Kadere İman Etmenin Fazileti

Kadere îman eden kimse bütün varlığı ile Allah’a teslim olur. Allah’a teslim olan derin bir huzura kavuşur.

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Yeryüzünde vukû bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allâh’a göre kolaydır.” (Hadîd, 22

Resûlullah buyurdular:

Mü’minin durumu gerçekten gıbta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır vesîlesidir. Böylesi bir haslet sâdece mü’minde vardır: Sevi­necek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabre­der; bu da onun için hayır olur.” (Müslim, Zühd, 64)

Kadere îman eden kimse bütün varlığı ile Allah’a teslim olur. Allah’a teslim olan derin bir huzura kavuşur. “Allah ne yazdıysa başımıza o gelir” der; (Tevbe, 51) olup biten hâdiseler onu asla rahatsız etmez.

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN ÖĞÜDÜ

Peygamber Efendimiz, genç sahâbîsi Abdullah ibni Abbas’a şu öğüdü vermişti:

Yavrucuğum! Bütün bir ümmet toplanıp sana yarar temin etmeye çalışsa, ancak Allah’ın senin için takdir ettiği yararı temin edebilir. Ve bütün ümmet sana zarar vermeye kalksa, ancak Allah’ın senin hakkında takdir ettiği zararı verebilir. Çünkü artık kaderi yazan kalem yazmaz olmuş, yazdığı yazılar değişmeyecek şekilde kesinleşmiştir. (Tirmizî, Kıyâmet 59; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 293, 307)

Bu paha biçilmez öğüdü Peygamberinin kendisine de verdiğini düşünen bir mü’min, içinin ferahladığını hisseder.

Şayet başına istemediği bir olay gelirse, şöyle yapsaydım böyle olurdu, böyle yapsaydım şöyle olurdu diye hayıflanmaz. “Allah böyle uygun görüp yarattı. O her istediğini yaratır” diyerek Cenâb-ı Hakk’a bağlanır, şeytanın olumsuz etkilerine fırsat vermez. Sıkıntılara sabreder; Allah’ın takdirine teslim olur. Başına bir felâket gelince “Bizim bütün varlığımız Allah’ındır ve sonunda yine O’na döneceğiz” der.

Bir kimse “Başıma gelmesini Allah’ın takdir ettiği bir şey mutlaka gerçekleşecektir. Allah’ın takdir etmediği bir şey de kesinlikle olmayacaktır” diye düşünmedikçe iyi bir mü’min olamaz. Üstelik böyle düşünmek ona derin bir gönül huzuru verir. (

Kaynak: Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir, Peygamberimin Sevdiği Müslüman, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.