Kaçmaya Çalışan Binlerce Arakanlı Müslüman Var

Myanmar’dan Bangladeş’e sığınan mülteciler, sınırın öte tarafında hala ordu güçlerinin ve Budist milliyetçilerin saldırılarından kaçarak ülkeye sığınmaya çalışan binlerce Arakanlı Müslüman olduğunu bildirdi.

Arakanlı Müslümanların Myanmar’dan kitleler halinde kaçışı son hafta içinde yavaşlarken, görgü tanıkları, Bangladeş'e sığınmak isteyen binlerce mültecinin, geçiş yollarının kapanması sonucu sahillerde ve orman içlerinde mahsur kaldığını belirtti.

ARAKANLILAR ORMANDA SAKLANIYOR

Bangladeş’e geçen hafta içinde ulaşabilen mültecilerin ifadelerine göre, Myanmar askerleri Bangladeş’e kaçmaya çalışanlara ateş açtığı için yolları kullanmaktan korkan çok sayıda mülteci orman içlerine saklanıyor. Ayrıca Naf Nehri üzerinden botlarla Bangladeş’e ulaşmak isteyen mülteciler de askerler tahta botları ateşe verdiği için sahilde mahsur durumda bulunuyor.

Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre, bölgede 23 Ağustos’ta sivillere yönelik yeni bir şiddet dalgasının başlamasıyla birlikte yaklaşık 430 bin Arakanlı Müslüman yurtlarını terk ederek Bangladeş’e sığınmak zorunda kaldı. İlk üç hafta boyunca her gün on binlerce sivil sınırdan geçiş yaparken, son bir hafta içinde sayı belirgin şekilde azaldı.

BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi de sınırdan geçen Arakanlı mülteci sayısındaki ani azalmayı doğruladı. Son günlerde Myanmar’dan Bangladeş’e ulaşan az sayıdaki mülteciden biri olan Sayid Nur, halen sınırın öte tarafında kaçmak için umutsuzca bekleyen binlerce Arakanlı mülteci olduğunu söyledi.

Arakan’ın Buthidaung şehrinden gelen Nur, kendi köyü ve çevre köylerden mültecilerin Naf Nehri yakınındaki ormanlarda saklandıklarını aktardı. Askerlerin başta köyleri terk etmeleri için ateş açtığını ifade eden Nur, şimdi ise saklandıkları orman içlerinden çıkmalarını engellemek ve korkutmak için havaya ateş açtıklarını söyledi. Nur, bu yüzden yüzlerce kişinin aileleriyle birlikte aynı yerde sıkışıp kaldığını belirtti.

Ailesini yanına alarak gece karanlığında yola çıktığını dile getiren Nur, Bangladeş’e kadar süren 9 günlük yolculuğun son 4 gününü yiyeceksiz geçirdiklerini ifade etti. Geçen hafta Bangladeş’e ulaşan iki Arakanlı mülteci de benzer ifadeler kullandı.

Bangladeş’e cuma günü ulaşan Nur Kerim, ailesiyle Bangladeş sınırını geçmeye çalışırken askerlerin ateş açtığını ve çıkan kargaşada karısını ve çocuğunu kaybettiğini söyledi.

“FIRSATINI BULABİLEN KAÇIYOR”

Perşembe günü Naf Nehri'nin Bangladeş tarafındaki Shah Porir Dwip sahiline ulaşabilen üç mülteciden biri olan Muhammed Emir, Myanmar askerlerinin tahta botlarla açılan mültecilere ateş ettiğini anlattı. Emir, “Myanmar ordusu onlara izin vermiyor ancak fırsatını bulabilen zar zor kaçabiliyor.” ifadelerini kullandı.

BM Mülteciler Yüksek Komiseri Grandi de sınırın öte tarafına erişimleri olmadığı için Myanmar'daki durumu tam olarak bilemediklerini belirtti.

“Bildiklerimiz kısmi. Diğer tarafta baskı altında olan insanlar olduğunu ve bunların iç göçe zorlandıklarını biliyoruz ancak bundan sonra ne olacak o konuda bir fikrimiz yok. Daha fazla mülteciye hazır olmalıyız.” diyen Grandi, Arakanlı Müslümanların durumunun halen dünyadaki en acil mülteci krizi olduğunu vurguladı.

Myanmar ordusunun, silahlı militanlarla mücadeleyi öne sürerek Arakan’da sivillere düzenlediği saldırılarda, 25 Ağustos’tan bu yana binlerce Müslüman hayatını kaybetti. Myanmar yönetiminin bölgeye giriş çıkışlara izin vermemesi nedeniyle ölen sivil sayısı tam olarak tespit edilemiyor.

Saldırılarda 200 civarında köy, ordu ve Budist milliyetçiler tarafından yakıldı ya da kullanılamaz hale getirildi. On binlerce Arakanlı Müslüman, can güvenliği nedeniyle hala bölgeden uzaklaşmaya çalışıyor. Myanmar'dan kaçan siviller dağlık bölgeler, Naf Nehri ya da deniz üzerinden Bangladeş’e geçiyor.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri Grandi, 25 Ağustos’tan bu yana Myanmar’daki şiddetten kaçanların sayısının 430 binden fazla olduğunu açıklamıştı.

Myanmar'dan kaçıp Bangladeş’e sığınanlar arasında 250 binden fazla çocuk olduğunu bildiren UNICEF, kamplarda kalan ve ailelerinden kopan çocuk sayısını bin 822 olarak tespit ettiğini duyurmuştu.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.