Kalb-i Selîm Seferberliği

Ahirette yegane geçer akçe olan kalb-i selîm, dünya hayatındaki huzur ve sükûnun temini için de -bir o kadar- elzemdir.

Şuarâ sûresinde; “(İnsanların) dirilecekleri gün, beni mahcup etme. O gün, ne mal fayda verir ne de evlât. Ancak Allah’a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur. O gün) cennet, takvâ sahiplerine yaklaştırılır.” (26/87-90) buyruluyor.

Bu cümleler, Hz İbrahim’in sûre-i celîlede zikredilen dualarından bir kısmı. O ki, Cenâb-ı Mevlâ’dan hiçbir şeyin yarar sağlamayacağı hesap gününde elzem olan şeyi, kalb-i selîmi istiyor. Kalb-i selîm sahiplerinin, aynı zamanda kendilerine cennetin yaklaştırılacağı muttakiler olduğu bilinciyle niyaz ediyor.

Said ibn-i Müseyyeb (r.a.): “Kalb-i selim, mânen sıhhatte olan kalptir ki, bu da mü’min kalbidir.” diyor. O halde kalb-i selîm; şüphelerden ve şirkten arınmıştır; kibir, riya ve hasetlik gibi manevî hastalıklardan temizlenmiş demektir. Bunlara mukabil îman ve ihlâsla donanmış, bütün iyi hasletleri kuşanmış demektir.

Kanaatimizce ahirette yegane geçer akçe olan kalb-i selîm, dünya hayatındaki huzur ve sükûnun temini için de -bir o kadar- elzemdir. Âyet-i kerîmede belirtilen kalp kıvamını gündemin ilk sırasına alanların çoğaldığı bir cemiyet hayatını tahayyül edebiliyor musunuz? Gönül erbâbının söz sahibi olduğu bir dünyada kavgalar, ihtiraslar böylesine alıp başını gider miydi?

Böyle düşününce, ilk bakışta bir ahiret müjdesini bildiren âyetlerin, aynı zamanda toplumu kuşatacak bir huzur reçetesi olduğunu anlıyorsunuz. Hesap gününde mü’minlerin, “önlerinde ve sağ yanlarında parıldayacak nûrun”2 önce dünyada ışık vereceği düşüncesi içinizi ısıtıyor. Bu inançla, kalb-i selîm seferberliği başlatmalı diyorsunuz.

Kaynak: Altınoluk Dergisi, Sayı: 357

Dipnotlar: 1) Bkz; Nahl, sûresi, 16/43; Mâide sûresi, 5/101; Tâhâ sûresi, 20/18; Bakara sûresi, 2/219; İsrâ sûresi, 17/85; Bakara sûresi, 2/220 vb. 2) Bkz; Hadîd sûresi, 57/12

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.