Kafkasların İncisi: Dağıstan

Tarihte bağımsızlık mücadelesinin en yoğun yaşandığı yerlerden biri olan Dağıstan'ın stratejik önemi birçok ülkenin ilgisini çekiyor. Çoğunluğu Müslüman, 20'den fazla etnik unsurun barış içinde yaşadığı bir ülke...

Dağlar Ülkesi anlamına gelen Dağıstan'ın tarih sahnesine çıkışı MÖ 6. yüzyıla kadar dayanıyor. Hıristiyanlığın, Yahudiliğin ve Zerdüştlüğün yerleşik bir din olduğu Dağıstan topraklarına İslam dini, Hicri 1. yüzyılda Halife Ömer b. El. Hattab döneminde girdi.

Tarih boyunca işgale uğrayan 10. yüzyılda Hazarlarla birlikte başlayan Türklerin bölgedeki faaliyetleri, 11. yüzyıla kadar devam etti. Bu dönemde ülkenin büyük bir bölümü Büyük Selçuklular'ın eline geçmiş ancak bu hakimiyet kısa sürdü.

10. ve 11. yüzyılda Karadeniz'in kuzeyinde hüküm süren Kumanlar (Kıpçaklar), Dağıstan'a kadar sokularak Türklerin bölgeye yerleşmelerini sağladı. Daha sonra sırasıyla İlhanlılar, Altınordu Hanlığı, Timurlar, Şirvanşahlar ve Safeviler Dağıstan'a hakim oldu. Ancak bölgedeki Türk izi gerçek anlamda Osmanlı İmparatorluğu döneminde gerçekleşti. Osmanlı İmparatorluğu'nun Kafkaslar'ı fethetmesi Dağıstan ve Kuzey Kafkasya'daki küçüklü büyüklü devletlerin bağlılık mektuplarıyla gerçekleşti. Dolayısıyla Dağıstan'ı da içine alan kuzey Kafkasya'nın Osmanlılar tarafından fethinde kan dökülmedi. Bu dönemde Kuzey Kafkasya ve özellikle Dağıstan Osmanlı İmparatorluğu için büyük önem arzetti. Moğol işgaline uğrayan ve kültürel olarak yerle bir edilen Dağıstan'ı Osmanlı Devleti tekrar imar etti. Türk-İslam kültürü Osmanlı İmparatorluğu döneminde tüm Kafkaslar'a ve Dağıstan'a yayıldı.

Osmanlı'nın bölgedeki hakimiyeti 28 yıl sürmüş olmasına karşın ilişkiler uzun bir süre devam etti. Günümüzde Kafkaslar'da ve özellikle Dağıstan'da Osmanlı'nın izleri hala dimdik ayakta dururken, o dönemde bölgeye yerleşmiş olan Türklerin torunları Türk'ün üstün ahlak ve kültürünü bölgede gururla temsil ediyor.

DAĞISTAN'DA RUS İŞGALİ

Osmanlı ve Safevilerin bölgedeki etkinliklerini yitirmesi Rusya'nın Kafkaslar'da güçlenmesine neden oldu. Nitekim Dağıstan, 1783 yılında Rus işgaline uğradı. Çarlık Hükümeti işgal ettiği topraklarda yerel halka baskıcı bir politika yürüttü, Dağıstan'da Rus kökenli olmayan milletlerin siyasi ve ekonomik gelişmesini engelledi. Rus saldırıları karşısında birlik içinde mücadele eden Dağıstanlıları bir arada tutan temel unsur İslam dini oldu.

Ruslar Dağıstan'ın işgali sırasında İmam Mansur, Gazi Muhammed ve Şeyh Şamil önderliğindeki direniş hareketleriyle yaklaşık 25 yıl mücadele etmek zorunda kaldı. Birbirinden farklı etnik unsurları İslam potasında eriterek Rus yönetimine karşı direniş için birarada toplayan Şeyh Şamil, Rus yönetimine esir düştü ve 1870 yılında sürgüne gönderildi. 1871 yılında Şeyh Şamil'in vefatıyla birlikte Dağıstan'daki birlik ve beraberliğin ortadan kaybolması üzerine, Rus yönetimi Dağıstanlı Müslümanlara karşı zorunlu göç politikası uygulamaya başladı.

Rus işgali ile birlikte bölgede bir koloni idaresi tesis edildi. Dağıstan 20. yüzyıl başına kadar Rus valiler tarafından idare edildi. Dağıstanlılar 1918 yılında Kafkas, 1921'de Dağıstan Rusya Sosyalist Muhtar Cumhuriyeti'ni kurdular.

BUGÜNKÜ DAĞISTAN

Dağıstan'ın nüfusu günümüzde 2 milyon 950 bin (2007 tahmini) civarında. Türk halkları olan Kumuklar, Azeriler ve Nogaylar nüfusun % 21'ini oluşturuyor. Nüfusun çok hızlı artış sürecine girmesi şaşırtıcıdır zira ülkedeki Ruslar ve Dağ Yahudileri göç etmektedirler. Özellikle Rusya ve İsrail'e büyük bir göç olmaktadır. Rusların toplam nüfusa oranı % 4'e düşmüştür. Bu azalmaya karşılık nüfus artış hızının sürmesindeki en önemli sebep, 1990'lı yılların başından beri eski Sovyet toprakları üzerindeki bütün cumhuriyetlere zamanında çoğu ekonomik sebeplerden göçmüş bulunan Dağıstanlıların yeniden kendi ülkelerine geri dönmeleridir. Rusya, Ukrayna ve Orta Asya cumhuriyetleri dağılmayı izleyen yıllardan beri çeşitli sebeplerle onları kendi sınırlarının içlerine çekilmeye zorladılar.

Dağıstan'daki Müslümanlar İslami kimliklerini geri almak için son yıllarda yoğun bir çalışma içerisindeler. SSCB'nin çöküşünün ardından bölgede yaklaşık 1000 mescit yeniden ibadete açıldı.

Moskova'nın Dağıstan'ın bağımsızlığına kesin olarak karşı çıkmasının nedeni bölgedeki Rus varlığının tehlikeye girmesidir. Çünkü Dağıstan şayet tam bağımsızlığını kazanırsa Rusya için stratejik önemi bulunan Hazar Denizi bölgesindeki Rus varlığı İsterfan bölgesiyle sınırlı kalacaktır. İsterfan bölgesinde ise yine Müslümanlar çoğunluğu oluşturmaktadır.

ŞEYH ŞAMİL KİMDİR?

Kuzey Kafkasya'nın efsane lideri Şeyh Şamil 1797 yılında Dağıstan'da doğdu. Tasavvuf terbiyesiyle yetişen Şeyh Şamil, oy birliğiyle Dağıstan'da İmam seçildi. 1859 yılında Rus işgaline karşı başlattığı mücadelesini 1870 yılına kadar aralıksız sürdürdü. 1870 yılında İstanbul üzerinden Hicaz'a geçen İmam Şamil, daha sonra tekrar Dağıstan'a geçerek Ruslara karşı destansı bir mücadele başlattı. Ruslar bu kuşatmada İmam Şamil'in bir avuç askeri karşısında 3 bin kayıp vermişti. Başına ödül konmuş olan İmam'ın Rus Çarı'na meydan okuyan mektupları ünlüdür. Tarihteki en büyük direniş lideri sayılan Şamil 4 Şubat 1871'de yetmiş dört yaşında Medine'de vefat etti. Cennet-ül Baki mezarlığına defnedildi.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.