evinde yedi. Yatsı namazı kılınıncaya kadar orada kaldı. Gecenin hayli ilerlemiş bir vaktinde eve döndü. Bana fenâ halde çıkışacağını bildiğim için o gelince hemen bir yere gizlendim.

“–Misafirlere ne yaptınız?” diye sordu. Durumu haber verdiler. Bunun üzerine:

“–Abdurrahman!” diye bana seslendi. Cevap vermedim. Sonra yine:

“–Abdurrahman!” diye bağırdı. Ben yine ses vermedim. Bu defa:

“–Be hey anlayışsız herif! Sesimi duyuyorsan, Allah aşkına çık ortaya!” dedi. Ben de yanına gelip:

“–Benim kusurum yok, istersen misafirlere sor!” dedim. Misafirler:

“–Abdurrahman doğru söylüyor, bize yemek getirdi, lâkin biz yemedik” dediler. Bunun üzerine:

“–Demek beni beklediniz! Ben de bu gece bu yemeği yemeyeceğim işte!” diye yemin etti. Onlar:

“–Allaha yemin ederiz ki sen yemezsen, biz de yemeyiz” dediler. Ebû Bekir (r.a):

“–Allah iyiliğinizi versin! Size ne oluyor ki, yemeğimizi kabul etmiyorsunuz? Haydi, buyurun yemeğe!” dedi.

Yemek geldi, babam elini koydu, besmele çekti, “Kızgınlığımdan ötürü başta ettiğim yemin şeytandandır” deyip yemeği yedi, misafirler de yediler.

Allah’a yemin ederim ki, bizim her el uzattığımız lokmanın altından yemek daha artıyordu. Nihayet misafirler doydular. Yemek de ilk getirildiğinden daha fazla bir hâlde ortada duruyordu. Ebû Bekir (r.a) yemeğe baktı, olduğu gibi duruyordu. Hanımına hitâben:

“–Bu ne hal, ey Benî Firâs’ın kızı!” dedi. O da:

“–Gözümün nûuruna yemin ederim ki, yemek şimdi öncekinden üç misli fazladır!” dedi.

Babam yemeğin geri kalanını Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e gönderdi. Allah Rasûlü (s.a.v) bu yemekten yediler. Kalan yemek orada sabaha kadar durdu. Biz müslümanlarla bir topluluk arasında sözleşme vardı. Sözleşmenin süresi bittiği için o topluluk Medine’ye gelmişlerdi. İçlerinden sözcü olarak on iki kişi ayırdık. Her biri ile beraber kaç kişinin bulunduğunu Allah bilir. İşte onların hepsi o yemekten yediler. (Bkz. Buhârî, Mevâkît 41, Menâkıb 25, Edeb 87-88; Müslim, Eşribe 176, 177)

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.