Kalp Fıkhı

Kalp fıkhı nedir? Kalbin fıkhı ne anlama geliyor?

Fıkıh, dini ilimler arasında bir ilim adı olarak bilinir. Genel anlamı ile dinin ince ölçüleri ile bilinmesi ve öğrenilmesi için kullanılmaktadır. Fıkıh ilmi, dinin ince ölçüleri demektir. Biraz daha güncelleştirilmişine ilmihâl adı veriliyor. Zikretmeye gerek yoktur ki, fıkhın esas aldığı bilgi kaynağı kitabımız Kur’an ve Peygamber Efendimiz’in hadisleridir. Bu iki kaynaktan temel olarak beslenir fıkıh. Fakîh de fıkıh bilgisine sahip âlim anlamına gelmektedir.

CAHİLİN İYİ MÜ’MİN OLMASIN SADECE HALDİR

Şüphe yoktur ki, dindar olmak isteyen her mü’min bir nebze fıkıh bilmek zorundadır. Ticaret erbabından olan o bölümün fıkhını bilecek, ziraat ehli de o bölümü. Namaz kılacağına göre her mü’min namazla ilgili fıkhı bilecek. Netice olarak herkes için bir zorunlu fıkıh vardır bir de herkesin özel olarak bulunduğu alan için bilmesi gereken. Mü’min olarak yaşamak başka türlüsünde bir iddia olarak kalır. Cahilin iyi mü’min olması sadece hayaldir.

NAMAZIN FIKHI

Namaz kıldığımıza göre namazın fıkhını biliriz. Bilmezsek kıldığımız namaz, baş-göz kırdığımız bir namaz olur. Namazın ayrıntılarına dair bilgimiz, secdeden sehiv secdesine kadarki ayrıntılar bütünü ile namaz fıkhını oluşturur. Her namaz ehlinin temel kültürü niteliğinde olur o bilgi.

ORUÇ FIKHI

Ramazan ayında tutulan oruç da dinin emirlerine ve uyarılarına göre tutulacağına göre onun da bir fıkhı olacaktır. Oruç fıkhı diye bir fıkıh muhakkak vardır. Aksi takdirde aç kalmaya oruç demiş olabiliriz. Hac, zekât, sadaka, sıla-i rahim… Dinin emri diye yaptığımız her iş ve ibadet neticede dinin getirdiği ölçülere göre yapılacaktır. Bu da bir bilgiyi gerektiriyor. O bilgiyi-kaynağı Kur’an’ımız ve hadislerimiz oluşturacaktır. Bizim önümüze de fıkıh adıyla getirilecektir. O kadar ki Kur’an okumanın da bir fıkhı vardır. Harflerin telaffuzundan medlerin çekilmesine kadar belli bir kurala göre okunur Kur’an’ımız. O kural izlenmediğinde okunması ibadet olan Kur’an okumalarını yapamayız.

MÜ’MİN GİBİ YAŞAMAK

Rabbimiz, mü’min insan olarak nelere bakabileceğimizi nelere de bakmamamız gerektiğini bize bildirmiştir. Salınmış bir göz sahibi olamayız. Kitabımız bize ‘gözlerini korusunlar’ diye emir vermiştir. Fakihler de bunun üzerine göz fıkhı diyebileceğimiz kurallar getirmişlerdir önümüze. Aynı şeyi kulağımız için söylememiz mümkündür. Serbest ve kuralsız kulak sahibi olamayız.

Elimiz ve ayağımız, iman ettiğimiz Şeriat’ın çizdiği çizgilerle hareket ettiği zaman yarın Rabbimizin huzurunda hesabımız kolay olabileceğine göre elimiz ve ayağımızın da bir fıkhı vardır.

Mü’min olmak, mü’min olarak yaşamak bunu gerektiriyor. Belli ibadetleri yerine getirip bildiğimiz gibi yaşayarak değil her şeyimizle teslim olarak ve bize ait ne varsa onu kurallar dairesinde tutarak iman hayatımızda başarılı olabiliriz.

KALBİN FIKHI

Her mü’min bilir ki, Kur’an’ımız ve hadisler kalp üzerinde çok yoğun durur. Yaşayan kalp sahibi olmaya çağırır bizi dinimiz. Kâfirleri kalpleri ölmüş kimseler olarak gösterir bize. Resûlullah Efendimiz, kalbin düzgün olması ile her şeyin düzgün olabileceğini, onun bozulmasının her şeyin bozulması olabileceğini anlaşılır bir dille bize bildirmiştir. Namazdan sadakaya kadar yaptığımız bütün işlerimizde ve yapmamış olmamız gerektiği hâlde yaptığımız işlerde kalp daima başrolde ve etkin bir konumdadır.

İnsan olarak gösterdiğimiz tavırlarda, aile içi ilişkilerde, sosyal kimliğimizi oluşturan sözler ve tutumlarımızda kalp kaynaklı bir enerji kullanmaktayız. Adeta biz insan olarak veya mü’min olarak kalbimiz kadarız, kalbimiz gibiyiz diyebiliriz. Bunun başka türlü izah edilmesi mümkün değildir. En temel iki kaynağımız olan Kur’an’ımız ve hadislerimiz ortadadır.

Bu nedenledir ki namazımızı izah eden bir fıkhımız bulunduğu gibi esasen bir kalp fıkhımız da bulunmaktadır. Buna hangi isim verilirse verilsin, zarurî olma niteliğini değiştirmiyor. Namazın fıkhını bildiği kadar kişinin iyi namaz kılabileceğini nasıl iddia ediyorsak aynı şekilde şunu da iddia ederiz: Herkesin insanlığı ve mü’minliği kalp fıkhına vukufiyeti ve tatbiki kadardır.

Kaynak: Nurettin Yıldız, Altınoluk Dergisi, Sayı: 384

 

İslam ve İhsan

FIKIH NEDİR? FIKHÎ MEZHEPLER

Fıkıh Nedir? Fıkhî Mezhepler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.